EMEK
Emekçilerin borçları iptal edilsin!
AKP, bütün dönemi boyunca, adeta köylülüğe karşı savaştı. İş başına geldiğinden beri söylemde ?yerli ve milli?ten dem vururken tarımda tam bir ithalatçı politika izledi. Tarım ve hayvancılığa verilen destekler azaltılırken hububat, bakliyat, yem hammaddeleri, canlı hayvan ve kırmızı ette gümrük vergileri düşürülerek tarımda da dışa bağımlılığı büyüttü.
Malatya’da bir çiftçi borçlarını ödeyemediği için Ziraat Bankası önünde kendini yakmaya çalıştı. Çiftçinin borçlarının ertelenmesi talebi banka tarafından reddedilmişti. Ankara'da, hayvanlarına ve tarlasına haciz gelen bir çiftçi Ziraat Bankası önünde eylem yaptı. Yanında getirdiği sütleri bankanın önüne döken çiftçi, "Ne yapacaksa yapsın devlet. Perişan olduk ya, bu kadar da olmaz" dedi.
Hatırlanacağı gibi daha önce de borçlarını ödeyemez hale gelen inşaat işçisi Sıtkı Aydın, “Geçinemiyorum” diyerek Meclis Devlet Hastanesinin önünde kendisini ateşe vermişti.
Emekçilerin, çiftçilerin borçlulukları, ülkenin borçluluğu gibi sürdürülemez durumda olduğunun sadece birer örneği bu kısa haberler. AKP-Saray rejiminin uyguladığı neoliberal birikim politikalarının geldiği durumu en net olarak özetleyen bir durum. Emekçiler, çiftçiler birer borç kölesi haline getirilmiş durumda. Sistem emekçileri borçlandırarak kendisine mahkum etmektedir.
Sistem emekçilere borçlarını ödetmek için her türlü yola başvurarak intihara sürüklerken Ülker, Godiva ve McVitie's gibi şirketleri bünyesinde bulunduran Yıldız Holding’in toplam 7 milyar dolarlık borcunun 5.5 milyar dolarlık kısmı için bankalarla borç yapılandırması yapılabilmektedir. Yani sermayenin borçları ertelenirken emekçilerin, çiftçilerin ümüğü sıkılmaktadır.
Emekçilerin borçlandırılması, neoliberal politikalarda özel bir yer tutuyor. Gerçek ücretleri ile yaşamlarını sürdürmekte zorlanan emekçiler, çeşitli kredi sistemleri ile yaşamlarını idare etmeye mecbur bırakılmaktadır. Ay sonunu getirmek, tatil yapmak, giyecek almak, telefon kullanmak ya da ev, araba almak, hepsi borçla döndürülmektedir. Borçlu olmak âdete herkesin ortak kaderi haline getirilmiştir. Borçlandırma ile emekçiler sadece hiçbir zaman tam bitmeyen borçlarını ödemek için çalışmak zorunda bırakılmıyor, aynı zamanda tüketim biçimi disipline ediliyor, tercihleri yönlendiriliyor.
Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/494513/Tepeden_tirnaga_borc.html
Türkiye’de 2005 ile 2013 arasında, geliri genel olarak 0 ile 2000 TL arasında olan borçlu durumdaki emekçilerin sayısı 3 buçuk kat artarak 7 milyona yaklaşmış durumda.1 2016 yılı itibariyle bu kesimlerin sayısı 5 milyon civarında.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, 2017 Eylül ayı itibarıyla, tarım ve balıkçılık sektörüne kullandırılan nakdi kredi miktarı, 83,2 milyar lira oldu. Toplam 83,2 milyar liralık kredinin, 56,6 milyar lirası kamu bankaları tarafından, 10,1 milyar lirası yerli özel bankalar, 16,5 milyar lirası ise yabancı bankalar tarafından kullandırılırken, Tarım Kredi Kooperatifleri ise 2017 yılı Eylül ayı itibariyle yaklaşık 7,3 milyar kredi kullandırmıştır.
Son 12 yılda çiftçilerin borcu 68 milyar lira arttı. 2004 yılında çiftçilerin bankalara olan borcu 5.3 milyar lirayken 2016 yılı itibariyle bu rakam 73.4 milyar liraya yükseldi. Tarımsal destekleme ödemeleri ise aynı dönemde 3.1 milyar liradan 11.5 milyar liraya yükseldi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre, 2004-2016 yılları arasında bankalar tarafından çiftçilere kullandırılan kredi miktarı 14 kat artmasına karşılık; tarıma yapılan destekleme ödemeleri yalnızca 4 kat artırılmış.2
Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre ise 2003 yılında tarım, avcılık, ormancılık alanlarında batık durumdaki kredilerin oranı % 11,3 iken, 2018’de % 36,7’ye çıkmıştır. Bu yıllar arasında tarımla uğraşan nüfusta da büyük düşüş yaşandı. 2003 yılında kırsal nüfusun oranı % 35,1 iken bugün bu oranın % 7’lere indi. Buna rağmen borçluluk ve batak kredi miktarı arttı.
Türkiye’de tarım alanında küçük işletmecilik hala yaygın olan biçimdir. Dolayısıyla aslında tarım alanında kullanılan kredilerin birçoğu tarımsal değil, bireysel krediler ve tefecilik yoluyla borçlanma söz konusu. Bu durum, tarımla uğraşan nüfus gözönünde bulundurulursa, her ailenin borç yükü altında olduğunu göstermektedir. Küçük çiftçiler borçlarını ödemek ve ellerindeki son geçim kaynaklarını kaybetmemek için çalışıyorlar.
Bu borçluluk tablosuna bir de son günlerdeki döviz kurundaki ani yükselme eklendiğinde çiftçilerin karşı karşıya kaldığı tablo tamamlanmış oluyor. Tarımda kullanılan mazot, gübre, tohum, tarım ilaçları, yem hammaddeleri başta olmak üzere birçok girdi ithalat ediliyor. Dövizdeki yükseliş doğrudan tarımdaki maliyetlerde artışla sonuçlanmaktadır.
AKP, bütün dönemi boyunca, adeta köylülüğe karşı savaştı. İş başına geldiğinden beri söylemde “yerli ve milli”ten dem vururken tarımda tam bir ithalatçı politika izledi. Tarım ve hayvancılığa verilen destekler azaltılırken hububat, bakliyat, yem hammaddeleri, canlı hayvan ve kırmızı ette gümrük vergileri düşürülerek tarımda da dışa bağımlılığı büyüttü.
Et ve Süt Kurumu'na canlı hayvan ve kırmızı ette, Toprak Mahsulleri Ofisi'ne ise gümrük vergisi ödemeden hububat ithalat yetkisi verildi. 27 Haziran 2017 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile yüzde 130 olan gümrük vergisi buğday ithalatında yüzde 45'e, arpada yüzde 35'e, mısırda ise yüzde 25'e düşürüldü. Aynı gün canlı büyükbaş hayvan ithalatında gümrük vergisi yüzde 135'ten yüzde 26'ya düşürüldü. Karkas ette ise yüzde 100 ile yüzde 225 arasında değişen gümrük vergisi oranı yüzde 40'a düşürüldü. Besilik hayvan ithalatında daha önce gümrük vergisi yüzde 60'tan 10'a indirildi.
AKP iktidarıyla birlikte Türkiye, buğdaydan, mısıra, soyadan, tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mercimeğe kadar neredeyse her ürünü ithal ediyor. Tarım sektöründe verilen kredilerin yüzde 60'ını tek başına karşılayan, tarım desteklerinin çiftçiye ulaşmasında ve daha pek çok tarımsal hizmeti olan Ziraat Bankası Varlık Fonu’na devredildi.
Türkiye tarımındaki çöküşün tablosu elbette bundan ibaret değil. Ve sadece AKP’nin “yanlış politikaları” ile ilgili değil. Türkiye’deki kapitalizmin gelişimi ve burjuvazinin birikim stratejileriyle alakalı: Modernleşme, batılılaşma, sanayileşme, kalkınma sloganları ile bir zamanlar “tarım ülkesi” olan Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığının derinleştirildiği bir “gelişmekte olan ülke” haline getirilmesi. AKP, bu sürecin son 16 yılında tabuta son çivileri çaktı. Bunu, tarımsal alanlarda büyük bir ekolojik kırıma neden olan enerji politikaları ile yaptı. “Ucuz doğa” anlayışı ile kömüre dayalı termik santral, HES, “duble yol”, taşocakları ile tarım alanları, kırsal müşterekler şirketlere peşkeş çekildi.
AKP’den kurtulmak kolay ama uyguladığı politikaların yarattığı tahribattan kurtulmak o kadar kolay değil. Sosyalistlerin tarımdaki yıkımın hem ekonomik hem de ekolojik boyutunu gören bir politika ile emekçilerin sorunlarına sahip çıkması gerekir. Daha güncel olarak ise birer borç kölesi haline getirilen bütün emekçilerin yaşadığı yıkımla ilgili müstakil bir politika ve örgütlenme gerçekleştirilmek zorunda. Borçluluk, kişisel bir sorun/hata değil, sistemsel bir sorundur. Sistemsel sorunlara da bireysel çözümler aramak nafiledir. Emekçilerin borçlandırılması, emekçilerin hatası ya da “akılsızlığı” değil, sistemin bir zorlaması, dayatmasıdır. Dolayısıyla nasıl ki kriz ya da iflas gerekçesiyle büyük şirketlerin vergi borçları siliniyor, faizsiz teşvik kredileri veriliyor, kredi borçları yapılandırılıyor ya da devlet tarafından üstleniliyorsa emekçilerin kredi borçlarının silinmesini güncel bir talep olarak savunmak gerekir.
1- Ümit Akçay, “En yoksulların borçlan(dırıl)ması”, https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/06/19/en-yoksullarin-borclandirilmasi/
2- https://www.evrensel.net/haber/320181/ciftcinin-durumunun-ozeti-destek-4-kat-artti-borc-14-kat