23 Kasım 2024 Cumartesi

Elif Bayburt yazdı | Nakba sürüyor, direniş de

Nakba'nın 76. yılında, Filistin halkının geri dönüş hakkı için, siyonist işgalin soykırımına karşı, tarihsel sorumluluk bilinciyle, amasız fakatsız, kendini adamış, birleşik bir mücadele hattı, günümüzün en acil görevlerinden birincisi. Tüm dünyada hangi devrimcilerin bu görevle nasıl ilişki kurduğu, tabiri caizse "solu tanımlıyor".

Bugün, Nakba'nın 76. yıldönümü. Ancak hepimizin de iyi bildiği gibi Nakba, bundan 76 yıl önce olup bitmedi, sürüyor.

Bundan 76 yıl önce, 14 Mayıs 1948'de "İsrail devleti" kuruluşunu ilan etti. Bu ilana giden yolu döşeyen en önemli isimlerden biri, kuşkusuz İsrail devletinin kurucu babası sayılan Theodor Herzl. Modern siyonizmin kurucusu Herzl, Avrupa'daki ulus devletleşme ve yükselen antisemitizmden de etkilenerek, 19. yüzyıl sonunda Yahudilerin inançlarını özgürce yaşayabilmesinin ancak Filistin'de kurulacak bir İsrail devletiyle mümkün olduğunu savundu.

Yahudilere dönük artan saldırılar, çok sayıda Yahudi'nin siyonizm fikri etrafında kenetlenmesine ve örgütlenmesine vesile olurken, Filistin toprakları ise emperyalist paylaşım savaşları ve Osmanlı'nın çöküş sürecinde İngiliz mandasının eline geçti.

Kasım 1917'de Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Arthur Balfour imzasıyla yayınlanan deklarasyonla, "İngiliz hükümetinin Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasını desteklediği" bildirildi. Balfour Deklarasyonu, Yahudilerin Filistin'e göçünü hızlandırdı.

İkinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında Nazi Almanyası'nda Hitler rejiminin Yahudilere dönük soykırımıyla, Hitler faşizminden kurtulmak için yüz binlerce Yahudi Filistin'e göç etti ve Yahudilerin özgürce yaşamak için İsrail devletini kurmaları gerektiği fikri giderek güçlendi. Göç eden Yahudiler, bölgede siyonist silahlı çeteler kurarak Araplara dönük saldırılar düzenledi, Araplar ve Yahudiler arasındaki çatışmalar giderek yoğunlaştı. İngiliz mandası, siyonist çetelerin saldırılarını kontrol edemediğini ifade ederek Birleşmiş Milletler'e başvurdu.

Birleşmiş Milletler'de 29 Kasım 1947'de yapılan oylamada Filistin'de İsrail devleti kurulması lehine 30, aleyhine 13, çekimser 10 oy kullanıldı.

14 Mayıs 1948'de "İsrail devleti" kuruluşunu ilan etti. İsrail'i ilk tanıyan devletler ABD, SSCB ve Türkiye oldu.

1947 ve 1948 yıllarında 800 bini aşkın Filistinli, doğup büyüdüğü topraklardan göçe zorlandı, tarihsel Filistin topraklarında yer alan 500'ü aşkın kasaba ve köy siyonistler tarafından etnik temizliğe uğradı.

Nakba sürüyor.

O günden bugüne İsrail'in sömürgeci yerleşimcilik politikası ve işgal saldırılarıyla tarihsel Filistin'den geriye Filistinlilerin elinde kalan toprak miktarı giderek küçüldü. Siyonistler, Filistin halkını mutlak bir yok oluşa uğratabilmek için her yolu denedi. Binlerce Filistinli, uydurma suçlamalarla siyonist işgal hapishanelerinde mahkum edildi, ağır hapishane koşulları ve muğlaklık içerisinde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Filistinlilerin en büyük geçim kaynaklarından olan on binlerce zeytin ağacı kesildi, tarlalar yerleşimciler tarafından sistematik olarak ateşe verildi. Su kuyularına beton döküldü. Balıkçılık yasaklandı, balıkçılık yapan Filistinlilerin tekneleri IDF tarafından hedef alınarak batırıldı. Çalışmak ya da okumak için Filistin'i terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin geri dönüşüne izin verilmedi. İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te her gün bir başka mülteci kampına baskın düzenlendi, Filistinlilerin evleri buldozerlerle yıkıldı. Gazze Şeridi mutlak bir ambargo altına alınarak gıda, tıbbi malzeme ve yakıt girişi kısıtlandı, zaman zaman tamamen kesildi. Filistinli çocuklar ve gençler, İsrail askerleri tarafından hedef alınarak katledildi, ömür boyu sakat bırakıldı. Filistinli direniş gruplarının liderleri sistematik suikast girişimlerine uğradı. Gazze Şeridi kimyasal silahlarla bombardımana uğradı. Filistin'e insani yardım girişinin gerçekleştiği sınır kapıları kapatıldı, yardımlar yollara döküldü. Filistinlilerin ibadet yerleri siyonist askerlerin kuşatması altına alındı. İsrail'in yürüttüğü işgal ve soykırım saldırılarını ortaya seren Filistinli gazeteciler, siyonist işgal tarafından hedef alınarak katledildi.

Bütün bunlar, Filistinli direniş gruplarının 7 Ekim 2023'te başlattığı Aksa Tufanı hamlesinden önce oldu, sonrasında da olmaya devam ediyor.

Filistin halkı, büyük bir sebat ve kararlılıkla, ellerindeki bütün imkanları kullanarak siyonist işgale karşı intifadalar ve geri dönüş yürüyüşleri düzenledi. On binlerce Filistinli katledildi, yüz binlercesi yaralandı, ancak çıplak elleriyle dövüşmeye devam etti. Ediyor.

Siyonist İsrail ve emperyalist işbirlikçilerinin her şeyin 7 Ekim 2023'te başladığı, Filistin direnişi Aksa Tufanı hamlesini gerçekleştirmeseydi an itibariyle 35 bini aşkın Filistinlinin katledilmeyebileceği yönündeki ucuz kara propagandasına karşı, Nakba, 76 yıldır bütün çıplaklığıyla sürüyor.

7 Ekim'den bu yana 35 bini aşkın Filistinlinin katledildiği, 1.5 milyon Filistinlinin İsrail'in kesintisiz bombardımanı altında Gazze Şeridi'nin kuzeyinden en güneydeki Refah'a sürekli bir devinim halinde, sığınacak yer aradığı, çocukların açlıktan, ilaçsızlıktan yaşamını yitirdiği, hastanelerin toplu mezarlığa çevrildiği, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te baskınların, katliamların sürekli devam ettiği Filistin'de Nakba sürüyor.

7 Ekim hamlesiyle uluslararası kamuoyunda inşa ettiği "sarsılmazlık" imajı yıkılan korsan devlet İsrail, Filistin halkının kanı üzerinden meşruiyetini pekiştirmeye çalışırken, ABD ve Avrupa devletleri de bu soykırıma sınırsız desteğini, oldukça aleni, pişkince, sonuçlarını görerek ve bilerek, İsrail'in emperyalizmin bölge karakolu olduğu gerçeğini tahkim edercesine sunuyor.

Gözlerimizin önünde canlı olarak gerçekleşen soykırıma, 76 yıldır süren bu soykırıma karşı, siyonizm ve emperyalizmin el ele, göstere göstere işlediği bu soykırıma karşı Filistin halkının geri dönüş hakkı, tarihsel Filistin topraklarında bağımsız bir Filistin devleti için sosyalistler başta olmak üzere tüm dünya halklarının omzuna düşen büyük bir sorumluluk var. Bu tarihsel sorumluluk, bizlere Filistin direnişinin koşulsuz yanında olmayı şart koşuyor. Dünyanın dört bir yanında, Filistin'den göçe zorlanan gençlerin ve siyonizm karşıtı Yahudilerin öncülüğünde, kampüslerde, meydanlarda büyüyen eylemlilikler, emperyalizm ve siyonizme karşı, kendi kısıtlılıklarımıza, darlıklarımıza takılıp kalan değil, Filistin'in kurtuluşunu esas alan bir mücadelenin nasıl örüleceği konusunda yol gösteriyor.

Nakba'nın 76. yılında, Filistin halkının geri dönüş hakkı için, siyonist işgalin soykırımına karşı, tarihsel sorumluluk bilinciyle, amasız fakatsız, kendini adamış, birleşik bir mücadele hattı, günümüzün en acil görevlerinden birincisi. Tüm dünyada hangi devrimcilerin bu görevle nasıl ilişki kurduğu, tabiri caizse "solu tanımlıyor". Filistin davasını kendi çıkar ilişkileri bağlamında ele alan siyasal islamcıların göstermelik çıkışları, Filistin davasının tarihsel gerçekliğini konsolide etmek dışında bir işe yaramıyor. Bu soykırımdan siyasi rant devşirme peşindeki egemenler, diğer yanda İsrail'le ilişkilerini sürdürüyor.

Bu nedenle Filistin halkının kurtuluşu, sosyalistlerin, dünyanın ezilen halklarının, işçi ve emekçilerinin küresel bir intifada için kendini ortaya koymasını gerektiriyor. Filistin meselesi, devrimcilerin kendisini var ettiği bütün değerlerin kristalleştiği, varlık amaçlarından birisi. Bu tarihsel gerçekliği hissederek, sindirerek, Denizlerin yolundan, Nakba'nın bitmesi, Filistin halkının geri dönmesi ve nehirden denize özgür Filistin için şimdi, küresel intifada!