Gamze Toprak yazdı | Yoksulların dünyasında çürüme aracı: Uyuşturucu
Peki devrimci güçler ne yapacak? Uzun bir süredir çeteleşme, uyuşturucu ve yozlaştırma sol sosyalist kesimlerin mücadele gündemi olmaktan uzak. Yoksulluk krizi ve sonuçlarını ajitasyon ve propaganda çalışmalarımızın, örgütsel faaliyetlerimizin, kitlesel mücadele ve dayanışma çalışmalarımızın sürekli, sistematik ve canlı damarlarından biri olarak ele almamız gerekiyor.
Coğrafyamızda uyuşturucu madde kullanımının ilkokullara kadar indiğini biliyoruz. Araştırmalar, öğrenciler arasında ilk kez eroin, ecstasy ve esrar kullanım yaşının ortalama 12 olduğunu gösteriyor. Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi'nin 2023 raporuna göre; Avrupa Birliği devletleri tarafından ele geçirilen eroin miktarı 2021 yılında bir önceki yıla göre iki katından fazla artarak 9,5 ton olarak kaydedildi. Aynı yıl Türkiye'de ele geçirilen eroin miktarı ise 22,2 ton oldu. BM'nin küresel uyuşturucu raporunda; 2021'de 296 milyon kişinin uyuşturucu madde kullandığı bildirilirken, bu sayının 2020'de 284 milyon olduğu, dünyada bir yılda uyuşturucu kullanma oranının yüzde 18 artış gösterdiği açıklandı. Coğrafyamızda tek başına metamfetamin kaynaklı ölümler 2017 yılında binde 3 iken, 2021 yılında yüzde 38.3'e çıktı.
Bu veriler yalnızca en uç noktaları dikkate aldığı için çok güvenilir değil. Ama yine de durumun vahameti konusunda bir fikir edinmemizi sağlıyor. Ölümlerin ve kullanım oranının en çok görüldüğü yerler ise doğal olarak büyük şehirler oluyor. Kullanım oranının en yüksek olduğu yaş aralığı ise 15-34. Asıl önemli olan ise sınıfsal konumlar. Elde edilen verilere göre; bağımlıların yüzde 67'si düşük gelirli. Temel ihtiyaçlarını sağlamayacak kadar ciddi ekonomik sorun yaşayıp yaşamadıklarına dair sorulan soruya ise yüzde 47'si bazen yüzde 13.7'si sık sık cevabını veriyor.
Uyuşturucu pazarı günümüzde akıl almaz büyüklükteki paraların döndüğü bir sektör. Geleceğimiz açısından büyük bir tehdit oluşturan bu korkunç yayılma, şüphesiz iki yönlüdür: Bir yandan pazarın yarattığı kar bu yayılmayı artırırken, diğer yandan ise kapitalist sistemin yarattığı büyük çürüme sektörün alıcılarını her yıl katlayarak çoğaltıyor. İşsizliğin ve yoksulluk krizinin artışı, milyonlarca insanın hayatını her geçen gün daha da katlanılamaz hale getiriyor ve geleceksizlik ile boğuşan gençlik, korkunç bir boşluğun içine gitgide daha fazla gömülüyor. Ama boşluk, boşluk olarak kalmıyor yapay rahatlama yollarıyla doluyor. Özellikle son dönemde sosyal medya ile önümüze düşen itiraflar, polisin uyuşturucu dünyasının sadece rüşvetli koruyucusu olmadığını, doğrudan "özendirici"si olduğunu ortaya koyuyor. Bir dönemin devrimci "kalesi" semtlerimiz şu an her köşebaşına yerleşmiş uyuşturucu satıcılarının polis tarafından himaye edildiği yerler halini almış durumda. Semtlerdeki bütün uyuşturucu satıcılarını isim isim bilen polisin dikkati elbette bu alanda değil. Baskı aygıtları bir tek devrimci hareketin gelişimine yöneltiliyor. Şehirlerimize dönüp bakalım ilk anda serhildanlarla akla gelen Amed bu işin merkezi haline getirilmiş durumda. Yıllardır "terörü" bitirdiklerini övünçle haykıranlar bu durumu kendi elleriyle yarattı. Devrimci mahalle ve bölgeler bu şekilde yozlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Peki devrimci güçler ne yapacak? Uzun bir süredir çeteleşme, uyuşturucu ve yozlaştırma sol sosyalist kesimlerin mücadele gündemi olmaktan uzak. Yoksulluk krizi ve sonuçlarını ajitasyon ve propaganda çalışmalarımızın, örgütsel faaliyetlerimizin, kitlesel mücadele ve dayanışma çalışmalarımızın sürekli, sistematik ve canlı damarlarından biri olarak ele almamız gerekiyor. 2015'den beri devrimci güçlerin kitlelerle olan ilişkisi ve ilişki kurma zeminlerinde çok ciddi bir daraltma operasyonuyla karşı karşıyayız. Kampanyalar, örgütlenmede ilişkileri güçlendirdiği gibi bizi darlıktan kurtarır, kitlelere devrimci siyaset temelinde bilinç taşır. Dar, içe kapalı, gelişmeyen her ilişki ve alan çürür; çürüyen her şey kendini de çürütür. Yoksulluğun sonuçları olan ve gençlik arasında yaygınlaştırılmaya çalışılan çetecilik ve uyuşturucu kullanımının yaygınlaştırılması gibi çürümenin her bir görünümüne karşı bu sorunları canlı, sistematik ve anında işleyen ajitasyon çalışmaları geliştirmeliyiz. Ancak bu tek başına yetmez. Özellikle de derin çözümsüzlüklerin girdabında olan yoksullar söz konusuysa aslolan pratik adımlardır.
Yüzümüzü binlerce devrimciye yuva olan yoksul semtlerimize geri döndürelim. Çürümeyi geliştiren unsurlara ve sistem kurumlarına karşı somut kampanyalar geliştirip bunları etkisizleştirmeye dönük kitle mücadeleleri ve militan çalışmalar yürütelim. Uyuşturucuya ve çetelere karşı halk inisiyatifleri yaratalım. Yoksul halk kesimlerini direnişe çağıralım. Özellikle yoksullaşmanın ve işsizliğin yarattığı sorunları en derin biçimde yaşayan gençliği ve kadınları değişik sosyal, siyasal, eğitsel etkinlikler içinde örgütlü kılalım. Emekçilerin yaşamından ve sorunlarından kopuk, emekçilere değil, kendi dar ilişkilerine dönük siyaset yapma tarzı, günü kurtarma pratiklerinden kopalım. Sınırlı güç ve olanaklarla yola çıkıyor olabiliriz, geride bırakılan süreçte birikmiş pek çok sorunun yarattığı ayak bağlarıyla da uğraşacağız. Ama yüzümüzü emekçi halk kitlelerine döndüğümüzde bugün tartıştığımız tüm sorunların görünmez kılınacağını unutmayalım. Yoksul halk kitleleri devasa bir borç yükünün altında ezilirken, gelir eşitsizliği muazzam boyutlara ulaşırken, yeni ekonomik modelin ultra-zenginleri azgın bir şımarıklık içinde emekçilerle alay ediyor. Dipten gelen dalgayı örgütlemek görevimiz. Sorular soralım, yanıtlar alalım, aklımızı bütünleyelim ve bütün bunları ileriye sıçramak için yapalım.