22 Kasım 2024 Cuma

Efe Dağlı yazdı | Plan işliyor

HDP kapatılırsa bundan ne emekçi sol, ne Kürdistan halkı etkilenir. Onlar yoluna devam eder, üstelik kuvvetlenir. Ancak ve bu arada AKP kendi yarattığı terör ajitasyonun kurbanı olabilir. Bu nedenle AKP kendisini de ilgilendiren kritik bir karar verecek.

Ellerinde hançerle birbirlerine sarılan üç güç merkezinden biri olan AKP, diğer iki fiili ortağın ırkçı- milliyetçi ajitasyonunu önce köpürttü. Alkış ve tempo şimdi geldi: "HDP'yi kapat"a dayandı.

MHP'nin nefret dili ve kendisiyle birlikte devleti, 1970'ler MC hükümetleri dönemindeki konsepte göre dizayn arzusu gizli değildi. Erdoğan'a bu nedenle katlandı, katlanıyor. Birbirlerinden haz etmedikleri, Bahçeli'nin HDP'ye dönük dilin benzerini beş yıl öncesine kadar AKP ve Erdoğan'a karşı da ürettiği hatırlanırsa, sır sayılmaz.

Bu zorunlu ittifak önemli kırılma noktalarından birine varmış bulunuyor. Birkaç olasılık var, hangisini tercih edeceği veya mecbur kalacağı, AKP'ye ne olacağını da bir ölçüde belirleyecek.

Ama bu arada her devrin adamı, her devrin kontrgerilla yamağı, her derin devrimci ve Kürt düşmanı Perinçek'in "HDP kapatılmalı-kapatılacak" yaygarasına temas etmeli. O bunu epeydir söylüyor. Bahçeli en avam, en kışkırtıcı ifadelerle buna katılıyorsa, AKP'nin içinde bu kafada olanlar bir yana, AKP'nin gizli-açık ortaklarının bunu şart kipinde dayattıklarını derhal söyleyebiliriz.

2015'ten beri özel savaş hali hakim. Siyaset de buna göre biçimlendi. Herkesin ayrı planı var. AKP bu politikayla Kürdistan hareketine darbeler vurdu, emekçi solun devrimci kolektiflerini güç kaybına uğrattı, ancak bunlar yüzeyde kaldı. Çünkü onları var eden toplumsal sorun ve dinamikler olduğu gibi duruyor. Birer 'Pirus Zaferi' olmanın ötesine gidemedi yaptıkları.

Şöyle düşünelim: Madde enerjinin biçimi. Kürdistan özgürlük mücadelesi bir enerji ve onun yürütücüleri de biçimi. Velev ki Kürdistan'ın kuzeyinde türlü yollarla bunun gücü kırıldı. Toplamdaki enerji miktarı değişmeyeceği için, kuzeyden artan kuvvet başka alanlara daha, çok daha güçlü olarak yansır. Halihazırda olmakta olan budur. Kürdistan'ın geleneksel konformist siyasal yapıları bu devrimci enerji karşısında konum kaybediyorsa enerjinin orada kendini daha bir kuvvetle ortaya koyma imkanı bulmasındandır.

Büyük ve tarihi meseleler üç beş salyalı ifadeyle, pogramları andıran saldırganlıklarla yok edilemez. Kürdistan'da bir zamanlar taş üstüne taş bırakılmadı. Mecburi iskan kanunlarıyla halk darmadağın edildi. Ağzını açan takibata uğradı. Sonuç? Egemenler için elde var sıfır. Sadece merkez bankası rezervi değil sömürgeci politika da eksi rezervdedir.

Aklı başında herkes HDP'yi kapatmakla, hatta dağa çıkanları öldürmekle bu tarihsel sorunun çözülemeyeceğinin farkında. AKP tam da bu nedenle rehabilitasyon-asimilasyon hattını denedi. Hoş ondan da sonuç alamadı bu nedenle 'masayı devirdi'.

Peki Perinçek ve Bahçeli neden bunca ısrarlı? Kürdistan direnişi orada duruyor ve büyüyor, yarın yeni bir parti kurulur, bu defa yüzde 15 alır vb. Bilmiyorlar mı, biliyorlar.

Durum şudur: HDP, AKP marifetiyle ve bu arada MHP-Perinçek konseptinin politikası olarak kapatılırsa bir adım sonra, sıra AKP'ye gelir. Hiçbiri birbirini sevmiyor. Ancak AKP'yi ikisi de sevmiyor.

Burada 'kurtulmak' seçim yoluyla düşünülmeyecektir. HDP'yi kapatanlar, AKP'yi de, HDP ile yürütülen "çözüm süreci" nedeniyle kolaylıkla kapatabilirler; zincirleme suç gibi hazırlıkları tamamlamak zor olmayacaktır.

HDP kapatılırsa bundan ne emekçi sol, ne Kürdistan halkı etkilenir. Onlar yoluna devam eder, üstelik kuvvetlenir. Ancak ve bu arada AKP kendi yarattığı terör ajitasyonun kurbanı olabilir.

Bu nedenle AKP kendisini de ilgilendiren kritik bir karar verecek. Onun pragmatizmi malum ve şöyle işliyor: HDP'yi kapatalım, seçimlere parti olarak girmesinler, ben kazanayım, buna karşı "çökertme planı" konseptini gevşeteyim. Hem bir "katharsis" yaratırım, hem konumumu sürdürürüm, hem dünyadaki imajımı parlatırım. Peki bu kadarcık kudreti bile kalmış mıdır?

Devam edelim. Oy oranları ortada. Bu gidiş, yüzde 50 barajına takılma ihtimalini hakikate dönüştürmeye muktedir. Bu şartlarda sıradan bir politik akıl dahi "değişken vektör"ün Kürt halkı olduğunu anlar.

HDP kimseyi 'düşman' görmüyor. Onun programı ve talepleri var. Sen, AKP, bunu konuşmayı reddediyorsun. Bu durumda oranın rızasını almalısın. Düşman da sayıyorsan. Diyelim ki kapattın ve uydurma bir 'Kürt partisi' kurdurdun. Kürtler oraya, orası da sana mı destek verecek? Bu sefa- pelikan (ve temelde neo-con tarzı) kafası yine AKP'nin mahvını hazırlar.

Bu denklemden çözüm çıkmaz. Tümü birer çıkmaz sokağa girer ve orada kalır. Daha çok öldürmek marifet olsaydı Koçgiri, Palu, Mutki, Zilan, Ağrı, Dersim'de derelerin kan akmasıyla övünenler başarılı olur, sorunu ortadan kaldırırdı.

Türkiye egemen siyaseti milliyetçilik çıkmazıyla ırkçılık girdabı arasında salınmaktadır. Hepsi birbiriyle milliyetçilik yarıştırıyor. Güya ABD karşıtı milliyetçi dil de sahte olduğu için oradaki öfke dönüp dolaşıp Kürdistan halkına yönelmektedir.

Bu mekanizma işlediğinde, onu kuranlar, mekanizmanın kurbanı olurlar. Tarih pek çok örneğiyle dolu. Türkiye'de bunu tarihsel Kürt özgürlük meselesi ile ilişkisi içinde sınamak mümkün. Hemen hepsi birbirini hırsızlıkla, yolsuzlukla suçluyor ve buna dönük belgeler ortalığa saçılıyor, ancak hepsini Kürt karşıtlığıyla temize çıkarıyor, görünmez kılıyorlar. Açlığı, yoksulluğu da savaş sanayisi ile, kurşun fiyatlarıyla, devlet güvenliğiyle olağanlaştırıyorlar. Mekanizma aynı.

Uçurum kıyısında siyaset yapmak böyledir. Kimse kendini güvende hissetmez. Milliyetçilik ipine sarılarak kendini güvene almak çok bilinen, ancak kurtarıcı olmayan bir stratejidir. Şu anda hepsi, bir ağızdan buna yükleniyor. Birileri oradan düşecek, bu net, kim olacak; işte bunu somut güç ilişkileri, manevra kabiliyeti ve biraz da şans belirleyecek.

Dolayısıyla kapatılmanın odağındaki politik özne HDP olsa bile, sorun egemen sistemin kendisine aittir ve oradadır. Ne 'makbul' politik muhalefet ne 'intiharvari' gayet dar bir kitleye seslenen stratejik hata; varoluş amacına sıkıca bağlanan, halkçı, devrimci-demokratik bir mücadele bayrağının yükseltilmesi; en isabetli cevap bu olacaktır.

Karşı devrim sizi tekil olaylara hapseder, orası üzerinden maniple etmeye çalışır. Hasmını "an"a kilitlemek ve bu oranda "süreç"e karakterini/rengini vermek buradaki başarıya bağlıdır. Aynı nedenle sürece, lehte ve aleyhteki vektörlerin tamamına birden bakmak gerek. Bu mercekten bakılınca Kürdistan özgürlük mücadelesinin kendi tarihinin en ileri noktasında olduğunu, Türkiye emekçi solunun da hızla buna göre bir reorganizasyona mecburiyetini kolaylıkla ifade edebiliriz.

Akış özgürlük, devrim ve sosyalizme doğru. Hayat bu çağrıyı hakikate çevirecek adanmış yaşamları gerekli kılıyor. Devrimci sosyalistlerin varlık gerekçesi de budur. Türkiye ve Kürdistan kapitalizm ve türevlerinden yeterince çekti. Şimdi devrim ve sosyalizm zamanı.