22 Kasım 2024 Cuma

Efe Dağlı yazdı | Hararetli günler beklentisi

CHP'nin, sinir uçlarıyla oynamayı sevdiği Erdoğan'ı kontrolsüz öfkeye, klasik faşist despotluklarda görüldüğü türden saldırgan hamlelere kışkırtma taktiği "hararetli günler" açıklamasının mantıksal devamı olan uygulamalarla hayata geçerse, AKP'nin oradan zararla çıkması, hatta olası iktidar değişimi ardından idarecilerinin kitlesel yargılamalara muhatap olması mümkün. Bütün bu sürecin mutedil adresi olmaya aday İYİP'in yüzde yirmiler hayali o durumda da hakikat halini alabilir.

AKP-CHP itiş kakışı biçimini alan siyaset sahnesinde, asıl hararetli günlerin henüz yaşanmadığını İçişleri Bakanı açıkladı ve olası gündemlerinin ne olduğunu ortaya koydu. Türkiye artık seçim atmosferinde ve bütün siyasal zümreler en iyi bildikleri şeyi yapmaya girişti-girişiyor.

İktidarın "güvenli bölgelere karşı saldırıları durdurma amaçlı harekat" arzusu akla 2015'teki 'savaş yazı'nı getiriyor. Köprünün altından çok sular aktı. Ve ama ellerinde de pek az seçenek var. NATO tartışmalarının altındaki ana sebep, hiç değilse AKP-MHP açısından, tam da bu. Devlet başkanının, Rojava'ya olası askeri harekat ısrarını anlatırken NATO bileşenlerinden destek istemesi, "En azından ayağımıza çelme takmayın" demesi, olası uzlaşmanın yeter şartını ortaya koyuyor. MHP'nin NATO'dan çıkılması, hatta alternatif teşkilat kurulması çağrısı fantastik olmakla birlikte konuşulmaya değer değil; geçelim.

'Hararetli günler' müjdesini veren ve buna konsantre olan İçişleri Bakanının safları sıklaştırma çağrısı, bu çağrıyı her zamanki gayretkeşliğiyle yanıtlayan Cahit Özkan'ın başına patladı ki güncel politikada bir ibret vesikası bağlamında "Cahit Özkan olmak" sendromu var. Kendisi yalnız değil ve her partide muadilini bulmak mümkün. Siyasal paçavralaşma bu gibi durumlarla ele avuca geliyor.

Bununla birlikte CHP liderinin yer yer Erdoğan'ın üslubuna öykünen emir komuta havası karşılık yoluyla saflaştırma stratejisine yaslanıyor. Skandala, gürültüye, sosyal medya avantajına ve manipülasyona sıkça başvuran bu metotla alınacak yol sınırlıdır.

AKP-CHP bu karşılıklı karşıtlık çatışmasıyla birbirlerini adeta dehşet dengesinde tutarken oradan sıyrılan, geniş kitlelerce daha bir kuvvetle mutedil bulunan İYİP alan genişletiyor, iki parti seçmeninin de makul seçeneği konumuna yerleşiyor. Elbette asıl hedef olan 'kararsız seçmen' ortalamasında da.

Bu konum hesaplı kitaplı bir iş olabilir mi? Politika bu gibi aşırı spekülasyonu kaldırmaz. Öte yandan AKP-CHP didişmesinin İYİP'e yarayacağını herhalde onlar da kestirebilir. Öngörülebilir olan hayata geçiyor denilebilir.

CHP bürokrasiyi sallama, silkeleme, "gidecekler" atmosferi oluşturarak iktidara karşı bürokratik direnç yaratma stratejisini, AKP-MHP'nin altını oyduğu izlenimini güçlendirerek derinleştirecektir. Bundan geriye düşemez. Maltepe mitinginin merkezinde olduğu olaylar ve açıklamalar serisi bu stratejiyle iç içedir. Muhtemel bir sokak muhalefetini önleme, türlü açıklamalarla öfkeyi oy biçiminde kendine somutlaştırma arayışı da böylelikle somut bir hedefe kilitlenmektedir.

CHP'nin, sinir uçlarıyla oynamayı sevdiği Erdoğan'ı kontrolsüz öfkeye, klasik faşist despotluklarda görüldüğü türden saldırgan hamlelere kışkırtma taktiği "hararetli günler" açıklamasının mantıksal devamı olan uygulamalarla hayata geçerse, AKP'nin oradan zararla çıkması, hatta olası iktidar değişimi ardından idarecilerinin kitlesel yargılamalara muhatap olması mümkün. Bütün bu sürecin mutedil adresi olmaya aday İYİP'in yüzde yirmiler hayali o durumda da hakikat halini alabilir.

Toplumsal hayat sonsuz sayıda vektörün birbirini kesen veya birbirini besleyen amaçlarıyla yol alır. Her vektör diğerini bir biçimde etkiler, onları harekete geçirir, bu arada deprem etkisi yaratabilir.

Şu sıralar ittihatçı iktidar devri yıllarındaki sloganı devralan İYİP'in önünü Abdülhamit muhipliğiyle alma çabası işlevsiz. Abdülhamit'e en ağır lafları edenlerden biri de Mehmet Akif Ersoy'du ve kendisini AKP durmaksızın yad etmektedir örneğin. Siyasal konum kaybından önce sosyal kayıp gelir ve AKP-MHP bileşenleri tam da onu yaşamaktadır. Devlet aygıtını çalıştırma yetkisine kadar gerileyen, toplumsal akışı artık sadece devlet marifetleriyle durdurmaya çalışan iktidar bloğunun en ofansif hamlesi dahi bu çerçevede canını kurtarma derdine kilitlenmiş halde. Eğer böyleyse alabildiğine reaksiyoner adımlarla örülü bir konjonktür hakim oluyor demektir.

O durumda AKP-MHP kendi mücadelesine kutsallık atfetmek amacıyla türlü çeşitli 'terör' söyleminden yararlanacaktır. Somut sonucu demokratik mücadele kanallarının organize biçimde kapatılmasıdır.

Dilin bayağılaşması bu gibi zamanların değişmez motifidir. "Son terörist" retoriği ya da galiz ifadeler sadece onu kullananın çapsızlığını değil içinden geçilen evrenin karşıdevrim cenahındaki görünüşünü de ortaya koyar.

Türkiye emekçi solunun önemli bir bölümünde bazen kemalizmle duygusal-düşünsel alışveriş ve bazen AKP-MHP'ye duyulan dizginsiz öfke nedenleriyle CHP'ye eklemlenmekle sonuçlanan, bu nedenle de özerk ya da bağımsız siyasal varoluşunun nedenlerini ortadan kaldıran refleksif tutumlar yapısal sorunlara dönüşmüş durumda. Terk edilmesi gerekli olmakla beraber, orta-uzun vadeli bir siyasal ve düşünsel mücadelenin sonucunda mümkün olabilir. Sokaklarda yaygın kitle hareketlerinin, demokratik hak-özgürlük arayışlarının çeşitlendiği ortamlarda bu gibi bağların sorgulanması, ilgili öznelerin halkçı-sosyalist konumlar almaya yönlendirilmesi mümkün. Tam da bu nedenle, sokaklardaki hak-özgürlük arayışının cılızlığı bu bakış açısından yaklaşılınca sorun olmaktan çıktığı gibi tercih nedeni de oluyor.

AKP-CHP çarpışması, Türk siyasal sağının kontrgerillacı kadro bakiyesine sahip İYİP'i öne çıkarıyor. Ne var ki CHP emekçi sol yükselişi, soldaki yapısal zaafları da kullanarak, bloke ediyor.

Yürünecek yol CHP'ye angaje olmak değil Türkiye siyasal coğrafyasının bütün devrimci demokratik birikimini ortaya çıkaracak sosyalist halkçı siyasal özgürlük mücadelesini olanaklı her biçimle milyonlarca yoksulu kapsayacak yollarla güçlendirmektedir.