Efe Dağlı yazdı | Şu reform dedikleri
Faşizmde güdüler öndedir. Orada yaratıcı zeka ve rasyonalite uzun vadede erir gider. Onun realitesi budur. Faşizm, kendisini çözecek, gevşetecek adımlar atmaz. Büyük, sürekli, ısrarlı özgürlük mücadeleleri ve literatürdeki ifadesiyle bu mücadelenin "dolaylı yedekleri"nin rejimle ortak çelişkileri bu tür adımlara faşizmi mecbur bırakır. Dönelim bakalım; bütün faşizm örneklerinde bu düzenek işler.
Haber ve spekülasyon sağanağı, aslında gayet sade olan gerçekleri perdeliyor.
Rejimin yapısal krizi, rejimden beklenen bütün politik merkezleri son derece öfkeli, tahammülsüz iç krizlere boğuyor.
O politik merkezlerin iktidar blokunu meydana getiren koalisyon yönetemiyor. Genel olarak halkla, özelde Kürdistan halkı ve Alevilerle, elbette ezilenler dünyasındaki bütün kadınlarla esaslı bir çelişkileri var. O nedenle günlük hayatı bir tür OHAL cenderesiyle kapatıyorlar.
Siyasal İslamcılıkla ırkçı milliyetçilik, ikincisi günden güne daha baskın hale gelmek üzere, bu saldırganlığın katalizörü.
Rejimin iskeletini oluşturan kadrolara bakılınca şu da öne çıkıyor: Irkçı milliyetçi motivasyon ve nefret politik İslamcılıktan daha kuvvetlidir. Özellikle Kürdistan halkının hak ve özgürlük mücadelesine karşı AKP'nin pozisyonu bu nedenle MHP merkezli olarak yeniden biçimleniyor.
Ancak bu biçimlenme taktik düzeydedir ve amaçlı bir tercihi yansıtmaktadır. AKP, Kürdistan bahsinde bir stratejik pozisyondan yeni bir stratejik pozisyona geçmiş değil. "Düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur" vecizesi AKP'nin, kimilerince "özgürlükçü" bulunan döneminin mottosuydu. Yol, havaalanı ve okul ile tedrici bir asimilasyonla tasfiye amacı da buna bağlı şekillendi.
Birini diğerine tercih etme ilkelliği bazı kesimlerde sürüyor. Bülent Arınç'tan "vicdan"lı bir prototip çıkarmak böyledir. Kürtçenin medeni bir dil olmadığını söyleyen, duygu durumu bozukluğu işareti olan duygusal galeyan ve coşku/çöküş sarmalındaki bir isimdir. Ve sözgelimi Ahmet Davutoğlu kadar kariyerist biridir. Karşıdevrimci bireylerden biri veya diğerine pozitif konum atfetmekse acınasıdır.
İçeride ve dışarıda tıkanma sabit. Mali bakımdan yolun sonunda olunduğu da. Ağızlara sakız edilen "reform" da buradan doğdu.
AKP, uluslararası tekellere boyun eğmeye hazır olduğunu gösteren "sermayeye sonsuz hukuki güvence" paketini bu çerçevede oluşturdu. 11 Aralık'ta AB'den yaptırım gelmemesi ve AB'ye, zamana yayılmış sözler vererek bu vartayı atlatma hedefi bunun hızlandırıcısıdır.
Olağanüstü politik pragmatizmi AKP'nin karakteri. Dünyayı okuma ve buna uygun pozisyon alma, bazen 'ahbap çavuş' siyasetiyle çatlaklardan faydalanarak durumu idare etme hedefi; her defasında daha büyük ödünler vererek başarılı oldu. İç politikada da bu stratejiyi güttü. Oy getirecek her ittifaka açık oldu. Fakat MHP ile ittifakında bir tür kurt kapanına yakalandı. Politik genetiğindeki elverişlilik, onu, yok olma pratiğiyle beraber, siyasal İslamcılıkla ırkçı milliyetçiliği birbirinin içine geçirdi. Bülent Arınç'ın gözden çıkarılması, belki daha önemlisi İhsan Aslan'ın, ki kendisi AKP'nin Kürtler içinde örgütlenmesinin ve AKP-KDP ilişkilerinin oluşturucularındandı, disiplin kuruluna sevki bu yönelimle doğrudan ilişkili.
Devamı var: Bu çözülme ve çatışma Kürdistan konusu etrafında şekilleniyor. Gerek MHP, gerek şu sıralar devlet kademelerine doldurulan kadrolar bakımından "çözüm süreci" denilen dönem, AKP'nin günah defterinin ilk maddelerindendir ve uygun koşullarda AKP idarecilerinin tamamı "vatana ihanet" ajitasyonunun muhatabı olabilecektir. Aynı nedenle AKP kendisini o günlerden ve o günlerdeki dilinden arındırmaya çalışıyor. İşe yarayacak mı; zamanla anlaşılacaktır.
Ancak şurası kesin: AKP "reform" ile demokratik hak ve özgürlük mücadelesine kulak vereceğini kesinlikle ifade etmedi. AKP lideri gayet açık bir dille net bir çerçeve çizdi ve hayal satmadı.
Ona ve "reform" sözüne demokratik içerik atfedenler utandırıcı bir sübjektivizme kapılarak beklenti yarattılar. Söz gelimi HDP'nin sembol isimlerinin serbest bırakılması ihtimali üzerine boşuna nefes tükettiler.
Türkiye'de siyaset kültüründen haberdar olan biri bu tür tahliyenin imkansıza yakın olduğunu bilir. AKP, Selahattin Demirtaş'ın tahliyesinin gerçekleşmemesi için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Zira o tür bir tahliye 7 Haziran öncesindeki gibi bir dalga daha yaratacaktır. Çok büyük bir mecburiyet içinde kalmadıkça AKP bunu yapmaz.
Bu bir yana, hedef HDP'yi elimine etmektir. "Alternatif Kürt Partisi" konsepti için bunca yüklenen AKP mi o tür bir tahliyeyi gerçekleştirecek? AKP'nin dönem stratejisi Kürdistan özgürlük hareketini, onunla türlü biçimlerle ortaklık kuranlarla beraber, her cephede teslim alma ilkesi etrafında inşa edilmiştir. Bu olmadığı için hırçınlığı, taktiği ve stratejisi bu çerçevede şekillenmektedir.
Faşizmde güdüler öndedir. Orada yaratıcı zeka ve rasyonalite uzun vadede erir gider. Onun realitesi budur. Faşizm, kendisini çözecek, gevşetecek adımlar atmaz. Büyük, sürekli, ısrarlı özgürlük mücadeleleri ve literatürdeki ifadesiyle bu mücadelenin "dolaylı yedekleri"nin rejimle ortak çelişkileri bu tür adımlara faşizmi mecbur bırakır. Dönelim bakalım; bütün faşizm örneklerinde bu düzenek işler.
Uluslararası tekelleri memnun edecek adımların yan ürünü olarak bazı basın davalarının düşmesi, uzun tutukluluk meselesi etrafında pratik politik-örgütsel güç merkezi (dolayısıyla 'yakın tehlike') olmayan bazı isimlerin serbest bırakılması vaadi AB'nin 'yaptırım uygulama'sına bağlı olarak verilecektir. Bunlar detaylardır.
Aynı nedenle politik özgürlük mücadelesinin, demokratik mücadele kanallarının bütün imkanları kullanılarak kitlesel biçimlerde sürdürülmesi önemlidir. Devrimci demokratik mücadelenin tutsak düşmüş isimlerinin tahliyesi de bu çerçevede gündemleşir.
AKP ile uluslararası tekeller ilişkisinin miadı vardır. Ebedi bir sürdürebilirliği yok. AB ve ABD biçimindeki iki merkezin AKP ile çelişkileri muhtemelen şiddetlenecektir. Bunların tamamı 'dolaylı yedek' imkanlarıdır ve taktik sahada "kullanılabilir"dir.
Kürdistan'da, AKP'nin şimdiki yönelimi HDP'nin hareket sahasını artıracaktır. Alternatif parti girişimleri birer ölü doğum olacaktır.
CHP kendisini Amerikancı özgün planına yatırmış görünüyor, kitlesini miskinleştirme, sokaklardaki demokratik mücadeleden uzak tutma ve türlü ittifaklarla iktidar olma rüyasına yatmış gibi. Ancak ABD'de de oyun bitmez. AKP'yi, CHP bloku ile korkutarak, kendisi için daha elverişli anlaşmalarla tekrar AKP'yi tercih etmesi gayet mümkün.
Bu gibi nedenlerle CHP'nin demokratik talepleri arzulayan kitlesinin CHP yönetiminden uzaklaştırılması son drece önemli ve gerekli. Aksi durumda CHP tabanı türlü politik hesaplar etrafında kullanılacak, enerjisi karşıdevrim bloklarınca emilecektir.
Demokratik mücadelenin kitlesel biçimlerde artırılarak sürdürülmesi tutulacak en doğru yoldur. İşçilerin sokaklara inerek, giderek daha cesur ifadelerle rejimle karşı karşıya gelmesi ve demokratik mevzilerini kararlılıkla savunması kıymetlidir. Çeşitlendirilerek yayılması da hakeza.
Rejimin oyun planını Kürdistan siyasal özgürlük hareketini etkin bir politik vektör olmaktan çıkarmak üzerine kurması Türkiye emekçi solunun stratejik müttefikinin kim olduğunu anlatmaya yeter. İçinden geçtiğimiz dönem bunun olanaklı bütün biçimlerle hayata geçirilmesini gerekli kılıyor.
Rejim çürüdükçe çürüyor. Sosyalizm yeniden diriliştir. Türkiye siyasi coğrafyasının geleceği de sosyalizmdir.