24 Kasım 2024 Pazar

Erdal Cebo: Rojava'yı savunarak 33'lerin düşlerini gerçekleştireceğiz

Suruç katliamının tanıklarından SYPG temsilcisi Erdal Cebo, 33 düş yolcusunun en büyük hayali olan Rojava devrimini sonuna kadar savunacaklarını dile getirdi. Katliamı gerçekleştiren AKP-DAİŞ ortaklığına dikkat çeken Cebo, Suruç şehitlerine 10. yılını geride bırakan devrimi büyütme sözü verdiklerini hatırlattı.

Suruç katliamının ardından kimliklerini yakıp, yüzlerini özgür alanlara dönerek hesap sorma çağrısı yapan gençler arasında yer alan Erdal Cebo, o döneme ilişkin tanıklıklarını anlattı, Türk devletinin Rojava devrimine yönelik bugün gerçekleştirdiği işgal tehditlerini değerlendirdi.

Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) temsilcilerinden Erdal Cebo, Suruç'ta 33 düş yolcusunun katledildiği bombalı saldırının AKP-DAİŞ ortaklığında gerçekleştirildiğini hatırlattı.

Özgür alanlara geçme amaçlarının katliamcı zihniyetten her düzeyde hesap sormak olduğunu belirten Cebo, Rojava devriminin düşmanı Türk devletinin yeni işgal tehditlerinde bulunduğunu dile getirdi.

Cebo'nun sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

BERABER SAVUNDUK, BERABER İNŞA EDECEĞİZ KAMPANYASI

Sosyalist gençlerin Kobanê ile dayanışma kampanyası ve Suruç kampanyası sürecini biraz hatırlayalım istersen. Bize o dönemi anlatabilir misin?
Kobanê direnişi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da çok önemli bir duygu ve sahiplenme açığa çıkarmıştı. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) de tüm bu süreç içinde aktif rol oynayan örgütlerden biriydi. Birçok yoldaşımız direkt olarak Kobanê direnişi içerisinde yer aldı. Bir bölümü ise Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da hem direnişler örgütleyen hem de var olan direnişlere aktif katıldı.

Kobanê'yi savunmak, o dönem devrimciliğin mihenk taşı niteliğindeydi. Kobanê'yi savunmak, sınav gibiydi. Kobanê zafer kazanmış ve güçlü şekilde bu savaşın içinden çıkmış bir kentti. Ancak Kobanê fiziki olarak yıkılmış ve yaralı bir halk gerçekliği de vardı. Bu bakımdan Kobanê'nin yeniden inşası ve Kobanê halkıyla dayanışmak gündemimizden hiç düşmedi. Sosyalist gençlerin "Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz" kampanyası da bu zeminde açığa çıktı zaten. Bu kampanyanın ne kadar doğru, ne kadar isabetli olduğu kısa süre içerisinde kendini göstermiş oldu.

Kampanya başladığında, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki diğer gençlik örgütleri de kampanyaya güç verdi. Bu kampanya hem gençler hem de devrimci gençlik örgütleri üzerinde muazzam bir etkide bulundu. Dikkat merkezi haline geldi ve kendini devrimci demokrat gören tüm gençler kampanyanın bir parçası olmaya çalıştı, adım attılar. Kampanya başlıklarımızı kendilerince doldurmaya çalıştılar, yerinde doğru ve iyi bir adımdı. Bu güçle biz sosyalist gençler, onbinlerce insanın, gencin, Kobanê'yi savunma duygusuyla Suruç'a doğru yola çıktık.

DOĞRU ZAMANDA DOĞRU YERDE OLMAK
Suruç'ta toplanan birkaç yüz genç vardı ancak kampanya vesilesiyle dokunduğumuz onbinlerce genç yürek vardı. Onların gücünü, onların yüreğini biz hissediyorduk. Rojava devrimine dahil olmak istiyorlardı, devrimin bir parçası olmak istiyorlardı. Kiminin gelme olanağı olmadı, kiminin başka nedenleri vardı ancak orada bizimleydiler. Bu bakımdan kampanya gerçekten doğru zamanda, doğru yerde olmak anlamında önemli bir yerde duruyor. 

Suruç'ta toparlandık, devrimin inşasında bir parça olmak, devrime dahil olmak istiyorduk. Ancak faşist Türk devleti, MİT'in DAİŞ eliyle yaptırdığı bir canlı bombayı içimizde patladı. Basın açıklaması ile biz Kobanê'ye geçmek üzere harekete geçecektik. DAİŞ içimizde bir bomba patlattı ve maalesef 33 yoldaşımız orada şehit düştü. 33 yoldaşımızı anıyoruz ve hayallerini gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştireceğimizin sözünü yineliyoruz.

Onlarca yoldaşımız da yaralandı. Katliam orada yaşandı, ancak faşist kolluk güçleri bu saldırıyı orada bırakmadılar. Onlarca yoldaşımız yaralıydı, hızla hastaneye yetiştirme derdi içerisindeydik. Bu koşuşturma içerisindeyken; yolları kapatma, alana biber gazlı saldırıda bulunma, yaralı araçlarını geciktirme çabası içerisindeydiler. Saldırıyı devam ettirdiler. Yani faşizm orada somut bir biçimde karşımızdaydı. Yaralı yoldaşlarımız hastaneye erken yetiştirilmediği için şehit düşmüş olabilir. Ya da yoldaşlarımızın bazıları erken yetiştirilmediği için hala bu kadar ağır yaralı şekilde kaldıklarını söyleyebiliriz.

Türk devleti, bir katliam yapmak, olabildiğince öldürmek ve zarar vermek hedefindeydi. Yoldaşlarımız şehit düştü, yaralılarımız oldu. İçte bıraktığı derin yara bambaşka zaten. Ancak sosyalist gençler ve Kobanê direniş ruhuyla kuşanmış bütün insanların, o gençlerin cenazelerindeki tutumu Türk devletine başaramadığını göstermiş oldu.

BU TOPYEKUN SAVAŞ HALİNE GEÇME HAMLESİYDİ

Katliamın AKP-DAİŞ işbirliğiyle gerçekleştiği vurgulandı. Katliamla amaçlanan neydi?
Katliamın MİT ve DAİŞ eliyle yapıldığı biliniyor. Talimatını AKP verdi ve katliam gerçekleştirildi. Ancak o dönemin toplam sürecine baktığımızda DAİŞ yenilmiş bir kuvvetti. Kobanê'den püskürtülmüş, gerilemeye başlayan, elindeki toprakları yavaş yavaş kaybeden bir konumdaydı. Bunlara baktığımızda DAİŞ'in o saldırıda elde edebileceği bir şey yoktu.

Ancak Türk devleti bakımından bu kampanyanın önünü kesmek Türkiyeli ve Kuzey Kürdistanlı gençlerin Rojava devrimi ile buluşmasını engellemek, Rojava devrimi ile kurduğu bağı koparmak çok önemliydi. Devrimin Türkiye ve Kuzey Kürdistan üzerindeki etkisini kırmak istiyordu. Kobanê direnişi ile dünyada önemli bir prestij elde etmişti, bunu dağıtmak istiyordu.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki örgütlerin Rojava ile politik ve örgütsel bağını dağıtmak istiyordu. Yani bu katliamın ana isteyen tarafı Türk devletiydi. Böyle görmek gerekiyor.

Türk devleti, Suruç katliamı ile çözüm süreci diye tanımlanan müzakere sürecini sonlandırmış, masayı dağıtmış oldu. Topyekun savaş konseptine geçti, muazzam bir karşıdevrimci hamle başlattı. İçte bastırma ve tasfiye hareketine girişti. Bunu yaptığı tüm operasyonlarla görebiliriz. Şu an "terörist" diye tanımlamadığı tek bir insan neredeyse kalmadı. Bu topyekun savaş haline geçme hamlesiydi. Suruç katliamıyla başlatmış oldu.

Suruç katliamı ile aynı dönemde Antep'te, Adana'da, Amed'de katliamlar gerçekleştirdi. O dönem ki genel seçimler de bu sürecin bir parçasıydı. Hemen ardından Ankara Garı'nda çok büyük bir katliam gerçekleştirdi. Bunları topladığımızda, aslında bu bir darbe planının hayata geçirilme süreciydi. Erdoğan'ın tepeye oturduğu, her şeyi tek başına eline aldığı süreci bir saray darbesi olarak nitelendirmiştik. Erdoğan ve Türk devleti gerçekten de bunu planladı. Suruç katliamı ile bu planı başlattılar. Gelinen noktada topyekun bir savaş, her yerde savaş, herkese saldırı şeklinde bir projeyi işletiyor.

Rojava'dan tutalım gerilla alanlarına, içeride tüm devrimci-demokrat örgütlere, hak isteyen, ses çıkaran işçiye bile "terörist" damgasını rahatça vuruyor.

KOBANÊ'Yİ SAVUNMAK DEVRİMCİLİĞİN MİHENK TAŞLARINDAN BİRİYDİ

O dönem, Medya Savunma Alanları'nda ölümsüzleşen Roza Renas'ın da aralarında bulunduğu bir grup genç olarak açıklama yaptınız. Sonrasındaki süreçte Suruç kampanyaları gençlik örgütlerinin temel gündemlerinden biri oldu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendirdiniz?
Dediğimiz gibi, Kobanê'yi savunmak ve devrimin parçası olmak, o dönem devrimciliğin mihenk taşlarından biriydi. Olmazsa olmaz bir noktadaydı. Tüm örgütlerin dahil olduğu bir süreçti.

KİMLİKLERİMİZİ YAKTIK ÖZGÜR ALANLARA GEÇTİK
Bu katliamın hesabını sormak istedik. Rosa yoldaş ile biz özgür alanlara geçtik. Kabul etmiyoruz diyerek kimliklerimizi yaktık. Suruç şehitlerinin hesabını soracağımızın ve onların hayallerini gerçekleştireceğimizin sözünü verdik. Her devrimci yürek, her devrimci örgüt, devrim için yaşar ve hareket eder. Biz bunun o dönem ki sözcüleri olduk.

Suruç, bütün örgütleri birleştiren bir maya haline geldi. Suruç'ta şehit düşen yoldaşlarımızın amaçları, devrimi yaşatma ve büyütme hedefleri bütün örgütleri birleştiren, onların tek bir hatta hareket etmesini sağlayan bir maya haline geldi. Bu bakımdan önemli, gerçekten hareketin bu aşamaya gelmesi selamlanması gereken bir durumdur. Yani, bizim Roza yoldaş ile yaptığımız çağrının karşılığını bulduğunu söyleyebiliriz.

DEVRİMİ BOĞMAK, PARÇA PARÇA BİTİRMEK İSTİYORLAR

Suruç katliamının ardından faşist şeflik rejiminin yeni bir savaş konseptini devreye soktuğunu gördük. Bu süreci nasıl tarif ediyorsunuz?
Erdoğan'ın tehditleri, Türk devletinin Rojava'ya yönelik yeni bir işgal saldırısı hazırlığı içinde olduğunu gösteriyor. Daha önce Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê'yi işgal etmişlerdi. Bir planları vardı, 30 kilometre boyunca devrim güçlerini çıkarmak istiyorlardı. Bunun hesabını yaptılar.

Şu dönem ile Suruç katliamının ardından yaşanan sürecin neredeyse aynı olduğunu söyleyebiliriz. 7 yıl sonra Türk devleti yine devrime saldırmak istiyor. Devrimi boğmak, ezmek istiyor. Bu yeni bir şey değil tabi. Devrimi parça parça bitirmek istiyorlar.

7 yıl geçti ancak Rojava'ya yönelik tehditler hiç durmadı, kesintisiz devam etti. Köylerimiz her gün bombalanıyor. SİHA'lar her gün yukarıda psikolojik savaş yürüten durumda. Türk devleti, içeride kirli özel savaş uygulamalarını sürdürüyor. Bombardıman nedeniyle siviller can ve mal kaybına uğruyor. Devrimin öncülerini, önderlerini hedef alan suikastlar gerçekleştiriyor. Ve bunlar sürekli devam ediyor. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Türk devleti saldırıları büyütmek istiyor.

Rojava halkları, özerk yönetim ise devrimi savaş içerisinde büyütmeye çalışıyor. Şu an yaşananlar en üst düzeyde diyebiliriz.

ROJAVA DİRENECEK VE ERDOĞAN KAYBEDECEK

Saldırıya karşı halkın direnişi ve özsavunması ne durumda?
Rojava halkları, 10 yıldır savaş içinde tüm yokluklara rağmen bu devrimi büyütmeye ve ilerletmeye çalışıyor. Devrim, ilk günkü coşkusuyla yaşamaya çalışıyor. Bu kadar zorluk içinde olan bir halkı düşündüğümüzde, direnişin de muazzam olacağını söyleyebiliriz.

Erdoğan'ın işgal tehditlerini durdurmak için tartışmalar var. Türk devleti, ABD-İran çelişkilerinden yararlanıp buraya saldırır mı? Ukrayna-Rusya savaşı döneminde bir fırsat çıkar ve saldırabilir mi? Bu sorular çerçevesinde tartışmalar var.

Rojava halklarının iradesinin olmadığı bir tartışma gerçek bir tartışma olmaz. Bu irade olmadan saldırılara karşı durmak da gerçekçi değil. ABD'nin, Rusya'nın, İran'ın tutumu evet bir etkide bulunuyor. Ancak, asıl özne, asıl gerçeklik bu halkın öz güçlerinin savunma ve irade olma durumudur. Rojava devrimini savunmak ve Erdoğan'ın savaş tehditlerini durdurmak öncelikle buradan ele alınmalı.

Az önce söylediğim gibi, 10 yıldır böylesi zor bir yaşam içinde devrimi büyütme çabası güden bir halkın direnişi de muazzam ve destansı olacaktır. Hazırlığımız var. Güçlerimiz hazır. Halkımız, örgütlerinin arkasında duracağının mesajını veriyor her gün. Burayı savunanlar, bu toprakların öz çocuklarıdır. Sömürgeci faşist Türk devletinin geleceği varsa, göreceği muazzam bir direniş de olacak. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Rojava direnecek ve Erdoğan kaybedecek. Şu an dağlarda gerilla karşısında nasıl kaybediyorsa burada da kaybedeceği kesindir.

ROJAVA TÜM EZİLENLER İÇİN DEVRİM KAPISINI ARALADI, DEVRİMİ SAVUNMALIYIZ

Suruç şehitlerinin anmaları gerçekleştiriliyor. 33'lerin hayallerini gerçekleştirme vurgusu öne çıkıyor. Rojava devriminin 10. yıldönümü etkinlikleri yapılıyor bir yandan. Bu bağlamda son olarak neler söylemek istersiniz?
Suruç şehitlerimizin anılarına bağlı kalacağımızın ve hayallerini gerçekleştireceğimizin sözünü yinelemek istiyorum. Sözlerimi, Suruç şehitlerinin hayallerine atıfta bulunarak bitirmek istiyorum. Neydi onların hayali? Bu devrimi inşa etmek, bunu süreklileştirmek ve devrimi büyütmekti.

Bu bakımdan çağrımız, başta Türkiye ve Kuzey Kürdistan olmak üzere Ortadoğu ve dünya ezilenlerinin devrimlerine sahip çıkmalarıdır. Rojava, Ortadoğu ve dünya devriminin kapısını açtı.

Devrim, tüm bölge halklarının geleceğidir. Devrimi sahiplenmek, sadece Rojava halklarına bırakılmamalıdır. Herkes bulunduğu yerde direniş örgütlemeli, kendi ülkelerinin iktidarlarına karşı harekete geçmeli. Bizzat bu topraklara gelerek, devrimin inşasında görev almaları çağrımızdır. Rojava devrimi yaşamalı. Çünkü tüm ezilenler için devrim kapısını araladı. Bu devrimi büyütmeliyiz.