Faşist şeflik rejimini yıkma kararlılığıyla 8 Mart'a
Faşist saldırı dalgası ancak ve ancak direnerek, ancak ve ancak antifaşist mücadelenin saflarını genişleterek geri püskürtülebilir. Süreç kadın hareketine, faşizmin gasp etmek istediği kazanımları savunurken, daha fazlasını söküp almaya yönelen bir mücadele sorumluluğu yüklüyor. Kadın hareketi, kitlelerin dinamizmini, cins öfkesini arkalayarak, esnek ve yaygın mücadele ve araç biçimleri ile kitleselliği yakaladı. Ancak kadınların bu öfkesini örgütlü bir güce dönüştürme öngörüsü ve iddiasıyla hareket etmeksizin, kazanımlarını koruması zorlaşacaktır.
Bedenleri, emekleri, umutları, erkek egemen kapitalist devletin sömürüsüne, saldırganlığına maruz kalan kadınlar, bu 8 Mart'ta da sokakları doldurarak, insanlığa baharı muştulayacak.
Dünyanın dört bir yanında kadınlar, 8 Mart'ta kadının emeğini ve yaşama katkılarını göstermek, "kapitalizmi emeğimizle var ettiğimiz gibi yıkma gücüne de sahibiz" demek, kürtaj hakkı, eşit işe eşit ücret, kadın kırımını önleyici yasalar gibi taleplerle greve çıkacak, hayatı durduracak.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da Saray faşizmine karşı önemli bir direniş açığa çıkartan kadınlar, bu 8 Mart'a da ağır saldırılar altında giriyor.
Geçtiğimiz dönem Saray faşizmiyle yaşanan bütün önemli politik saflaşmalar, cinsiyetçi, erkek egemen, heteroseksist yapıyla, cinsiyetçi baskıyla ve gericilikle de çarpışmayı içererek yaşandı. Erkek egemen faşist rejim, karşısında aktif bir direniş odağı olarak gördüğü kadın hareketini teslim almak için her türlü saldırıyı gerçekleştirirken, erkek cinsinin kadın cinsine yönelik bütün bireysel saldırıları da faşist şeflik rejiminin politikalarından aldığı cesaretle arttı.
İstanbul Sözleşmesi'ni koruma mücadelesinden kadın adaleti arayışlarına, Kadın Üniversitesine karşı direnişe kadar dolaysızca cinsiyet çelişkisi kapsamlı mücadeleler, antifaşist savaşımın en diri kanallarından oldu. Diğer bütün politik gündemli mücadeleler de erkek egemenliğiyle yüzleşmek ve saflaşmak durumunda kaldı.
Diktatör Erdoğan, Saray'ın savaş bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere, tüm Saraylılar, kadın düşmanı ve heteroseksist söylemleri ile psikolojik savaşı da tırmandırdı.
Çıplak arama işkencesi, devletin ve polisinin işkenceci yüzünü bir kez daha gözler önüne sererken, bu işkenceyi faşizm adına savunma görevi AKP'nin kadın sözcülerinden Özlem Zengin'e verildi.
HDP'ye yönelik saldırılar, bir kez daha kadın siyasi öncülere, önderlere saldırılarda cisimleşti. Pervin Buldan, Hüda Kaya, Dilan Dirayet Taşdemir siyasi ve hukuki linç girişimlerine maruz kaldı.
Kadın mücadelesi, bu faşist saldırganlık karşısında sokakları terk etmeme hattında duruyor. 20 Temmuz 2015 Suruç katliamı ile başlayan yeni savaş sürecinde, yaygın, sürekli ve birleştirici sokak direnişi ile Saray faşizmine geri adım attıran bir politik güç oldu. İktidarın rüyası olan ve çocuk tecavüzcülerine affı hedefleyen yasal düzenlemenin çıkarılmasına engel oldu. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme planını bozdu. Ancak çok açık ki, bu iki kadın ve çocuk düşmanı politika, kadın özgürlük mücadelesinin mücadele konusu olmaya devam edecek. Çünkü kadın direnişinin gücü, henüz iktidarı bu planından vazgeçirebilmiş değil.
Faşist şeflik rejiminin tahkim edilmesine ve HDP'nin tasfiyesine odaklanmış yeni bir saldırı paketinden başka bir şey olmayan yeni Anayasa planı dahil, önümüzdeki dönemde biçim ve kapsam değiştirerek, erkek saltanatının ve şiddetinin alanını genişletmek üzere İstanbul Sözleşmesi kazanımlarını yok etme tasarılarının yeniden gündeme geleceği açıktır.
Boğaziçi direnişi, giderek artan işçi direnişleri ve grevleri, kadın kırımına karşı mücadele ve son olarak Garê yenilgisi, rejimi savunmaya iterken, kitle tabanı ve ittifak güçlerindeki daralma devam ederken, en gerici, en şoven, en cinsiyetçi, en saldırgan politikalarını sürdürmeye devam edecektir.
Bu koşullarda, kadınlar, erkek egemenliğinin yeni bir örgütlü saldırısına, hak gaspına karşı yeni ve daha ileri mevzilerde mücadeleye hazır olmalıdır. Çok açık ki bu faşist saldırı dalgası, ancak ve ancak direnerek, ancak ve ancak antifaşist mücadelenin saflarını genişleterek geri püskürtülebilir.
Süreç kadın hareketine, faşizmin gasp etmek istediği kazanımları savunurken, daha fazlasını söküp almaya yönelen bir mücadele sorumluluğu yüklüyor.
Kadın hareketi, kitlelerin dinamizmini, cins öfkesini arkalayarak esnek ve yaygın mücadele ve araç biçimleri ile kitleselliği yakaladı. Ancak kadınların bu öfkesini örgütlü bir güce dönüştürme öngörüsü ve iddiasıyla hareket etmeksizin, kazanımlarını koruması zorlaşacaktır.
AKP'nin güncel saldırılarına karşı korunan kazanımlar, biriktirilen mücadele deneyimleri, kadınların bilinci ve dinamizmi, elbette kadınların tarihsel hazinesine ekleniyor. Ancak kadın hareketi, bu zenginliği, büyüyen cins öfkesini ve isyanını; daha bütünlüklü bir mücadele perspektifine maya yapmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıya.
AKP'nin erkek egemen kadın politikasının özü faşizmin kadın düşmanlığından beslenmektedir. Bu nedenle de kadın özgürlük mücadelesinin kapsamı tek tek güncel saldırılar olduğu kadar kadın özgürlüğü için faşizmin yenilgisinin de hedeflenmesi gerekmektedir. Şu ya da bu güncel saldırının faşizme geri adım attırdığı gerçeğinden hareketle bununla yetinmeyip, faşizmi yenme saldırısına geçme görevi son derece güncel ve acildir.
Kadın cinayetlerinin, emek ve beden sömürüsünün, kadın yoksulluğunun, nefret ve homofobik saldırıların sorumlusu AKP-MHP iktidarıdır. Bu nedenle de kadın kitlelerinin öfkesinin ve isyanın somut hedefi haline getirilmelidir.
Faşizmin kadın düşmanı saldırıları, Kürt, Alevi, sosyalist, feminist, yurtsever, örgütlü ve örgütsüz tüm kadınlara yöneliktir. Bu nedenle de özgünlükleri koruyarak, mücadele sözünü, gücünü, hattını ortaklaştırmak kaçınılmazdır.
Kadın hareketinin sayısız eylem birliği deneyimi var. Bu eylem birliği deneyimine yaslanarak faşizme karşı antifaşist kadın cephesi oluşturma iradesi ortaya konulmak zorundadır.
AKP-MHP faşizminin tek tek saldırılarına karşı değil savaş, yoksulluk, cinsel özgürlük, kadın cinayetleri gibi her türlü gündemle faşizmi yıkma/yenme perspektifi ile ilişkilenmek gerekmektedir.
Bunu yapmanın yolu her gündemde sözü ve hareket gücü ortaklaştırmak değil, antifaşist mücadele cephesi gibi birleşik bir araçla kadın iradesini ortaklaştırmaktan geçiyor. Kadın kitlelerine güven veren ve kadın öfkesini gerçek bir yıkıcı güce dönüştürecek olan şey antifaşist mücadelede öncü çıkış ve irade birliği oluşturmaktır.
8 Mart günü sokaklardan faşizme karşı yükselecek kadın direnişinin gücü ve ardından gelecek olan 21 Mart Newroz'un gücü, İstanbul Sözleşmesi'nin gaspını yeniden gündeme getirmekten, HDP'nin kapatılmasına kadar bir dizi faşist saldırganlığa engel olacaktır.
Faşizmi yenecek olan kadın iradesi, kadın isyanıdır.
Bu isyanı kuşanarak, yasaklara rağmen alanları dolduralım, faşist erkek egemenliğini yenelim.
Erkek şiddetine, tacize, tecavüze karşı 8 Mart'a!
İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak için 8 Mart'a!
Heteroseksizme, cins kırımına, nefret cinayetlerine karşı 8 Mart'a!
Özsavunma hakkımızı kullanmak için 8 Mart'a!
İşsizliğe, yoksulluğa ve güvencesizliğe karşı 8 Mart'a!
Onurumuz ve özgürlüğümüz için 8 Mart'a!
* İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 5 Mart tarihli 2. sayı başyazısı.