22 Kasım 2024 Cuma

Faşizme karşı ittifak mı, burjuva muhalefete iltihak mı?

Faşist şef Erdoğan bugün eğer Türkiye ve Kürdistan'da tam bir mezarlık sessizliği yaratmayı başaramamışsa, bu hiç de burjuva muhalefetin siyasi vızıldamaları sayesinde değil, tamamen emekçilerin ve ezilenlerin kentlerde ve kırlarda büyük bedelleri göğüsleyerek direnen devrimci öncü bölükleri sayesindedir.

İstanbul'un Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na hapis cezası veren ve siyaset yasağı getiren mahkeme kararının, hemen ardından da bu kararı protesto amacıyla düzenlen Saraçhane mitinglerinin Türkiye emekçi sol hareketinin çeşitli kesimleri üzerinde derin bir siyasi yankısı oldu.

Emekçi sol hareketin reformizm sularına demir atmış bileşenleri Saraçhane'de saf tutmakta pek süratli ve hevesliydiler. Neredeyse ağız birliği etmiş halde, saray rejiminin bu faşist hamlesinin "demokrasiden yana tüm güçlerin birliği" için bir fırsat olduğu görüşünü ileri sürdüler.

Siyasi Haber'de Mahir Sayın, "Millet İttifakı bizden vebalıdan kaçar gibi kaçsa da faşist kurumlaşmaya karşı somut durumların ortaya çıkardığı imkanları tabanda değerlendirerek mücadele birliklerinin gelişmesine azami özeni göstermek gerekir"[1] dedi. İleri Haber'de Doğan Ergün, "Tek adam rejiminden kurtulacak bir bütünlüğe ulaşılması ve milim taviz verilmeden o bütünlükte kalınması gerekiyor"[2] vurgusunu yaptı. Birgün'de L. Doğan Tılıç, "Şimdi hep birlikte direnme ve hep birlikte kazanma zamanıdır"[3] ifadesini kullandı. Evrensel'de İhsan Çaralan, "Bugün tam da tek adam yönetiminin halk iradesini tanımamasına karşı çıkan tüm güçlerin, en başta da tüm emek ve demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi zamanıdır"[4] diye yazdı. Yeni Yaşam'da Ertuğrul Kürkçü, "31 Mart taktiğinin bir varyantı olarak zaman ve koşulların biçimlendirdiği bir ‘no pasaran' tavrı"[5] önerisini gündemleştirdi.

Şeklen bile fazlasıyla benzeşen bu politik söylemlerin tamamındaki anafikir olan "birlik" meselesi, faşist şef Erdoğan'ın saray rejimine karşı başta CHP olmak üzere Altılı Masa'daki burjuva muhalefetle birlik zaruretine atıf yapıyor. Bu politik anlayışa göre, Erdoğan diktatörlüğünden kurtulmak için emekçi sol hareket ile burjuva muhalefet arasında ittifak kurmak şart. Bu amaçla CHP'ye sürekli akıl verir bir pozisyonda duruluyor. Yine bu amaçla cumhurbaşkanlığı seçiminde burjuva muhalefetin adayı etrafında bugünden saflaşma hazırlığı yapılıyor.

Evet, faşist saray rejiminin talimatlandırdığı kukla bir mahkeme İmamoğlu'na siyaset yasağı getirdi, faşist şef İstanbul Belediyesi'ne kayyum atama niyetini bir kez daha açık etti. Ve evet, emekçi sol hareketin bu faşist hamleye karşı çıkması, seçilmiş belediye başkanının faşist iktidar tarafından böyle küstahça görevden alınmasına dur demesi gerekir. İyi de, bu gereklilik düzeyinden bir başka gereklilik düzeyine, CHP'yle ve Altılı Masa'yla "birliğin gerekliliği" düzeyine bir çırpıda nasıl geçiliyor?

Bu bir çırpıda geçişi, belli ki, faşist saray rejimine emekçilerin ve ezilenlerin birleşik antifaşist isyanıyla son verilebileceği gerçeğine inançsızlık sağlıyor. Bu görüş açısından, Erdoğan faşizminden kurtuluş, emekçilerin ve ezilenlerin devrimci-demokratik mücadelesinin eseri olamayacaksa, hiç değilse emekçilerin ve ezilenlerin siyasi örgütlenmeleri tarafından da desteklenen burjuva muhalefetin eseri olabilir. Bu yüzden, faşist şef Erdoğan'ı tahtından indirme siyaseti yaklaşan seçimlerde kesin sonuç almaya kilitlenmeli, burjuva muhalefetin miting meydanlarında ve burjuva muhalefetin adayı etrafında yer tutulmalıdır.

Burada iki esaslı sol liberal gaf var.

İlkin, "burjuvazinin liberal, sosyal demokrat ya da faşist temsilcilerini aynı kefeye koyan" bir aklın zararlı olduğu, dolayısıyla Altılı Masa iktidarının Erdoğan iktidarına kıyasla emekçiler ve ezilenler için ehven-i şer karşılanması gerektiği düşünülüyor. Birinci gaf! Oysa meselenin özü, mevcut faşist saray iktidarı ile muhayyel gerici restorasyon iktidarı arasında siyaseten ne kadar fark olduğu değil. Emekçilerin ve ezilenlerin siyasi temsilcisi olma iddiasını güdeceksiniz, ama faşist saray rejimini aşmak için halkların birleşik antifaşist isyanı seçeneğini değil de burjuva muhalefetin parlamenter restorasyon seçeneğini önceleyeceksiniz. Emekçileri ve ezilenleri ipliği çoktan pazara çıkmış ve miadı ziyadesiyle dolmuş olan, Altılı Masa'nın yeni anayasa tasarısında tekrar görüldüğü üzere halklarımızın gerçek özlemleri ve talepleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan burjuva parlamenter düzeni restore etme siyasetinin peşine takacaksınız. Kaybettirmeyi hedefleyeceksiniz, ama kazanmayı hedeflemeyeceksiniz. Emekçilerin ve ezilenlerin isyanla kazanamayacağını böyle peşinen kabul edeceksiniz. Bu, siyasi öngörü derinliğiyle, taktik ustalıkla falan ilgili değil, düpedüz siyasi çaresizlikle ve kararsızlıkla, devrimci-demokratik cepheleşmeye güvensizlikle ve inançsızlıkla ilgili.

Tartışma konusu yaptığımız anlayış, diğer yandan, Altılı Masa'dan çıkacak cumhurbaşkanı adayı etrafında birleşilmesi ve böylece "2023 seçimlerinin Erdoğan ve rejim blokuna kaybettirilmesi" sayesinde faşist Erdoğan diktasına son verileceğini ümit ediyor. İkinci gaf! Ve bu gaf daha da önemli. Zira faşist saray rejiminin tasfiyesinin sadece bir seçimin sonucuna bağlanamayacağı, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminin taktiksel bakımdan gerimizdeki belediye seçiminin bir versiyonu gibi de ele alınamayacağı fazlasıyla aşikar. Emekçileri ve ezilenleri politik sınıf savaşımında mevzilendirmeye soyunacaksınız, ama burjuva muhalefetin Erdoğan'ın siyasi iktidar tekelinden bir seçim yenilgisi sayesinde vazgeçeceği hayalini yaymasına ortak olacaksınız. Siyasi iktidar gücünün seçimle el değiştirmesine kapıyı kapalı tutmak için her yolu mübah sayan faşist saray rejimi karşısında, seçimi yegane çare gören emekçileri ve ezilenleri uyarmaktan imtina edecek, CHP'nin ve Altılı Masa'nın nafile seçim propagandasının yeni hayal kırıklığı tohumları ekmesine çanak tutacaksınız. Bu, siyasi gerçekçilikle, seçimden devrimci amaçlar için yararlanmakla falan ilgili değil, dosdoğru legalist ve parlamentarist miyoplaşmayla, seçimin ve yasanın ötesindeki devrimci-demokratik mücadele mevzilerinden uzaklıkla ilgili.

"Müesses nizam" partisi CHP yine lanetli rolünü oynuyor. Tarih tanıktır: Hiçbir zaman CHP güçlendiği için devrimci-demokratik mücadele yükselmiş değildir, tersine, devrimci-demokratik mücadelenin yükselişe geçtiği koşullarda CHP güçlenmiş, hatta onun kimi reformist burjuva demokratik argümanları da böylesi yükselişlerin politik basıncı altında ortaya çıkmıştır. Ve o, devrimci-demokratik kabarışı hem arkalayıp güçlenme ama hem de düzen sınırları dahilinde kontrol altında tutma amacını gütmüş, her zaman emekçilerin ve ezilenlerin dalgakıranı olarak siyasi pozisyon almıştır.

Emekçi sol hareket adına CHP'den ve onun odağında olduğu Altılı Masa'dan faşist saray iktidarına hakikaten son verecek siyasi hamleler gerçekleştirme kapasitesi beklemek, bu beklentiyle CHP'ye mütemadiyen siyasi akıl vermek, keza bu beklentiyle seçim sathında burjuva muhalefetle ortaklaşma yoluna girmek, olsa olsa, Erdoğan'ın faşist dikta rejimine karşı emekçileri ve ezilenleri silahsızlandırmak ve çaresizleştirmek demektir. Burjuva muhalefet muhtemel bir seçim başarısının hileyle veya zulümle engellenmesine karşı kabuğunu kıracak bir halk öfkesini yatıştırmaya kalktığında, hatta belki de milliyetçi savaş naraları arasında ilan edilecek bir olağanüstü halde seçimlerin belirsiz bir zamana ertelenmesine boyun eğdiğinde, ki bu tür durumlarda burjuva muhalefetin derhal yelkenleri suya indireceğine emin olabiliriz, burjuva muhalefete bunca bel bağlamış olan solcularımız ne yapacaklar?

Faşist şef Erdoğan bugün eğer Türkiye ve Kürdistan'da tam bir mezarlık sessizliği yaratmayı başaramamışsa, bu hiç de burjuva muhalefetin siyasi vızıldamaları sayesinde değil, tamamen emekçilerin ve ezilenlerin kentlerde ve kırlarda büyük bedelleri göğüsleyerek direnen devrimci öncü bölükleri sayesindedir. Ve yarın eğer faşist şeflik rejimi son bulacaksa, bu yine burjuva muhalefet ve siyaseten ona yedeklenip üçüncü cepheye sırt çevirenler sayesinde olmayacak, üçüncü cephede birleşen emekçilerin ve ezilenlerin büyük antifaşist kalkışmasıyla gerçekleşecektir.

*Baran Günebakan'ın Birleşik Mücadele Güçleri sitesinde yer alan yazısının aslına buradan ulaşabilirsiniz.