EMEK
Flormar değil direniş güzelleştirir
AKP Hükümeti, işçi düşmanı. Haliyle de işçi ve emekçilerin önünde, bir yandan boykot ve sınıf dayanışması ile Flormar direnişini kazanımla sonuçlandırmaya çalışmak, diğer yandan da 24 Haziran'da AKP Hükümetinin şalterini indirmek dışında başka bir seçenek kalmıyor.
Flormar, ünlü bir kozmetik şirketi. Yüzde 51 hissesi Fransız Yves Roche'e ait olan şirketin son reklam sloganı; kadınlar isterse her şeyi başarır.
İronik bir durum var ortada. Bu reklam sloganı, "Evet, kadınlar isterse her şeyi başarır" diyen kadınların elinde, dilinde bir eylem ve direniş sloganı haline geldi. Üstelik Flormar işçilerinin direniş sloganı. Aslında işçi kadınlar, kendilerine ait olan "bir şeyi" patrondan almış oldular. Çünkü "değiştirme" gücü patronlara değil, emekçilere, işçilere aittir. Şimdi de sendika ve çalışma haklarını geri almak için direniyorlar.
Hikaye; insanca çalışmak ve yaşamak isteyen binlerce, yüz binlerce işçinin başına gelen bilindik bir hikaye. Flormar işçileri de insanca yaşamak ve çalışmak için Petrol-İş Sendikası'na üye oldular. Sendika, işyerinde çoğunluğu sağlayarak toplu sözleşme yapma yetkisini aldı. Sendikanın bu kazanımının ardından patronun baskıları işten çıkarmaya dönüştü. İlk olarak sendikal çalışmaya öncülük eden 10 işçi, sırf anayasal haklarını kullandıkları için işsiz bırakıldı. Devamı da geldi. Ancak işçiler, işsizlik, açlık ve yoksulluğa mahkum edilmelerini "kader" olarak kabul etmediler ve işyerinin önünde direnişe başladılar.
Patron ise baskılarını sürdürdü, kamuoyunu yanıltmaya çalıştı. "Sınıf dayanışması"nı göstererek direnişteki arkadaşlarına alkışlarla destek veren işçiler de ya işten atıldı ya da istifaya zorlandı. Aynı gün içinde 50 işçinin çalışma hakkı gasp edildi. Böylece, işten çıkartılan işçilerin sayısı 118'e yükseldi. İşçilerin sendikalı oldukları için işten atıldıkları ortada olmasına karşın, Flormar patronu da sınıfsal genetiğine uygun davrandı, işten çıkartmaları İş Kanunu'nun "ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller" başlıklı maddesine dayandırdı. Böylece işçiler, herhangi bir tazminat hakkından ve işsizlik ödeneğinden de mahrum bırakıldı. Fabrikada çalışan işçiler ile direnişçi işçilerin temasının engellenmesi için fabrikanın önüne tel örgü ve branda çevrildi. Ayrıca, Petrol-İş Sendikası'nın toplu sözleşme yapmak için gerekli olan çoğunluğu sağlamadığı yönünde kamuoyuna yanlış bilgi verdiler. Halbuki ortada, Çalışma Bakanlığı'nın yetki tespit belgesi var ve belge çok açık: Sendika çoğunluğu sağlamıştır.
Flormar yöneticileri, direnişi sonlandırmak için çeşitli girişimlerde bulunsa da öncülüğünü kadın işçilerin yaptığı direniş sürerken, etrafındaki dayanışma da her geçen gün artıyor. Dayanışmayı büyütmenin bir yolu boykot. Onlarca kadın ve LGBTİ+ örgütü, "Flormar ürünlerini boykot etme" çağrısı yaptı. Ayrıca bu ürünlerin satıldığı reyonlara, işçilerin sendikal örgütlenme sonrası işten çıkartıldığına dair notlar yapıştırılarak kamuoyu bilgilendiriliyor.
Tüm bu olanlar karşısında AKP Hükümetinin tutumu ise ikiyüzlüce. Hatırlayacaksanız, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun'da değişiklik yapılacağı zaman sendikalardan gelen itiraz üzerine hükümet, "İşçiler bir değil iki sendikaya üye olabilecek" demişti. Bu açıklamalardan bugüne yüzlerce işçi, bırakın iki sendikayı, bir sendikaya üye olduğu için işsiz kaldı. Geçtiğimiz Mart ayında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu'ndan sendika üyeliklerine ilişkin ise "Sendikal örgütlenme çalışanların kendi özgürlük alanıdır. Üyelikler e-devlet üzerinden olur ve sizden başka kimse görmüyor bunu. O anlamda bu sizin özgürlük alanınızdır" açıklaması geldi. Bu açıklama da külliyen yalan. Sendikaya e-devlet üzerinden üye olabiliyorsunuz elbette, ancak bu üyelik açığa çıktığı andan itibaren kendinizi kapı önünde bulabilirsiniz. Patronun bu yasalara ve Anayasa'ya aykırı tutumu karşısında sendikalı işçiyi koruyacak hiçbir mekanizma yok. Yetki tespitinin ardından dahi sendikalı işçiler işten çıkartılabiliyor. Burada da işçilerin tek güvencesi direniş ve sınıf dayanışması oluyor. Hükümet, bu hakkı korumak için tek bir adım bile atmıyor.
Hükümetin diğer tüm açıklamaları bir yana OHAL ile ilgili açıklaması, neden sendikal hakları korumak için adım atmadığı sorusunun yanıtını veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 12 Temmuz 2017'de yaptığı tarihi itirafı hatırlayalım: "Olağanüstü hali biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum, iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız."
24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala manzara çok net ortada. Çok açık ki, AKP Hükümeti, işçi düşmanı. Haliyle de işçi ve emekçilerin önünde, bir yandan boykot ve sınıf dayanışması ile Flormar direnişini kazanımla sonuçlandırmaya çalışmak, diğer yandan da 24 Haziran'da AKP Hükümetinin şalterini indirmek dışında başka bir seçenek kalmıyor.