22 Kasım 2024 Cuma

Faşist kontrgerilla planı ve antifaşist direniş

Emekçi ve ezilen yığınlar arasında faşist şeflik rejiminden hoşnutsuzluk duygusu ve kopuş yönelimi, ondan kurtulma ve ona karşı mücadele arzusu büyük boyutlarda birikmiş durumdadır. Adıyaman'da tütün üreticilerinin kitlesel harekete geçişi, polisle karşı karşıya gelişi, Gümüşhane Kelkit'te halkın polis terörüne kitlesel tepki gösterişi bu büyük boyutlardaki birikimin kendiliğinden siyasi dışavurumu niteliğinde iki işaret fişeğidir.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın onlarca ilinde ormanlar cayır cayır yanmaya devam ederken, faşist politik İslamcı saray iktidarı bir yandan da kirli savaş yangınını harlıyor.

Başûr ve Rojava Kürdistan'da resmi askeri kuvvetlerle ve gayri resmi işbirlikçi çetelerle sürdürülen aşağılık sömürgeci işgaller, Bakur Kürdistan'da kesintisiz zulüm ve ölüm kusan SİHA'lar, F-16'lar, obüsler, kirpiler ve özel birlikler, Türkiye'de dizginsiz polis saldırıları ve kontrgerilla katliamları, dahası Libya'dan Kıbrıs'a ve İdlib'den Karabağ'a uzanan bölgesel askeri saldırganlık hattı, bütün bunlar bir arada, faşist şefin savaş rejiminin kabataslak bir tablosunu sunuyor.

Faşist şef, içine düştüğü siyasi kriz girdabından kurtulmak ve siyasi iktidar tekelini güvencelemek uğruna, bu faşist savaş makinasıyla oluk oluk kan dökmekte, dört bir yanı yangın yerine çevirmekte, her şeyi ateşe atmakta duraksamayacağını tekrar tekrar ortaya koyuyor. Bizzat kontrgerilla tarafından peş peşe gerçekleştirilen katliamcı saldırılar, sömürgeci faşist kırım planının yeni bir safhaya girmiş olduğunu gözler önüne seriyor. HDP İzmir il örgütüne yönelik katliam baskınıyla fitili ateşlenen, Konya'dan Ankara'ya ve Afyon'dan Çorum'a değin bir dizi ilde Kürt ailelere ve Kürt tarım işçilerine saldırılarla boyutlanan, Avrupa'daki sürgün demokrat gazetecileri ve aydınları da hedefe oturtan, devamında yine Konya'da Karslı Dedeoğulları ailesinin yedi ferdinin katledilmesiyle doruğa tırmanan ırkçı faşist saldırganlık, şimdi de orman yangınlarının olduğu alanlarda silahlanmış faşist linç güruhlarının Kürt avına çıkmalarıyla sürüyor. Muğla'da, Aydın'da, Antalya'da ve daha başka illerde eşzamanlı boy gösteren bu faşist linç güruhlarının, sadece ırkçı-şoven propaganda sağanağının genel kışkırtmasıyla değil, aynı zamanda faşist kontrgerilla aparatının dolaysız organizasyonuyla harekete geçirildiğine hiç şüphe yok.

Faşist şef Erdoğan, saray envanterindeki 13 lüks uçakla böbürlenmesini ama yangın söndürme uçaklarını hangarda çürümeye terk etmesini eleştiren burjuva muhaliflere bile derhal "vatan haini" etiketini yapıştırıyor. O, Yunanistan'ın yangında yardım teklifini elinin tersiyle iterken, "milli güvenlik" demagojisiyle bir kez daha şoven nefreti kaşıyor. Pelikancılardan Perinçekçilere ve Cübbeli Ahmet'ten Melih Gökçek'e uzanan faşist kara propaganda borazanları ise orman yangınlarının faturasını PKK'ye kesmekte, çaresini de HDP'yi kapatmaya ve Kürtlere saldırıya bağlamakta adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Ve faşist saray iktidarı, Türkiye'de orman yangınları karşısında yaşadığı dramatik acizliği faşist psikolojik savaş enstrümanlarıyla gizlemeye çalışadursun, Kuzey Kürdistan'da bizzat ateşlediği orman yangınlarına müdahale etme çabasındaki halkı basbayağı silah zoruyla engelliyor. Dersim'den Mardin'e kadar Kürdistan illerinde hava bombardımanları sonucu çıkan yangınlarda, ormanlar düpedüz faşist sömürgecilik tarafından kül ediliyor.

Faşist şeflik rejimi bünyesindeki çıkar kapışmasında kenara itilmiş olan kontrgerilla-mafya ağası Sedat Peker, Temmuz sonuna doğru attığı twitlerde, faşist şeflik rejiminin yangınların sorumluluğunu Kürtler ve HDP'lilere yükleyerek, iç savaş çıkarma politik yönelimine işaret ediyor.

Erdoğan diktatörlüğü bir faşist savaş rejimi olduğu gerçeğini artık en açık biçimleriyle ortaya koyuyor. Sömürgeci işgal harekatları, polisin azgın saldırıları, gözaltı ve tutuklama furyaları, zindan zorbalıkları, kontrgerilla katliamları ve ırkçı linç güruhları, saray merkezli tek bir faşist kırım planının birbirini tamamlayan unsurlarıdır. Amaçlanan besbellidir; politik İslamcı faşist saray iktidarının, halklarımızın devrimci ve demokratik bütün dinamiklerinin ezilip dağıtılması, üstelik burjuva muhalefetin bile susturulması sayesinde, ilelebet payidar kılınması.

Bu ırkçı faşist katliam saldırganlığına seyirci kalmak ölüm demektir. Saldırganlığın olağanüstü sertliği karşısında, antifaşist direniş biçimlerini kör bir yasallık cenderesine sıkıştırmaya kalkışmak, CHP'nin başını çektiği burjuva muhalefetten karşı koyuş beklentisine kapılmak ya da bir nevi "batıl inanç" haline gelen erken seçim çağrılarıyla oyalanmak ise seyirci kalmakla aynı kapıya çıkacaktır. Bilinmelidir ki, faşist şeflik rejimine karşı militan mücadele yükseltilmediğinde, ezilenlerin birleşik antifaşist direnişi örgütlenmediğinde, bunun sonucu, faşist kontrgerilla katliamlarının ve faşist linç saldırılarının, kısa sürede, ulusal demokratik haklar isteyen Kürtlerle beraber, inanç özgürlüğü isteyen Alevileri, eşitlik isteyen kadınları, cinsel kimlik serbestliği isteyen LGBTİ+'ları, yaşam tarzı özgürlüğü isteyen laikleri, sendikal ve siyasal haklarını isteyen işçileri, insanca ve onurlu yaşam koşulları isteyen yoksulları da doğrudan hedefleyecek tarzda genişlemesinden başka bir şey olmayacaktır.

Buna karşılık, ırkçı faşist katliam saldırganlığını militan bir antifaşist sokak eylemselliğiyle ve yayılan bir antifaşist şiddet pratiğiyle yanıtlamanın emekçiler ve ezilenler nezdinde mutlaka etkin politik yankıları olacaktır. Zira, emekçi ve ezilen yığınlar arasında faşist şeflik rejiminden hoşnutsuzluk duygusu ve kopuş yönelimi, ondan kurtulma isteği ve ona karşı mücadele arzusu ilk bakışta dahi görülebilecek kadar büyük boyutlarda birikmiş durumdadır. Adıyaman'da tütün üreticilerinin kitlesel harekete geçişi ve polisle karşı karşıya gelişi, Gümüşhane Kelkit'te halkın yine polis terörüne kitlesel tepki gösterişi bu büyük boyutlardaki birikimin kendiliğinden siyasi dışavurumu niteliğinde iki güncel örnek, adeta iki işaret fişeğidir. Olanca yaygınlığıyla bozkır, hangi somut olaylar tarafından çakılacağı elbette önceden söylenemeyecek olan birkaç kıvılcımla neredeyse boydan boya ateş almaya hazır haldedir. Burada antifaşist öncü güçlerin birleşme ve savaşma yeteneklerinin tayin edici olacağını söylemek içinse kahin olmaya hiç gerek yoktur.

Politik sınıf savaşımının bugünkü sertliği, antifaşist yasal partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin binalarına çekilen kapalı mekan basın açıklamalarını genellikle etkisizleştiriyor. Dahası bu, kent merkezlerinde faşist polis kuşatması altında tecrit edilmek istenen, büyük çoğunluğu gözaltı terörüyle karşılaşan, bazısının da ırkçı faşist bir güruhun saldırısına maruz kalması muhtemel olan politik gösterilerin etkisini de gittikçe sınırlıyor. Dolayısıyla, emekçi mahallelerinde antifaşist kitlenin katılımını artırmaya, eylem süresini uzatmaya, ırkçı faşist saldırganlara karşılık vermeye, hatta polis terörüne direnmeye daha elverişli sokak gösterilerini çoğaltmak antifaşist mücadelenin güncel bir ihtiyacı olarak öne çıkıyor.

"HDP'liyiz, her yerdeyiz" kampanyası, hakkındaki kapatma davası tezgahı arsızca işletilmekte olan ve faşist kontrgerilla saldırganlığının hedef tahtasının odağına yerleştirilen HDP'yi aktif biçimlerde savunmaya, antifaşist ve antişovenist kitleleri böylelikle aktif mücadele mevzilerine çekmeye yoğunlaşan kararlı bir politik pratiğin emekçilerin ve ezilenlerin ileri bölükleri nezdinde hızla karşılık üretebildiğini gösteriyor. Bu türden kararlı politik pratiklerin devamını getirerek HDP etrafında antifaşist bir kitle barikatı örmenin yeni adımlarını atmak, kuşkusuz ki, faşist şefin talimatlandırdığı kontrgerillanın devam edecek olan katliam saldırılarını politik bakımdan göğüslemenin kritik bir halkasını meydana getiriyor.

Keza Birleşik Mücadele Güçleri'nin "Birleşirsek kazanırız" şiarıyla başlatmakta olduğu yeni politik hamle, bunu yürütmeye girişen politik öznelere, antifaşist kitle ajitasyonu ve eyleminde ısrarcı ve iradi davranma, yeni illerde, ilçelerde ve mahallelerde birleşik antifaşist örgütlenmeler oluşturup geliştirme, antifaşist özsavunma hareketlerini yaygınlaştırıp çeşitlendirme yoluyla faşist katliamcı saldırganlığa birleşik tarzda karşı koyuşu büyütmek gibi öncü nitelikte bir politik sorumluluk yüklüyor.

Burada bir kez daha altını çizmeliyiz ki, günden güne en pervasız biçimlere bürünen faşist polis terörüne, özellikle de ırkçı faşist linç güruhlarına ve katliamcı kontrgerilla saldırılarına karşı olası bütün araçlarla antifaşist özsavunmanın örgütlenmesi ve kitleselleştirilmesi artık yaşamsal bir önemdedir. Yaşamsaldır; çünkü, faşist şeflik rejimine biat etmeyen hiç kimse bundan böyle asgari bir can güvenliğine sahip değildir. Yaşamsaldır; çünkü, faşist şeflik rejimine boyun eğmeyen her toplumsal ve siyasal dinamik gitgide asgari bir yasal varoluş zemininden yoksun kalacaktır.

Mücadelenin şiddete dayalı biçimleri, emekçilerin ve ezilenlerin en basit ve en yerel özsavunma gruplarından teçhizatlanmış birleşik halk milislerine, kırlardaki gerilla birliklerinden kentlerdeki politik askeri cephe savaşlarına uzanan bir yelpazede, faşist şeflik rejimine karşı ezilenlerin can güvenliğini sağlamanın ve halklarımızın antifaşist direnişini zafere ulaştırmanın olmazsa olmazıdır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 13 Ağustos tarihli 24. sayı başyazısı.