20 Eylül 2024 Cuma

Feride Razavi yazdı | Ağaçlar yaşam ve gelecek bizim

Kadın hareketinin tüm özneleri bu saldırılara; deprem çadırlarında binbir zorlukla yaşama tutunmaya çalışan, ekolojik yıkıma karşı direnişin içinde yer alan, yoksulluğun ve şiddetin yaşandığı "kutsal" aileden kopuşu zorlaşan kadınlar arasında, güçlü ve sonuç almaya odaklı bir kitle çalışması ortaya çıkarabilmelidir.

Akbelen'den Dikmece'ye kadınlar öncülüğünde güçlü direniş devam ederken 67. kabinenin tek kadın bakanı olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş; kadınların nafaka hakkı konusunda "mağdur bir erkekse icabında onun da yanındayız" diyerek kadın kazanımlarının Erdoğan rejiminin hedefinde olduğunu bir kez daha anımsatmış oldu.

Göktaş'ın; "Ailenin güçlendirilmesi bizim öncelediğimiz alanlardan bir tanesi. Uygulamadan, mahkeme kararlarından kaynaklı bazı mağduriyetler doğuyor ise bunları ele almak lazım. Süresiz nafaka konusunu da önemsiyorum. Süresiz nafaka ödemek gibi bir uygulama kabul edilemez. Eğer bir mağduriyet oluşuyorsa bu mağduriyetin de üstesinden gelmek lazım. Diğer bakanlıklarımızla da bu konunun üzerinde çalışmayı hedefliyoruz" demesi, faşist rejimin hangi kulvardan derinleşeceği ve rejimin hedefinde hangi toplumsal kesimlerin olduğunun ilan edildiği, Erdoğan'ın seçim sonuçları üzerine yaptığı ilk konuşmasının devamı olarak da okunabilir.

Seçim sonrası yeniden yapılanma tartışmalarının ve kitlelerde, daha belirgin olarak da kadınlardaki, umutsuzluk- alternatifsizlik ruh halinin tam ortasında; ekolojik yıkıma karşı mücadele ve faşizme karşı umut tazeleme çağrısı Akbelden'de emekçi köylü kadınların direnişinden geldi. Muğla İkizköy'de uzunca bir süredir devam eden termik santralin kömür ocağının genişletilmesi için ormanlık alanların talanına karşı öznesi kadınlar olan sistematik bir mücadele devam ediyor. Geride kalan dört yıl içinde ağaçların kesimini engelleyen direniş, son iki haftadır ekolojik yıkıma sebep olan siyasal programa karşı yaygın ve güçlü bir direniş potansiyeli de taşıyor.

Ekolojik yıkıma karşı gelişen tüm eylemsellik süreçlerinde kadınların önemli bir rol aldığını Yırca'dan, Çamlıhemşin'den, Cerattepe'den, Hevsel'den biliyoruz. "Ben halkım ve buradayım" diyen Havva Ana'nın sözü ve eylemi hem Akbelen'e hem de deprem sonrası zeytin ağaçlarının kamulaştırma adı altında imara açılan Dikmece halkına ilham ve güç veriyor. Ancak bugün Akbelen direnişinde ortaya çıkan kadın özneleşmesinin; direniş sembolleri çıkartmanın çok ötesinde olduğunu söyleyebiliriz. Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı için akademik araştırmalardan, yargı sürecinin takibine, kömür yakılarak elektrik elde edilmesinin yıkıcı sonuçlarını gözlerden ırak tutulmaya çalışılan Limak ve IC İçtaş'ın teşhirine, polis barikatlarının önündeki ısrardan, emekçi köylülükle hemhal olmuş direnişin her halinde; aklıyla, sözüyle, pratiğiyle önemli bir birikimi ve deneyimi arkalayan kadın özneleşmesi yaşanıyor.

Kültürel ekofeminist akımların doğa ve kadın metaforuna takılmaksızın söyleyecek olursak; ataerkil kapitalist sistemin doğa ve kadın üzerindeki sömürüsü son derece ekonomik- politiktir. Dolayısıyla bu nesnel sömürü zemini, tahakküm ilişkisinden öte ekoloji ve kadın mücadelesini kaçınılmaz olarak birlikte ve iç içe yürütmeyi koşullar.

Emekçi sol ve kadın hareketinin gelişimi bakımından hem bir olanak hem de  önemli bir sınav olarak da okunabilecek bu direniş devam ederken; Göktaş'ın "sürekli nafakaya" dair açıklamalarını gündem saptırma olarak dar bir yorumlama hatasına düşmeden gerekli tepkiyi ve hazırlığı ekoloji mücadelesinde ivme kazanan kadın hareketi içinde örgütleyebilmek gerekiyor.

Önümüzdeki dönem Taliban İttifakı'nın kadınlara ve LGBTİ+'lara dönük politikalarının önüne ancak güçlü bir kadın hareketi ile geçilebilir. Erdoğan rejimi hayat pahalılığı ve yoksulluğun gerekçesi olarak ortalama 360 lira olan ve bırakalım sürekli olmasını, ekseriyetle hiç ödenmeyen yine yeniden "sürekli nafaka" yalanına sarılıyor. Kadın hareketinin tüm özneleri bu saldırılara; deprem çadırlarında binbir zorlukla yaşama tutunmaya çalışan, ekolojik yıkıma karşı direnişin içinde yer alan, yoksulluğun ve şiddetin yaşandığı ‘kutsal' aileden kopuşu zorlaşan kadınlar arasında, güçlü ve sonuç almaya odaklı bir kitle çalışması ortaya çıkarabilmelidir.

Kadın özgürlük mücadelesi ve ekoloji mücadelesini büyütmenin bir diğer önemli yolu da her iki mücadele sahasını da kazanılmış haklara sahip çıkma zemininden, daha genel bir ifadeyle; toplumsal mücadelenin çok önemli bir kesimine sirayet eden sahip çıkma-savunma pozisyonundan daha ileriye taşımaktan geçiyor. Savunurken, teşhir ederken mutlaka daha ileri taleplerden oluşan, antikapitalist ve cins özgürlükçü olmanın yanı sıra antifaşist yönü de gelişkin daha etkin ve birleşik bir mücadele hattı oluşturabilmeliyiz.