Ferzad Can: Direniş AKP-MHP iktidarını çöküşe sürüklüyor, faşizmi yıkalım
HBDH Yürütme Komitesi Üyesi ve MLKP komutanlarından Ferzad Can, faşist şeflik rejiminin yıkılmanın eşiğine geldiğini belirtti, ezilenlerin sokak eylemleri ile devrimci şiddet eylemlerinin büyütülmesi gerektiğini vurguladı. ETHA'nın sorularını yanıtlayan Can, faşizmin kendiliğinden yıkılmayacağına işaret etti, korku imparatorluğunu yıkmak için HBDH-KBDH saflarında birleşme çağrısı yaptı.
Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Yürütme Komitesi Üyesi ve MLKP komutanlarından Ferzad Can, faşist AKP-MHP iktidarının içine sürüklendiği kriz ve ezilenlerin yükselen sokak eylemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
ETHA'ya konuşan Can, sömürgeci Türk devletinin işgal etmek için saldırdığı gerilla alanlarında tarihi bir yenilgi yaşadığını ve bu bozgunla birlikte gelen krizin faturasını yoksul milyonlara kestiğini dile getirdi.
Direnişin AKP-MHP iktidarını çöküşe sürüklediğini vurgulayan Can, faşist şeflik rejiminin sömürgeci devlet varlığını kendi iktidarını sürdürmenin yegane yolu olarak gördüğünü kaydetti. AKP-MHP faşist iktidarının seçim yenilgisiyle gitmeyeceğini, faşizme karşı devrimci şiddet eylemlerini büyütmek gerektiğini belirten Can, "Öncülerin ve kitlelerin direnişi ve devrimci şiddeti, sömürgeci faşizmi yenilgiye götürecek tek yoldur" şeklinde konuştu.
Son dönemde büyüyen işçi direnişleri ve halkın zam ve soygun karşıtı eylemlerine dikkat çeken Can şu çağrıyı yaptı: "Yıllarca halklarımıza yasaklanan sokaklar en temel mücadele mevzileridir. AKP-MHP'nin yaratmak istediği korku imparatorluğu da ancak böyle yıkılacaktır. Herkesi devrim mücadelesinin birleşik mevzisi olan HBDH-KBDH saflarında birleşmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz."
HBDH Yürütme Komitesi Üyesi ve MLKP komutanlarından Ferzad Can'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:
FAŞİST ŞEFİN İŞGAL PLANLARI BOŞA DÜŞTÜ
12 Mart 2016 tarihinde kuruluşunu ilan eden HBDH, geride kalan altı yıllık mücadelesinde önemli adımlar attı. Türk devletinin devrimci parti ve örgütlerle gerillaya yönelik saldırıları da yoğunlaştı. Siz bu dönemi nasıl tarif ediyorsunuz?
Sömürgeci faşist Türk devleti, Medya Savunma Alanlarına kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdi. Öncelikle bu büyük direnişinin yaratıcısı olan ölümsüzleşenlerimizi büyük bir sevgi ve bağlılıkla anıyor, bizlere miras olarak bıraktıkları feda devrimcilik çizgisine sonuna kadar bağlı kalacağımızı belirtmek istiyorum.
Türk burjuva devleti, özel eğitilmiş askeri kuvveti ve her türlü askeri teknolojiyle işgal saldırısı gerçekleştirdi. 10 Şubat 2021 tarihinde başlayan Garê işgal saldırısını yeni saldırılar takip etti.
Garê'ye yönelik stratejik saldırıyla faşist saray rejimine yeni bir kitle desteği sağlayacaklarını umuyorlardı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Sömürgeci Türk ordusu gerillanın tarihi direnişi karşısında büyük bir bozguna uğradı. Ölülerini alarak apar topar Garê'den kaçmak zorunda kaldı. Garê işgal saldırısı sömürgeci faşist Türk devletinin stratejik önem atfettiği bir saldırıydı. Burayı ele geçirebilseydi kalıcı bir üs kuracak, Şengal'e saldırı başlatacak ve Medya Savunma Alanları, Rojava ve Şengal bağlantısını kesmiş olacaktı.
Garê bozgunundan iki ay sonra Avaşîn, Metîna ve Zap alanına dönük saldırı, bu stratejinin devamıdır. Fakat tarihi direnişi karşısında sömürgeci ordu kelimenin tam anlamıyla bozgun yaşadı. Bunu kabul etmek zorunda kalan faşist şefin şovu da boşa düşmüş oldu.
Sömürgeci faşist Türk devletinin gerilla alanlarını ve Güney Kürdistan'ı işgal etme planından vazgeçtiğini söyleyemeyiz. Bu planlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Fakat istediği sonucu alamadığını belirtebiliriz. Avaşîn, Metîna ve Zap'ta da tarihi bir direnişle karşılaştılar, büyük kayıplar verdiler. Faşist Türk devleti çaresizleştiği anlarda başvurduğu yöntemi bir kez daha devreye soktu, kimyasal silah kullanarak sonuç almaya çalıştı. Bazı yoldaşlarımız ölümsüzleşti.
Sömürgeci devletin işgal saldırısına onay veren emperyalist devletler, kimyasal silah kullanılmasına da seyirci kaldılar. Bir kez daha katliamların suç ortağı oldular. Sömürgeci faşist Türk devleti de ona destek verenler de er ya da geç bunun hesabını verecektir.
Bu, Türk devletinin 2015'de devreye koyduğu "Çöktürme Planı"nın kapsamlı ve sonuç almaya dönük saldırılarından biriydi. Hesekê'deki DAİŞ saldırısı, Maxmur, Şengal ve Derik'e yönelik saldırılar da bu planın bir parçasıydı.
GARÊ'DEKİ DİRENİŞ VE ZAFER İKTİDARI ÇÖKÜŞE SÜRÜKLEDİ
Sömürgeci devletin yaşadığı bozgunun planlarını alt üst ettiğini söyleyebilir miyiz? Son dönemde yaşanan krizde direnişin rolünü nasıl tarif edebiliriz?
Sömürgeci devletin yaşadığı bozgun, aldığı darbeler bütün planlarını alt üst etti. İstediği sonucu alamadığı gibi, içine düştüğü siyasi, askeri ve ekonomik kriz daha da derinleşti. Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı sürdürdüğü kirli savaşın faturası işçi ve emekçilere, yoksul halklarımıza kesildi. İşçi-emekçilerin, kadınların, tüm ezilen halkların kazanımları yok edilmek istendi. Yoksulluk, açlık, işsizlik çığ gibi büyüdü.
Politik islamcı-ülkücü faşist iktidarın sürdürdüğü savaş politikasının yarattığı yıkıma karşı halklarımızın öfkesi her geçen gün daha fazla büyüyor. Tüm kamuoyu araştırmaları, AKP-MHP faşist iktidarının toplumsal tabanının her geçen gün eridiğini gösteriyor. Kısacası çöktürme planının uygulayıcıları çöküşe sürüklendi. Bu gelişmeler iktidarda çatlaklar oluştururken, diğer yandan faşist rejimi daha fazla saldırganlaştırmaktadır. Garê'de başlayan gerilla direnişi ve zaferinin faşist AKP-MHP iktidarını çöküşe sürükleyen bir yerde durduğunu söyleyebiliriz.
KRİZ İKTİDARI TEK BAŞINA YENİLGİYE UĞRATMAYACAKTIR
Direnişin faşizmin planlarını boşa çıkardığını, krizi derinleştirdiğini ifade ettiniz. Faşist şeflik rejiminin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burjuva cephedeki çatlaklar elbette önemli ve giderek de büyüyecektir. Geniş yığınların demokratik hak ve özgürlük isteklerinin onları politik itiraza yöneltmesi koşullarında yönetememe kriziyle bağlı bu tip çatlaklar kaçınılmazdır. Fakat başta devrimci parti ve örgütler olmak üzere halklarımız bu çatlaktan demokrasi, özgürlük, adalet beklentisi içerisine girerse ve buna güvenerek hareketsiz kalırsa yalnızca bir hüsranla karşılaşacaktır. İktidar cephesindeki gerilimlere abartılı politik anlamlar biçmek, faşist şef Erdoğan etrafında oluşturulan AKP-MHP ittifakının neyin üzerinde kurulduğunu gözardı etmek olur, ki bunun bedeli daha ağır sonuçların oluşmasına neden olacaktır.
HBDH olarak, bu faşist ittifakın hali hazırda karşıdevrimin merkezi olduğunu ve taktik sorunlar nedeniyle dağılmayacağını söylüyoruz. Diğer yandan faşist şef Erdoğan ve Bahçeli tarafından yürütülen bu halk düşmanı ittifakın, PKK'nin yok edilmesi, ulusal demokratik taleplere dayalı mücadelenin, ulusal özgürlük isteğinin ezilmesi için soykırım dahil her yöntemin kullanılması, Rojava devriminin boğulması, Güney Kürdistan'ın boyunduruk altına alınması, Kerkük ve Musul'un bir çeşit Hatay haline getirilmesi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da mücadele yürüten devrimcilerin fiziki olarak ortadan kaldırılması, Alevi dinamiğinin dağıtılması ve devlet Aleviliğinin egemen kılınması, işçilere, kadınlara ve ezilenlere kölece bir teslimiyetin kabul ettirilmesi, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin ele geçirilmesi eksenindeki bir programa dayandığı unutulmamalıdır.
Bu program, kontrgerilla aparatlarıyla birlikte AKP-MHP cephesinin birleştirici harcıdır. Faşist şef Erdoğan ve Bahçeli bu plana sıkı sıkıya bağlıdır. Faşist şeflik rejimi bu saldırı programını zorunlu ve tek güvencesi olarak görmektedir. O nedenle iktidardaki görüş ayrılıkları ve gerilimlerin yeni uzlaşmalarla giderilmesi hala temeldir.
Halkların Birleşik Devrim Hareketi olarak egemenlerin içine düştüğü ekonomik, siyasi ve askeri krizi ve faşist cephedeki çatlamaların önemsiz olduğunu söylemiyoruz. Fakat tüm bunların tek başına faşist iktidarın sonunu getirmeyeceğini, faşizmi yenilgiye uğratmayacağını ifade ediyoruz. Çünkü; çatlaklar ne kadar derinleşirse derinleşsin, söz konusu burjuva Türk ulusal egemenliğini korumak olunca aralarındaki farkın silinip gittiğini, sömürgecilik çizgisinde birleştiklerini biliyoruz.
Bu bir yana, eğer iktidar devletin kaderini kendi kaderlerine bağlamışsa, ki faşist şef sömürgeci devlet varlığını sürdürmesini iktidarını korumaya endekslemiş, bir başka deyişle burjuva Türk devletinin "beka sorunu"nu kendi "beka"sına bağlamıştır- akla hayale gelmeyecek saldırı planları ve provokasyon peşinde koşmaktan çekinmeyeceklerini biliyoruz. Suruç, Ankara, Adana, Amed ve Antep katliamlarında olduğu gibi.
Sermaye oligarşisi ve onun iktidar partisi faşist AKP-MHP tam anlamıyla bir yönetememe krizi yaşamaktadır. İktidar bugün ayakta ise bunu çıplak zor aygıtlarıyla sağlamaktadır.
İKTİDARIN SONUNU GETİRECEK OLAN BİRLEŞİK MÜCADELEDİR
Direniş büyüdükçe, cesaret toplumsallaştıkça, Kürtlerin yanı sıra Türk emekçileri, gençleri ve kadınları arasında mücadele isteği arttıkça, faşist saray cephesinin her alanda daha da saldırganlaşacağı açıktır. Halklarımızın, işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin, farklı inançların, devrimci parti ve örgütlerin; Kürt ulusal özgürlük mücadelesi ile Türkiye'nin devrimci demokratik hareketini birleştirmek için atılan adımları güçlendirmek, toplumsallaşan direniş eğilimini örgütleyerek her cephede savaşımı büyütmekten başka bir kurtuluş yolunun olmadığını bilmesi gerek. Politik islamcı-ülkücü faşist iktidarın sonunu getirecek olan da budur.
Bu temelde, halklarımızı, işçi ve emekçileri, kadınları ve gençleri HBDH ve KBDH saflarında örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz. Yönetememe krizi derinleşen soykırımcı faşist Türk burjuva devletini yıkma koşulları şimdi her zamankinden daha fazla var. Kuşkusuz faşist şeflik rejimi bütün bunların farkında. O nedenle, yalana dayalı faşist psikolojik savaşı yoğunlaştırarak ve devlet terörünü yayarak kontrolü kaybetmemeye çalışıyor. Yegane silahı bu.
DEVLET TERÖRÜ ÖZGÜRLÜK İSYANINI KOŞULLUYOR
Bu gelişmelerin birleşik devrim mücadelesine ve ezilen haklara nasıl bir getirisi olacak?
Temmuz 2105'de başlayan sürecin yeni bir evresinde bulunduğumuz, işçilerin ve ezilenlerin ekonomik-demokratik talepli eylemlerinin yaygınlaştığı, kitlelerin korku duvarını aşma isteğinin yoğunlaştığı, yaşam ve çalışma koşullarından memnuniyetsizliğin her geçen gün arttığı, kitle uyanışına öncülük edecek politik öznelerin mücadeleyi büyütme iddiasının güçlendiği, faşist şeflik rejiminin her gün teşhir olduğu ve savunma pozisyonuna geçtiği bir dönemden geçiyor. Bu yeni eşikte, yalana dayalı faşist psikolojik savaşın ve devlet terörünün amaçlananın tam tersi bir etki yapması, bir özgürlük isyanını koşullaması seçeneği güçlenmiş bulunuyor.
Siyasal, örgütsel ve askeri mevzilenmemizi buna göre oluşturmalıyız. Fiili meşru mücadele cephesinde birleşik mücadele güçleri etrafında faşizme, kapitalizme, sömürgeciliğe ve erkek egemen düzene karşı oluşan birliktelikleri önemsiyor, destekliyor ve anlamlı buluyoruz. Bu cephenin daha da büyütülmesi gerekir.
AKP-MHP faşist iktidarının bir seçim yenilgisiyle gitmeyeceğini de görmemiz gerekir. Tarihin hiçbir döneminde faşist diktatörlerin seçimle gittikleri görülmemiştir. Her alanda sürdürülen devrimci çalışmaya faşist diktatörlüğün polisi, askeri ve paramiliter kuvvetleriyle saldırması boşuna değil. Sistem ancak zor araçlarına sınırsız başvurarak ve halkı birbirine düşman ederek varlığını sürdürebileceğini düşünüyor. Bu aynı zamanda kitlelere ve devrimci öncülere her türlü zora başvurma ve etkin şekilde kullanma hakkı ve meşruluğu tanır. Zor aygıtlarının kullanılması ezilenlerde düşman bilincinin gelişimine hız katar. Artık bu hakkımızı kullanma zamanlarındayız.
FAŞİZMİN ZOR AYGITLARINA KARŞI DEVRİMCİ ŞİDDET
Faşizmin çıplak zor aygıtlarına karşı devrimci şiddet eylemlerini yani politik askeri mücadeleyi daha fazla büyütmemiz gerekir. Bu kapsamda dağlarda ve kentlerde başta her türlü askeri faşist kurumlar olmak üzere; faşist rejime hizmet eden, onu ayakta tutan, yaşatan her kişi ve kurum hedef haline getirilmelidir. Ekonomik hedefler de dahil olmak üzere. Öncülerin ve kitlelerin direnişi ve devrimci şiddeti, sömürgeci faşizmi yenilgiye götürecek tek yoldur.
Birleşik devrim hareketimiz bu perspektifle mücadelesini sürdürmektedir. Devrimci ilkelerimizle uyumlu her türlü mücadele araç ve biçimini, yol ve yöntemini kullanmaktan asla geri durmadık, bundan sonra da durmayacağız. Kürt halkımızın özgürleşmesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin esas olarak buna bağlı olduğunu söylemeliyiz.
KORKU İMPARATORLUĞUNU YIKMAK İÇİN HBDH-KBDH SAFLARINDA BİRLEŞELİM
İşçi ve emekçilere, kadınlara, gençlere, tüm ezilen halklara çağrınız nedir?
Faşist şeflik rejimini yıkma savaşını başarıyla yürütmeye elverişli siyasi ve toplumsal koşullar olgunlaşmaktadır. Sokaklara, meydanlara, fabrikalara, üniversite ve liselere, emekçilerin kent ve kırdaki yaşam alanlarına varıncaya dek her yerde yaygınlaştırılan faşist terör, yasaklar, baskılar, insanlık onuruna yönelik saldırılar, sarayın keyfilikleri, işsizlik, pahalılık ve yoksulluk, gizlenemez hale geldi. Yolsuzluklar ve bin bir çeşit adaletsizliğin hazırladığı öfke, kentlerin emekçi damarlarında dolaşıyor. Halk eylemlerinin temposu giderek artıyor.
Devletin mafyalaştığı, her türlü kirli ilişkilerin ve ahlaksızlıkların, katliamların politik islamcı-ülkücü faşist AKP-MHP ve Ergenekoncu ulusalcılar eliyle yürütüldüğü, faşist şef Erdoğan'ın da bu mafya devletinin lideri olduğu artık daha net olarak görülmektedir.
Halklarımız, adaleti sağlama, toplumsal sorunları çözme adına iktidara gelen faşist şef ve partisinin Hitler'e, Mussolini'ye rahmet okutacak derecede bir faşist diktatöre dönüştüğüne tanıklık etti. AKP'nin Kürt düşmanı, faşist, ırkçı, şoven, katliamcı, demokrasi ve özgürlük düşmanı, kadın cinsine ve ezilen cinsel kimliklere karşı düşmanlığını hep birlikte takip ediyor, buna karşı mücadele ediyoruz.
AKP ve MHP iktidarı adeta 12 Eylül faşist generallerini aratır hale geldi. Toplum nefes alamaz duruma getirildi. Aydınlar, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler ve politikacılar ya zindanlara tıkıldı ya da yurt dışında mülteci yaşamaya zorlandı. İşte toplumsal öfkenin nedenlerinden biri tam da budur.
Bu gelişmeleri dikkate alarak, enerjimizi sermaye oligarşisi ve faşist iktidarı bir araya getiren programa karşı, özgürlük, adalet, halklara ve kadınlara eşitlik mücadelesinin yükseltilmesi ve faşist karşıdevrim merkezinin dağıtılması görevine odaklanmalıyız. Özgürlükten, adaletten, eşitlikten, demokrasiden, sosyalizmden yana olanlar bedel ödemeyi göze alarak mücadeleyi yükseltmelidirler.
Yıllarca halklarımıza yasaklanan sokaklar en temel mücadele mevzileridir. Ve bugün büyük bir azim, kararlılık ve direngenlikle yeniden kazanılıyor. AKP-MHP'nin yaratmak istediği korku imparatorluğu da ancak böyle yıkılacaktır. Özgürlükten, adaletten, emekten, halkların eşitliğinden, kadınların ve ezilen bütün cinsel kimlerin özgürleşmesinden yana olan herkesi devrim mücadelesinin birleşik mevzisi olan HBDH-KBDH saflarında birleşmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz.
Zamanın Dehaqlarına karşı HBDH ve KBDH saflarında birleşelim, faşizmi yıkalım ve özgürlüğü kazanalım.