24 Kasım 2024 Pazar

Gabi Fechtner: Hükümetteki sağcı yönelime karşı havayı değiştirmeli

2018, Almanya'da Kasım Devrimi'nin 100. yılı. Kasım Devrimi'nin belki de en önemli deneyimi Marksist Leninist parti inşasında tarihsel fırsatları değerlendirmede çok geç kalınmış olmasıdır. "Daha sakin" emperyalist zamanlara dönüldüğünde, devrimci sürecin ilerletilmesi ve dünya sosyalist devriminin hazırlıklarının yapılması gerektiğidir.
Almanya Marksist Leninist Partisi (MLPD), Merkez Komitesi'nin geçen ay gerçekleştirdiği bu yılın 4. genel kurulu ardından çeşitli bildirgeler yayınladı, yeni sloganlarla önümüzdeki dönemin politik hattını belirledi. 6 Ağustos'ta gerçekleştirdiğimiz röportajda MLPD'nin kadın başkanı Gabi Fechtner, Almanya'daki son dönem politik gelişmeleri değerlendirdi.
 
Avrupa'da pek çok ülkede ekonomik ve politik krizin, mülteci krizinin bir sonucu olarak hükümetlerde genel olarak sağ politikaların bir yükselişi söz konusu. Almanya'da da faşist AfD'nin ortaya çıkışı bu sağ politikalara adeta bahane olarak sunuluyor. Bu sağcı yönelimi nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu durum baskı politikalarını nasıl etkiliyor? Özellikle de polisin bazı federal eyaletlerde sınırsızca arttırılan yetkilerini de dikkate alırsak.
 
Almanya'da, bir yandan toplumsal kutuplaşma hükümetin ve burjuva partilerin sağcılaşmasıyla birlikte şiddetlenirken diğer yandan kitleler arasında süreğen ve ilerledikçe gelişen bir duygu değişimi mevcut. Bir önceki büyük koalisyon (CDU-SPD), aslında burjuva mülteci politikalarının krize girmesiyle birlikte politik bir sağa kayışı ve kitleler üzerinde yeni bir ruh hali yaratma girişimlerini çoktan uygulamaya başlamıştı. Aşırı sağcı Horst Seehofer'in (CSU) İçişleri Bakanı olarak hükümete girmesi, artık bir sağa kayıştan ülkeyi politik açıdan değiştirecek tastamam bir sağ politikaya geçişin gerçekleştiğini gösteriyor. Bu sağcı gelişme şu an beş ana noktada ifadesini buluyor:
 
1) Aşırı gerici, faşizan ve ırkçı mülteci politikalarında: Seehofer'in 63 maddelik ana planı, gerici mülteci ve iltica yasalarında yeni bir aşama anlamına geliyor. Bu yasa kapsamında örneğin "AnKER" merkezleri denilen yerlerde gelen tüm mülteciler toplanılacak ve yalıtılmış halde işlemleri bitene kadar veya sınır dışı edilene kadar tutulacak; sınır güvenliği güçlendirilecek ve sıkılaştırılacak; mültecilere verilen nakit yardımları kısıtlanacak; Afrika ve Batı Balkanlarda konsantrasyon kampları oluşturulacak. Seehofer "iltica turizmi", "iltica ödüllendirmesi" gibi ifadelerle tamamen açıktan faşizan ve karalayıcı bir dil de kullanıyor mültecilere karşı. AfD'nin politik tutumu hükümet tarafından alınıp hükümet politikasının içeriği haline getirildi, bununla birlikte AfD'nin yer aldığı bir hükümetin asla kurulmayacağı tabusunun yıkılması yönünde kapı aralanmış oldu. Mültecilerin reddedilmesi konusu açık bir hükümet krizine yol açtığı günlerde, Merkel'in önerdiği mülteci politikalarının Seehofer'in planından gericilik anlamında aşağı kalır yanı yoktu. 63 maddenin 62,5'inde tamamen ortaklaştılar; farklılıklar esasında yöntemler üzerineydi, maddelerin nasıl uygulanacağında.
 
2) Sivil-demokratik hakların ve özgürlüklerin geniş çaplı tırpanlanması: Bavyera'da geçen, aynı zamanda neredeyse diğer tüm federal eyaletler için bir model olan yeni polis yasaları şu son günlerde en çok Kuzey Ren-Vestfalya (NRW) eyaletinde gündeme geldi yeniden. Bu yasalar, devletin "olası tehlike" durumlarında herhangi bir sınırlamaya takılmadan müdahale hakkına sahip olmasını öngörüyor. Bu, 1968 acil durum yasalarının, 1970'lerdeki sözde anti-terör yasalarının ve 2001'den beri uygulanan sözde yeni anti-terör yasalarının üzerine inşa edilen demokratik haklara ve özgürlüklere yönelik bir saldırı. İmkan tanınan sözde "önleyici adımlar", gizli soruşturmaları, telefon ve internet dinlemelerini, maillere erişimi ve gözaltıları sınırlamayı (Bavyera'da sınırsız) da kapsıyor. Yeni polis (BKA) yasası ile birlikte, Federal Suçla Mücadele Polis Bürosu'na "öngörülebilir bir zaman" içinde bir "terörist saldırı" gerçeklemesine dair "somut olasılık" olduğu durumlarda her türlü örgüte ve kişilere yönelik harekete geçme yetkisi tanındı.
 
3) "Faşist yöntemleri devreye sokarken burjuva demokrasini devam ettiren" devlet aygıtının faşistleşmesi: Devletin güç aygıtının önemli oranda genişlemesi; yani faşizm sonrası Almanya'da polisi ve istihbaratı birbirinden keskin şekilde ayıran yasayı kaldıran bütünlüklü önlemler. Karşı-devrimci önlemlere odaklanılması ve iç savaş pratiklerinin denenmesi. MLPD ve gençlik örgütü Rebell'e yönelik doğrudan iki iç savaş uygulaması, MLPD'nin Rebel Müzik Festivali'ne karşı ve Ellwangen'de bir mültecinin sınır dışı edilmesindeki saldırılarda gerçekleşti. MLPD ve Rebel Müzik Festivali'ne karşı biraz önce değinilen önlemlere denk düşen bir taktiğin acilen uygulanması, anti-terörizm söylemi altında MLPD'nin kriminalize edilmesinde yeni bir niteliğe de denk düşüyor.
 
4) Emperyalist bir savaşın hazırlıklarına yönelik genel eğilim.
 
5) Burjuva ideolojinin toplumda yayılması için özellikle en gerici biçimleriyle (sosyal) şovenizmle, modern ama aynı zamanda açıkça saldırgan bir anti-komünizmle, ırkçı ajitasyonla ve ayrımcılıkla dolu bir ideolojik kampanya. Bu, Köln yeni yıl kutlamaları sonrasında mülteci karşıtı kampanya gibi kurgulanan kampanyalarda veya MLPD'nin FHKC ile geliştirdiği işbirliğine yönelik çeşitli suçlamalarda karşımıza çıkıyor.
 
Kısaca AfD konusuna değinirsek; demagojik, faşizan, ırkçı ve milliyetçi AfD, bu sağcı gelişmenin evlat edindiği çocuğudur, AfD aynı zamanda onu ileri de taşımaktadır. Faşist güçler bu partinin önemli bir parçasını oluştursa da onları genel olarak faşist bir parti olarak tanımlamıyoruz. Her türden faşizan veya açıkça faşist politikaya karşı kararlı bir şekilde karşı duruyoruz, buna karşı gelişen harekete aktif bir şekilde dahil oluyor, hareket üzerinde etkili oluyoruz, gösterilerde olduğu gibi antifaşist faaliyetlere çoğu zaman liderlik ediyoruz. Ancak, bu gösteriler kitlelerin düşünüş biçimlerini değiştirmek için mücadelede tek belirleyici etken değildir. Kilit nokta, AfD'nin demagojisinden etkilenen kitleye yaklaşıyor oluşumuz, böylece onların bu anlayışlarına yönelik yoğun bir mücadeleye öncülük ediyor oluşumuz. Bunu yaparak tüm AfD seçmenlerini faşist olarak değerlendiren, kitlelerin düşünce tarzını değiştirmek için mücadeleye katkı sunmayan ve AfD'nin faşizmin yeni öncüsü olarak gelişen karakterini görmezden gelen sekter ve aşırı sol yaklaşımı da aşmak zorundayız. AfD'nin yükselişi, toplumsal meseleleri toplumsal bir demagojiyle radikal bir söylem üzerinden ulusal sorunlar olarak sunmasının yanı sıra dünyadaki genel emperyalist savaş hazırlığı eğilimiyle de yakında ilgilidir. Almanya Federal Meclisi'ne (Bundestag) katılmasının ardından AfD, işçiler, kadınlar, sosyal hareketler arasındaki kitle tabanı inşa etme çabalarını arttırdı. Örneğin, Almanya'nın doğusuyla batısı arasındaki emeklilik ikramiyeleri ve maaşlarda yaşanan eşitsizlik meselesini agresif bir şekilde gündeme getirdiler. Bu gibi girişimler, kitlelerin sağ ve sol arasındaki farkı anlamalarında zorluk yaratıyor ve AfD'nin bir tepki-protesto partisi imajı yaratmasını sağlıyor. Bu düşünce tarzı mücadelesinin ihmal edilişini aşmak ve sistematik bir şekilde proleter-enternasyonalist bir sınıf bilinci geliştirmek ve ötesinde MLPD'nin AfD karşısında işçi sınıfının tutarlı bir savunucusu olduğu profilini yükseltmek en önemli konulardan biri. Tabi ki, bu, MLPD olarak ücretler, emeklilik maaşları, konut sorunu, sağlık ve bakım hizmetleri, Almanya'nın doğusu ve batısı arasındaki eşitlik gibi toplumsal meselelerde açık bir tutum almamızı da içeriyor.
 
Bazı kitleler ve düşük ücretli işçiler arasında AfD'nin bir protesto parti olmasının veya mülteci karşıtı politikaların propagandasının tutuyor olması bize sınıf çelişkilerinin daima çok önemli bir "pusula" olduğunu gösteriyor, doğru veya yanlış, sağ veya sol. Ancak son haftalarda bile, daha açıkça görülüyor ki toplumsal kutuplaşmada kitlelerdeki duygunun ilerici yönde değişimi temel ve güçlenen tarafta yer alıyor. 2018'in ilk yarısında 463 kitle mücadelesine yaklaşık 625 bin 335 kişi katıldı, ki bu rakam 2017'nin tamamındaki sayıya denk. 370 bin kişi politik protesto gösterilerine ve çatışma yaşanan eylemlere katıldı, doğrudan hükümetin sağcılaşmasına karşı düzenlenen en az 150 eylem de bunlar arasında. Sadece Temmuz ayında, yazın ortasında, tatil döneminde 88 eylemde 134 bin kişi eylemlere katıldı. Gerici mülteci politikalarına karşı "Seebrücke statt Seehofer" (CSU lideri Horst "Seehofer" yerine "Seebrücke" [Deniz Köprüsü]) kampanyası etkinlikleri Haziran'dan beri 75 eylemde 75 bin insanın ilgisini çekti, bunların çoğu gençti. Büyük protestolar yeni polis yasasına karşı gerçekleşti, şu ana kadar Bavyera ve Kuzey Ren-Vestfalya'da 100 bin kişi katıldı. Antifaşist eylemlerde yılın ilk yarısında 2016 ve 2017'nin tamamından fazla bir sayıyla 142 bin kişi yer aldı. 7 Temmuz'daki Düsseldorf'taki eylem kitlesel ve herhangi bir parti adına olmadan, MLPD, diğer devrimciler ve Yeşiller'den, Sol Parti'den bazı kesimlerin ve Verdi, IG-BAU sendikalarının da katılımıyla sayısız grup tarafından düzenlendi. Eylemin başında, Sol Parti'den Ulla Jelpcke, Nav-Dem'den Ayden Kaplan ve MLPD'den ben eşit sürelerle konuşmalar yaptık. Hükümetteki sağcı yönelime karşı öncülüğünü sanayi proletaryasının yaptığı bir aktif halk direnişi ögelerini barındıran giderek gelişen bir kitle hareketinin oluşturulması yönünde önemli bir adımdı. Bu aynı zamanda bizim parti inşasını hızlandırma yönündeki kararımızın ne kadar zamanlı olduğunu kanıtlarken MLPD, Rebell ve Enternasyonal Birlik'in sağcı yönelim karşısında örgütlü politik bir karşıt kutbu oluşturduğunu gösteriyor. Bunların daha da güçlendirilmesi önümüzdeki süreçte çok önemli.
 
BRD'nin Türk devletiyle işbirliği içinde göçmen yapılarına yönelik gerçekleştirdiği saldırılar yıllardır gündemde. ATİK'lilerin yargılanma süreciyle ve Kürt yapılarına yönelik artan saldırılarla birlikte bu baskılar daha da sertleşti. Sizin partiniz dahi devletin saldırılarının hedefi oldu. Size yönelik bu baskıda tam olarak ne yaşandı?
 
Temmuz 2017'de Hamburg'daki G-20 zirvesindeki geniş çaplı iç savaş uygulamalarından başlayarak sol kanat aşırılıkçı kampanya yeni bir düzeye ulaştı. Gerçek sosyalizm için ve modern anti-komünizme karşı taktiksel hamlemiz ve 2017 genel seçimleri kapsamında Enternasyonal Birlik'in kurulması ile bağlantılı olarak bize yönelik yoğun bir medya saldırısı oldu öncelikle. Filistin kurtuluş mücadelesiyle dayanışma, FHKC ile ilişki ve birlikte seçim kampanyası yürütülmesi, sözde terör listesi adayı olarak karalanmamıza neden oldu. Bu propagandanın üzerine, ABD emperyalizmiyle ve İsrail rejimiyle yakından ilişkili yine sözde "anti-Almanlar" ve diğer bazı tasfiyeci gruplar MLPD'yi sistematik olarak antifaşist ve kitle hareketinden dışlama çalışması yürütüyorlar. Filistin kurtuluş mücadelesiyle dayanışmayı aşağılarken İsrail rejiminin emperyalist politikalarının meşru eleştirisini "anti-semitik" olarak damgaladılar. Genel seçimlerden sonra, hem Deutsche Bank hem de Postbank hesaplarımızı, ICOR'a yapılan bağışların terörü finanse ettiği gerekçesiyle kapattı. Bu kapsamda, Afrin'le dayanışma eylemlerinde MLPD'li bir düzine eylemciye PYD bayrağı taşıma nedeniyle polis yasakları gerçekleşti. Gelsenkirchen'deki idari mahkemenin karşı yöndeki kararına rağmen, polis Monika Gärtner-Engel'in taşıdığı PYD bayrağına el koydu ve PKK yasağını delme suçlamasıyla hakkında dava süreci başlattı. Rebel Müzik Festivali'yle ilgili olan ise saldırılarda yeni bir düzeyi işaret ediyor; çünkü MLPD'ye yönelik pratikte çoktan başlamış olan güç kullanımı "en yüksek noktadan" gelmiş oldu, İçişleri Bakanı Seehofer, yerel anayasal istihbarat örgütüyle birlikte bunu istemişti. Bunların çalışmalarımızın başarısı karşısında yönetenlerin tepkisi olduğunun altını çizmek gerekir. 2017 parlamento seçimlerindeki taktiksel hamlesinden beri MLPD'nin giderek kriminalize edilişinin, özellikle MLPD ile kitleler arasındaki yakın ilişkiyi odağına alması tesadüf değildir. Thuringia'da düzenlenmesi planlanan müzik festivalinde saldırının hedefi de esasen MLPD, Stefan Engel gibi partinin liderleri ve gençlik örgütüydü.
 
Bu baskılara nasıl karşılık verdiniz parti olarak?
 
Hamburg G-20 protestolarından sonra, yönetenler şiddet kullandığı iddia edilen "aşırı solcu" göstericilere yönelik ülke çapında gerici bir öfke yaymayı başardı. Bu temelde, bir kriminalize etme dalgası başladı, internet üzerinden kitlesel cadı avı, uluslararası gözaltılar vb. Rebel Müzik Festivali'ne karşı saldırıda kitlesellik çizgisinde sıkı sıkıya bağlı kalmak bu nedenle önemliydi. Bilinçli ve saldırgan bir şekilde çalışıyor olmaları gerçeği karşısında parti kitlelere güvendi ve sistematik olarak fikirsel önderlik sergiledi, bunlar bizim için gelecek benzer çatışmalar için önemli dersler oldu. Festivalden kısa bir süre sonra, uydurma suçlamalarla Gelsenkirchen'deki Kultursaal Horster Mitte salonuna politik gerekçelerle bir yasak konuldu. Bu partinin ana merkezini hedef alıyordu. Bu sadece yönetenlerin MLPD'yi karalamaktan, kriminalize etmekten ve güçsüzleştirmeye çalışmaktan vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Yine, bu yasağa karşı da bir karşı hamlede bulunduk. Bu yerelde ve Gelsenkirchen'in tamamında yaşayan pek çok insan bu saldırıyı kendilerine yapılmış olarak gördüler, kendi kullanımlarındaki kültür salonlarına yönelik. İnsanların kafasındaki MLPD algısı son zamanda hızla değişiyor denilebilir; bizim temel omurgamıza saygı duyuyorlar ve karşı hamle ruhumuz onlara cesaret veriyor. MLPD halen şüphesi küçük bir güç olsa ve kitlelerin modern anti-komünizmle başa çıkmasında yapacağı çok şey olsa bile, bu artan saygı aynı zamanda son on yıllardır bizimle birlikte mücadele yürüten insanlarla elde ettiğimiz tecrübenin de ürünü; işçi mücadelelerindeki MLPD'nin öncü rolünün, Kuzey Suriye'deki Kobane'de sağlık merkezi inşasında ICOR'un fedakar bağlılığının, gençlik çalışmasının öngörülü çalışmasının, mülteci meselesinde tutarsızlığa düşmeyen istikrarlı ekolojik duruşunun, dayanışmasının ve kohezyonunun ürünü. MLPD'ye yaklaşımda değişen atmosferin bir yanı da partiyle temasa geçmede kitleleri daha az tereddüt gösteriyor oluşu. Bunu özellikle eylemlerde ilk kez tanışılan kişilerde, gençlerde gözlemliyoruz. Anayasanın korunması algısıyla başlayan uzun yıllardır yaratılmış çarpık anti-komünist imaj küçük burjuva sol hareketi etkiliyor ama ısırmıyor. Saydığımız tüm saldırılar kamuoyunu maniple etmek için kullanılan ağı silahlar aslında.
 
Yönetenlerin terör destekçisi yaftasına karşı savaş yürütmek bu nedenle büyük bir zorluk. Buradan bakınca saldırılar karşısında MLPD ile gösterilen dayanışma ne kadar sağlam ve güven verici olduğu daha iyi görünmektedir.
 
Bu tür saldırılardan korkmuyoruz. Ancak tabi ki, demokratik haklara ve özgürlüklere yönelik saldırılar, bu yönlü hesaplar bize zarar verebilir, kitlelerin gözünde bizi yaralayabilir, kriminalize edebilir. Bu nedenle bunları küçümsemememiz gerekir. Anlaşılan egemenler MLPD'ye karşı nasıl hareket edecekleri konusunda halen bölünmüş durumdalar. "Önemsiz" olarak görmeye devam mı etmeliler yoksa açıktan saldırarak baskı uygulayarak Marksist Leninistler hakkında sıkça kullanılan kamuoyu tartışmalarını tekrarlama pahasına kriminalize mi etmeliler. Şu an MLPD karşısında genel bir taktikleri yok ancak bunu hazırladıkları görülüyor.
 
Almanya'daki ilerici güçlerin önündeki görevler neler? Önümüzdeki sürece nasıl hazırlanmalılar?
 
Mevcut gelişmeler 2. Dünya Savaşı'ndan beri yaşanan en sarsıcı değişiklikleri başlattı kesinlikle. Ancak bu, hala karşıt eğilimlerin olduğu bir geçiş durumu. Egemenler arası içte ve dışta açık gericilikle tahakküm yöntemleriyle küçük burjuva düşünüş tarzına uygun hükümetlerle yönetme yönteminin devamı arasındaki değişim üzerinden yaşanan karşıtlaşmalar Almanya'daki tüm politik tabloyu giderek daha fazla belirler hale geliyor. Yeni bir taktiksel çıkış noktası belirlemeye dair gelişmeler henüz herhangi bir niteliksel sıçramaya mahal vermese de uluslararası alanda da olgunlaşmaya devam ediyor. Bize göre, taktiksel anlamda böylesi değişiklikler sınıf mücadelesinin gelişimini hızlandırabilir ancak kesintiye de uğratabilir, geriletebilir veya sonuç alma noktasına erişemeden durdurabilir. Özellikle son 1,5 yıldaki gelişmelerin birikimi ve krize karşı kırılgan emperyalizmin yeni niteliğinin temel özellikleri bunu daha da belirgin hale getirdi.
 
1) Emperyalist dünya sistemindeki ekonomik ve politik dengesizlikle giderek daha da derinleşmektedir.
 
2) Emperyalistler arası rekabet dahilinde, ülkelerin birbirlerine dönük açık saldırıları, emperyalizmin başlıca yöntemi olan ekonomik sızmalara karşı daha duyarlı bir biçimde öne çıkmıştır. 
 
3) Geleneksel savaş sonrası düzenin çözülmesi eğilimi hızlanmaktadır.
 
Emperyalistlerin ve uluslararası mali sermaye güçlerinin örgütsel formları giderek krize giriyorlar, G-7'deki açık kriz buna bir örnek. Hareket kapasitelerini giderek yitiriyorlar ve rekabet halinde yeni formlar ortaya çıkıyor.
 
4) Açık ticaret savaşlarına geçiş emperyalistler arası çelişkide yeni bir niteliği temsil ediyor. Stalin'in belirttiği gibi "yabancı pazarlar için savaşın kızışması,... ticaret savaşları... ve diğer pek çok önlemler" "acımasız bir çarpışmanın zeminini hazırlıyor ve savaşı dünyanın ve dünya güçlerinin etki alanlarının yeniden paylaşımının bir aracı olarak tekrar gündeme sokuyor."
 
5) Kriz karşısında aşırı gerici bir tepki olarak yeni bir emperyalist dünya savaşı egemenler için daha gerçek bir seçenek olma yolunda ilerliyor, özellikle de Trump yönetimi için.
 
6) Almanya'daki kuraklık felaketinde olduğu gibi küresel çevre felaketi hızlanmaya devam ediyor. Almanya'da köylüler son on yılların en kötü hasatını alıyorlar.
 
7) ABD'de faşist bir hükümet kurulmuş durumda ve bu aşağı yukarı bütün emperyalist ülkelerde hükümetlerin sağcı yönelimini uluslararası anlamda da yoğunlaştırıyor.
 
8) Kitlelerin düşüne tarzını değiştirmek için mücadele canlanıyor ve gelişiyor. Sağcı yönelim karşısında ana güç olarak kitlelerdeki ilerici duygu değişimi uluslararası alanda gelişmeye devam ediyor.
 
9) Uluslararası Marksist Leninist ve işçi hareketi inşa süreci ICOR'a yönelimin güçlenmesi ve Marksist Leninist parti inşalarının ilerlemesiyle hızlanıyor.
 
Küresel çapta sınıf çelişkilerinin keskinleşeceği, toplumsal kutuplaşmanın dünya çapında katlanacağı ve dünyada devrimci bir krizin potansiyelinin genişleyeceği bir taktiksel yeni durum gelişiyor. Bu kitlelerle ilişkinin önemini arttırırken diğer yandan devrimci güçlere yönelik şiddetlenen baskılara karşı mücadeleyi de önemli kılıyor.
 
2018, Almanya'da Kasım Devrimi'nin 100. yılı. Kasım Devrimi'nin belki de en önemli deneyimi Marksist Leninist parti inşasında tarihsel fırsatları değerlendirmede çok geç kalınmış olmasıdır. "Daha sakin" emperyalist zamanlara dönüldüğünde, devrimci sürecin ilerletilmesi ve dünya sosyalist devriminin hazırlıklarının yapılması gerektiğidir.
 
Marksist Leninistler ve diğer devrimci güçler kendilerini her yönden hazırlamalıdırlar. Güçlü bir ICOR ve güçlü devrimci partiler  muazzam derecede önem kazanmaktadır.
 
Röportaj ve çeviri: Ivana Benario