Efe Dağlı yazdı | Kestane balı diyarı
Hırsızlık, yağma, ihale oyunları, belli bir azınlığı ekonomik ihya karşılığı halkı yoksullaştırma siyaseti gibi başlıklarla anılan iktidar blokunun muhtemel geleceği geleneksel despotluk uygulamalarının her itirazda çarpan etkisi yaparak topluma içerilmesidir. İktidarın yerine yerleşmeleri durumunda kısa süreli göz boyama icraatları dışında CHP'nin hikayesi de farklı olmayacaktır.
AKP'nin milli görüş geleneği partisi SP'ye karşı oluşumunu desteklediği Erbakan ailesi partisi dahi AKP-MHP blokunu 'batan gemi' olarak görüyor ve başka ittifaklara yöneliyor. AKP'nin kendi içinde ve AKP ile MHP arasında türlü ihtilaflar baş gösterdi. Bülent Arınç bile Erdoğan'a karşı aday olmanın sözünü etti. Olamaz ancak siyasette önemli olan böyle bir ihtimalin dahi AKP muhitlerinde dile getirilmesi...
ABD ile ilişkiler etrafındaki dil de ilginç. Erdoğan, Yunanistan'ı ABD'nin askeri karargahı haline getirmeye el veren bir anlaşmanın ardından Dedeağaç'taki sınırlı ABD askeri varlığını önemli bir mesele görürken Milli Savunma Bakanlığı Dedeağaç'taki ABD varlığını pek öyle tehdit saymıyor.
AKP muhitlerinde, düne kadar küfredilen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile birdenbire yakınlaşmayı doğru bulmayanlar çıkarken, Erdoğan açık bir biçimde BAE'ni kast ederek "Biz bir aileyiz" diyebildi.
Bir sayaç gibi çalışan ve "Dağda 170 kişi kaldı, teslim olsalar her şey değişir" diyen İçişleri Bakanı "hukuk arkadan gelir" diyerek polisi kanunlarla sınırlanmamaya teşvik ederken, Adalet Bakanı hukuku öncelemeyen hiçbir işin meşru olmadığını ilan ediyor. Bu arada İçişleri'nin katalizörü olan polislerin yaygın intihar haberleri önümüze düşüyor.
Türkiye'yi Çin-Tayvan gibi bir ucuz emek cehennemine çevirme niyetlerini daha salgından önce açıklayan ve mülteci-göçmen kitlenin de o cehenneme sürüleceği daha o günlerde belirtilen "yeni mali ekonomik politika" AKP muhitlerinde kimlerin başını yedi, saymak bile zor.
Yanı sıra MHP'nin kaotik hali ve kaosun bütün taraflarının 70'lere, bilhassa o yıllarda ölen MHP'lilere referans yaparak birbirlerini ihanetle suçlamaları dikkate değer.
Batan gemi görünümünü destekleyen böyle pek çok gelişme her gün olup bitiyor. AKP-MHP blokunda sadece kurumlar arası ihtilaf yok. Bazı kurumlar MHP etki alanına terk edilmiş görünüyor evet ama bir de ihtilaflı kurumlar var. Adalet Bakanlığı bunların başında geliyor. Bir süre önce Adalet Bakanı'nın hem İçişleri Bakanı hem Bahçeli tarafından hedef alındığını, bu arada Pelikan tayfasının hücumuna uğradığını gördük. Sular duruldu mu, hayır ve zaten bu imkansız.
Geçtiğimiz günlerde "Veba Geceleri" romanında Mustafa Kemal'i küçük düşürdüğü gibi bir iddiayla Orhan Pamuk hakkındaki suç duyurusunun seyri bunun küçük ama tehlikeli işaretlerinin en yenisi. Muhbir vatandaş ihbar ediyor. AKP teşkilatlarıyla doğrudan veya akrabalık bağlarıyla ilişkili genç hukukçuların hakim, savcı tayin edildiği haberlerini doğrulayacak biçimde, ipe sapa gelmez suç duyurusu savcılıkça takipsizlik kararı verilerek reddediliyor. Ancak devreye Sulh Ceza Hakimliği giriyor ve takipsizlik kararını kaldırıyor. Sulh Ceza'daki İstanbul grubu etkisi, MHP basınca ve en son icraatı TÜİK'ten geri çevrilen Kemal Kılıçdaroğlu'nu "terör" ile iltisaklı göstermek olan İçişleri Bakanı'nın şahsi tesiri epeydir konuşulur. Dolayısıyla bu sonuç, elbette daha dışa kapalı, daha saldırgan ve iç bastırma harekatına sevdalı ekipleri sevindirdi ve öyle de oldu.
Fakat aniden devreye giren Adalet Bakanlığı Yargıtay'a başvuru yetkisini kullanarak "kanun yararına başvurma" istiyor. Bakanlık sözgelimi cemaat şebekesi saldırganlığıyla hapsedilen devrimciler için bu yetkiyi kullanmaz ama burada ve mecburen kullanır. Çünkü her seferinde daha güçlü bir biçimde karlı dalga yükseliyor ve gayet ofansif davranan MHP-İçişleri hizbi o seferlerden birinde Adalet Bakanlığı zirvesini de ele geçirmeye kararlı. İçişleri Bakanı bir yolunu bulup devletin veya MHP'nin başına geçmeye de bir o kadar hevesli bu arada. Burada şahsi istekten çok şahıslarla somutluk kazanan iradelerden, eğilimlerden bahsetmek ve öyle anlamak daha isabetli.
Hemen söylemeli: Türkiye'de siyasal İslam devlet tarafından ezilmenin sadece kendileriyle ilgili sınırlı bölümüne karşı çıktı. Kendi dertleri biter bitmez toplumun baskıya uğramış kesimleriyle ilişkilerini kestiler, onlara oy deposu muamelesi yaptılar. Dolayısıyla, bazılarının sandığı ve yıllar yılı beklediğinin aksine, siyasal İslamcı iktidarlaşma hali burjuva demokrasisi kırıntısı dahi getiremezdi. Geçen 20 yıl ve bilhassa son 12 yıl bunun sayısız zengin örneğiyle dolu.
Anlaşılıyor ki şimdi bir faz değişimi daha yaşanıyor. Son çırpınış diyebileceğimiz, Milli Görüş'ün muhalefette olduğu yılların referanslarıyla davrananların faz değişimine direnci sonuç vermeyecektir. Bu nedenle o cenah bile AKP-MHP blokunun sonunu görüp pozisyon almayı önceliyor. Hırsızlık, yağma, ihale oyunları, belli bir azınlığı ekonomik ihya karşılığı halkı yoksullaştırma siyaseti gibi başlıklarla anılan iktidar bloğunun muhtemel geleceği geleneksel despotluk uygulamalarının her itirazda çarpan etkisi yaparak topluma içerilmesidir.
Hemen söyleyelim: Bunun böyle olması, iktidar bloğuna karşı CHP merkezli muhalefete meşruiyet alanı açmaz. İktidarın yerine yerleşmeleri durumunda kısa süreli göz boyama icraatları dışında onların hikayesi de farklı olmayacaktır. Türkiye siyasal tarihi bunu her adımda kanıtlayan örneklerle dolu. Dolayısıyla, gülünçleşmek istemiyorsa kimse CHP merkezli bloku desteklemenin "antifaşist cephe" olduğu gibi iddiaları sahiplenmemeli. O tür bir cephe karşıdevrim cephesinin akla gelebilecek bütün bileşenlerinin dışında kaldığı, kimilerinin toplumsal tabanlarınınsa türlü biçimlerle kazınıldığı, programında siyasal özgürlük devrimi maddelerinin bulunduğu ezilen toplumsal kesimlerin işyerlerinde, mahallelerde, sokaklarda, kampüslerde eşitlik zemininde bir araya gelmesiyle mümkün.
Türkiye egemen siyasetinin yüzsüzlüğünü şu günlerdeki bir görüntü iyi anlatıyor. Ne diyordu aldatmakla, dolandırıcılıkla itham edilen kişi: "Öncelikle kestane balının diyarı Zonguldak Gökçebey Pazarlıoğlu Köyü'nden tüm dünyaya selamlar."
Burjuva siyaset arenasında birbirinin gözünü oymaya çalışanların tamamı bakımından asıl davranış çizgisi budur.