22 Kasım 2024 Cuma

Efe Dağlı yazdı: Siyasi slalom

Düne kadar AKP kendi dışındaki güçleri belli imkânlar karşılığında değerlendiriyordu. Asıl kazanan kendisiydi, doludizgin ilerliyordu bu sayede. O zayıfladıkça, elinde belli bir kitle veya kadro gücü barındıran bütün geleneksel faşist ekiple bu imkân karşılığında devlette dallanıp budaklanıyor. AKP bu ekiplerden sadakat bekliyorsa, yanıldığını muhtemelen pek acı bir tecrübeyle anlayacaktır. Bu bir 'hakimiyet savaşı.' Onun işlevselliği de kitle gücünün bulunması. Bu sarsıldığı anda herkes o ilk taşı atmak için yarışacaktır. Bütün faşizmlerde iş hesaplaşmalar çetindir.

İçeriğinin olumlu-olumsuz olmasından bağımsız biçimde "birey"liğin tarihi yenidir. İnsanlar binlerce yıl birbirlerini 'topluluklar' halinde tanıdı. O ilişkiler-etkileşimler ile türlü kanaatler oluştu. Sözgelimi Türklerin öne çıkan, başka topluluklarca vurgulanan önemli bir özelliği, 'teşkilatlanma becerisi'dir. Konargöçerliğin getirdiği pratikçilik, Roma/Bizans imparatorluk geleneğinin bulunduğu bir coğrafyadaki hükümranlıkla birleşince o 'devlet' deneyimlerini de edindiler. Çabuk öğrenme, kendine katma gibi beceriler de konargöçer toplumlarda belirgindi.

Peki, o halde şu anda bir maske dağıtmayı dahi beceremeyen, elini neye atsa adeta kurutan halihazırdaki "devlet" ne oluyor. Hiç değilse son 150-200 yılı koyu bir "devlet" tezahüratı ve milliyetçilik ideolojisiyle şekillenmiş bu organizasyonun mevcut durumdaki şu kuntlaşma içler acısı.

Teorik olarak devlet "şiddet tekeli"dir. Şiddet ona içkindir, ancak o sadece şiddet değildir. Son yüzyılın içeriği itibarıyla uğursuz ama soyutlamaya imkân verecek kadar zengin faşizm deneyimleri, faşizmin giderek, bilhassa kendi finaline doğru düpedüz şiddet aygıtına döndüğünü ortaya koydu. İçkin olan karakterine dönünce, olduğu kadarıyla da kapasite ve yetenekler dağılmaktadır. O halde maske sadece yeni bir doğrulayıcı. Her örnek bunu tekrar tekrar teyit edecektir.

İktidar bloğunun iş görme biçimleri kadar muhalefete reva gördüğü dil de gerilmenin ağır yükünü taşıyor. Belediyelerle, elbette CHP'li belediyelerle tutuşulan kavga bir irade savaşı halinde. Seçimden sonra işaret ettiğimiz, "ikili, hatta üçlü iktidar" durumuna uygun olarak, 'üçüncü' iktidar odağı; içişlerinin marifeti ve adliyenin iştahlı hapis kararlarıyla devre dışı bırakıldı; HDP belediyelerini kast ediyoruz.

CHP, belediyelerle varlık göstermeye mecburken ve buna sonuna dek asılırken, AKP de (terkisindeki MHP ile birlikte) bu yerel iktidar vektörünü devre dışı bırakmaya odaklandı. Bağış/yardım yasağı türü hamleler bir çatışmanın en kaba biçimlerde sona erdirilme arayışıydı ancak bu da döndü iktidarı vurmaya başladı. Kötü anlamda "siyaset yapan" bir AKP görüntüsü belleklere kazınmakta.

Ancak ve bu arada yine belediye odaklı ve CHP medyası destekli hamle gayet stratejikti. Bir ismi, üstelik en popüler isimlerden birini hedef alan "kaçak yapılaşma" haberlerine karşı taarruzu içeriyor. Gayet önemli. Zira CHP, belediye aracılığıyla ilk defa karşı saldırıda bulundu.

Bu yeni evreye işaret ediyor olabilir mi? İktidarın bütün mali-teknik olanaklara rağmen "ilerleyemediği", tam ifadesiyle kendi gelişim sınırlarına çoktan dayanıp gerilediği bir zaman diliminde bu girişim bezgin bir tepkisellikten ötesine işaret ediyorsa, CHP ile de sınırlı kalmayan bir devlet-kamusal alan içi çarpışma patlayacak demektir.

Zorlanma sadece bu kadarla sınırlı değil. Kadim devlet faşizmi, artık tek bir gücün sırtlayamayacağı kadar taşınmaz durumda. Halihazırdaki faşizmin sürdürülmesi pek çok faşist akım, çevre, kişi ve gücün koalisyonunu gerekli kılıyor. Bütün bu hararetli güç birliğine rağmen rejim kırılgan. AKP-MHP ile sınırlı olmayan bu koalisyondaki bileşenlerden biri "Benden bu kadar" dese, bin bir hesap kitapla işletilen mekanizma dağılıverecek.

Bu kuvvetlerin her birinin kendi oyun planı var. Birbirleriyle ittifakları da hakeza. Abartılmış bir 'vatan tehlikede' ajitasyonu onların tutkalı ve işletim mekanizması şifresi. Bir yandan güçlerini birbirine doğru yandan, her biri diğerinin masadaki elini zayıflatmak için, onun alanına yayılmaya, altını oymaya, oralara yerleşmeye çabalıyor. O dokunma anlamında çakan kıvılcımları hemen herkes türlü iç gerilimler olarak görüyor.

Üstelik her bir bileşen kendi başına sahip olamayacağı bir gücü yönlendiriyor bu sayede. Çiller-Ağar ve onların işaret ettiği devlet içi kadro gücü, geçende istifaya kalkışan Bakan'ın da cömertliğiyle, rüyalarında dahi göremeyecekleri itibarı görüyor, imkân kazanıyorlar. Tekil, özerk kadrolarına dek herkes buradan nemalanıyor. MHP, söz gelimi resmen iktidarda olsa esneme kabiliyetinden mahrumiyeti dolayısıyla politik bedel ödeyecek ki, şu durumda nüfuzu artıyor.

Elbette davul AKP'nin boynunda. AKP bu çoklu koalisyona, iktidarını sürdürmek için mecbur. Sürdürmemesinin yol açacağı siyasal ve hukuki sonuçlar, onun elini öylesine zayıflatıyor ki, hemen her talebe olumlu yanıt veriyor. Kendi taleplerini geriye çekme pahasına hatta.

'İnfaz kanunu' tartışmalarında, madde içeriklerinde ve kanunlaşma evresinde MHP'nin damgasını vurduğu o kadar tipikti ki, Bahçeli, son akşam, Meclis Genel Kurulu'na bizzat gelerek mührünü göstere göstere bastı.

Düne kadar AKP kendi dışındaki güçleri belli imkânlar karşılığında değerlendiriyordu. Asıl kazanan kendisiydi, doludizgin ilerliyordu bu sayede. O zayıfladıkça, elinde belli bir kitle veya kadro gücü barındıran bütün geleneksel faşist ekiple bu imkân karşılığında devlette dallanıp budaklanıyor.

AKP bu ekiplerden sadakat bekliyorsa, yanıldığını muhtemelen pek acı bir tecrübeyle anlayacaktır. Bu bir 'hakimiyet savaşı.' Onun işlevselliği de kitle gücünün bulunması. Bu sarsıldığı anda herkes o ilk taşı atmak için yarışacaktır. Bütün faşizmlerde iş hesaplaşmalar çetindir. 'Kardeşin kardeşi tanımadığı' böylesi dehşetengiz zamanları Osmanlı, "siyaset günleri" olarak ifadelendirirdi.

Böyle bir atmosferde AKP'nin Kürdistan'a dönük bütün saldırganlığını kışkırtmak, o güç merkezlerinin de işine gelir. CHP ve diğer muhalefetle çatışmanın sürmesi de. AKP'de buna iliklerine dek heyecanla girişen oldukça kuvvetli bir idareci yekûnu da var. Oralardan Meclis'teki vekillere de sirayet eden düşmanlık düsturundaki ölçüsüzlük AKP'nin durumu toparlama olanağı bulunmadığı gibi buna meyli de olmadığının işareti.

Buna karşın kitle partisi olarak AKP umut yaratmaması, kitlede beklenti oluşturmaması halinde ipleri elinden kaçırabileceğinin farkında. İnfaz yasasındaki olağan dışı müdahale ile MİT haberi yapan gazetecilerin içeride tutulmasını güvenceleyen madde tadilatı hem rejim içi iç harbin, daha tam biçimiyle rejim krizinin sürdüğünü gösterdi hem muhalefete radikalleşmekten başka yol olmadığını düşündürdü.

Türk savaş stratejisindeki "hilal"i düşünürsek tablo ve iktidar stratejisi iyice anlaşılır. Hapsedilen gücün etrafı asla çember olarak sarılmaz ki ölümüne savaşmasın. Ona 'kaçabileceği' bir boşluk her zaman bırakılır.

Mevcut ortakların tutumları AKP'yi 'çember'i tamamlamaya zorluyor. O da buna pek istekli. Ancak şunu anladı: Çember döner, bana patlar. Bir ara yol hissi yaratmak gerek. Tam o günlerde, bizzat Erdoğan'ın duyurduğu bir gelişme-hazırlık bununla da ilgili infaz kanununda muhalefete "zırnık yok" ama yakında TCK yeniden düzenlenecekmiş.

Bu bir hayal satma stratejisi. "Ekimi bekleyenler" böyle bekledi. "Bu bahar yumuşama olur" diyenler bu tür haberlerle havaya sokuldu. Dün medya yoluyla yapılıyordu, bugün yıpranma o halde ki, doğrudan devlet başkanı tarafından ilan ediliyor.

Biyografilerine, anılarına bakın; iktidarı kaybeden bütün isimler şurada ortaklaşır: "Bir yerden sonra artık hiçbir şeye müdahale edemiyordum. Sonra olanlar oldu." AKP artık bu aşamadadır. Maliyet onun adına çıkarılacaktır, koalisyonun diğer bileşenleri, günü gelince pekala AKP'siz de yola devam etmeye dünden hazırdır.

Rejimin iç çatışmaları, alenen ihtilaflar, halka "sus" payı kabilinden vaatler, beklenti yaratma stratejisi... Her biri yeni bir bariyer. Hiçbirine takılmadan, bütün bu engebeli parkurun hakkını verebilmek, bu "siyasal slalom"da ustalaşmak, özgürlük mücadelesini zafere taşımak için zaruri. Herkesin oyun planını bilmek, hiçbirine gelmemek ve ezilenlerin özgücüne dayalı toplumsal kurtuluşu böyle bir atmosferde inşa etmek kolay değil ama o birikime sahibiz; en zengin-yaratıcı biçimlerle gerçekleştireceğiz.