23 Kasım 2024 Cumartesi

Franciszek Mense yazdı | Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde bir savaş silahı olarak tecavüz 

Ataerkil şiddet, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde iktidar kurmak için bir savaş silahı olarak günümüze kadar devam etmiştir. Tüm yaş gruplarında ve toplumsal sınıflarda kadınlar tecavüze, cinsel saldırıya maruz kalmış, seks kölesi yapılmıştır. Bu sadece M23 isyancıları tarafından değil bölgedeki tüm silahlı gruplar tarafından uygulanmaktadır. Kongo Silahlı Kuvvetleri'nin de (FARDC) Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Kivu bölgesindeki kadın ve kız çocuklarına cinsel şiddet uyguladığına dair kanıtlar ortaya çıkmıştır.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti çoğu kişi tarafından, BM ve diğer benzer kuruluşlardan destek almasına rağmen istikrarı sağlayamayan, çatışmaların hüküm sürdüğü bir ülke olarak bilinmektedir.

Orta Afrika ülkesi Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Belçika tarafından sömürgeleştirilmiş ve sömürgecisi tarafından soykırıma uğratılmış bir ülkedir. 1960 yılında Belçika'dan kağıt üzerinde bağımsızlığını kazanan ülkenin zenginlikleri ABD gibi emperyalist devletlerin her zaman ilgisini çekmiştir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, maden kaynakları açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Örneğin; kobalt, altın, elmas ve bakır madenlerine sahip. Özellikle kobalt, iklime zarar vermeyen arabalar, telefonlar, bilgisayarlar ve benzeri yeni teknolojilerin üretimi için önemli. Yine de Demokratik Kongo Cumhuriyeti, işgücünün ve kaynaklarının kapitalist şirketler ve devletler tarafından sömürülmesi nedeniyle dünyanın en yoksul ülkelerinden biri.

Büyük miktarda maden kaynağının bulunduğu ülkenin doğu bölgesindeki çatışmalar özellikle felaket boyutunda. Ruanda soykırımından bu yana, soykırımın bazı failleri olan çok sayıda etnik Hutu, Ruanda ve Uganda'ya komşu olan Kongo'nun doğusunda yaşamaktadır. Çeşitli silahlı isyancı gruplar yıllar boyunca bölgede şiddete ve zarara neden olmuştur. Ruandalı bir isyancı grup olan M23, 2012'den bu yana bölgede yıkıma yol açmaktadır. Kadın ve çocuklara yönelik toplu tecavüz ve cinsel saldırılar rapor edilmektedir. Sınır Tanımayan Doktorlara göre Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde günde yaklaşık 70, ayda 2 bin kadın tecavüze uğramaktadır. Bunlar kayıtlı rakamlar, ancak kayıt dışı rakamların çok daha yüksek olduğu varsayılmaktadır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde erkek şiddetine maruz kalmak, toplumda "damgalanma" anlamına geldiği için pek çok kadın ve kız çocuğu yaşadığı şiddeti gizlemektedir.

Ancak Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde kadınların maruz kaldığı ataerkil şiddet, çatışmanın yeni bir belirtisi değildir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin tarihi boyunca tecavüz, Belçika tarafından sömürgeleştirilmeye başlanmasından bu yana iktidar kurmak için kullanılmıştır. Sömürgeci rejim altında Kongolu kadınlar her gün tecavüze ve cinsel şiddete maruz kalmıştır.

Ataerkil şiddet, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde iktidar kurmak için bir savaş silahı olarak günümüze kadar devam etmiştir. Tüm yaş gruplarında ve toplumsal sınıflarda kadınlar tecavüze, cinsel saldırıya maruz kalmış, seks kölesi yapılmıştır.

Bu sadece M23 isyancıları tarafından değil bölgedeki tüm silahlı gruplar tarafından uygulanmaktadır. Kongo Silahlı Kuvvetleri'nin de (FARDC) Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Kivu bölgesindeki kadın ve kız çocuklarına cinsel şiddet uyguladığına dair kanıtlar ortaya çıkmıştır.

M23 isyancı grubu, askerlerinin aktif olarak kadın ve kız çocuklarına şiddet uyguladığı gerçeğini inkar ederken, yüzlerce kadın M23 askerleri tarafından tecavüze uğradığını bildirmiştir.

Toplu tecavüzler sistematik olarak büyük sivil nüfuslara karşı kullanılmaktadır. Kivu bölgesinde yaşayanların çoğu, çok sayıda çatışmanın neden olduğu yerinden edilme nedeniyle Birleşmiş Milletler kamplarına sığınan mültecilerdir. Kivu bölgesinde çok sayıda mülteci yaşarken, bölge hala silahlı grupların savaş alanıdır. Mülteci kamplarında korkunç koşullar altında yaşayan kadınlar, yaşam koşullarını daha iyi hale getirmek için genellikle yiyecek veya yakacak odun toplamayı kendilerine görev ediniyor. İhtiyaç maddelerini toplarken isyancı gruplarla karşılaşmak sık rastlanan bir durumdur. Raporlar, kadınların bölgede tek başına ihtiyaç maddelerini toplarken çoğunlukla tecavüze uğradıklarını gösteriyor. Askeri hedef değiller, üniforma giymiyorlar ve silahsızlar, yani siviller. Bu da kadınların artık bedenleri üzerinden yürütülen çatışmalarda bir numaralı hedef haline geldiğini gösteriyor.

Ataerkil kapitalist sistem altında, dünyanın her yerinde kadınlar ataerkil şiddete boyun eğmeye zorlanıyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde tecavüz, her yaştan kadın ve kız çocuğu için distopik bir gerçeklik haline gelmiştir. Bazı kadınlar özerkliklerine ve bedenleri üzerindeki güçlerine yeniden sahip çıkmak için silaha sarılmış olsa da, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde kadınlar arasında bu şiddete karşı mücadele edecek sistematik bir örgütlenme bulunmamaktadır. Kadınların hepsi bireysel ve kolektif durumlarının bilincinde olsa da, bildiğimiz kadarıyla bu duruma karşı mücadele etmek için hiçbir adım atılmadı. Emperyalist sömürü, savaş çığırtkanlığı ve ataerkil şiddete karşı tek çözüm, kadınların özerk örgütlenmesini güçlendirmek ve kadın devrimi perspektifini güçlendirmektir.