22 Kasım 2024 Cuma

Efe Dağlı yazdı | Geçmişi ihya mı geleceği inşa mı?

CHP ve İYİP, altılı blokun iki katalizörü. İYİP gelecek dönem devleti sevk ve idare etme isteğini saklamadığı gibi bürokrasiye dönük hamleleriyle bunun hazırlıklarına giriştiği izlenimi uyandırıyor. Geleneksel Türk sağının bütün mirasına talip olduğunu defalarca gösterdi. Kılıçdaroğlu 100. yılda rejimin kemalist restorasyonunun en önemli hamlesi olarak devleti siyasal islamcılardan geri alma siyasetini başararak tarihe geçmek istiyor. İsteyebilir, hakkı. Ancak bu arzunun yüzü düne dönük. İliklerine dek, rejimin bütün bileşenleri 100. yıl kapışmasına hazırlanıyor. Birbirlerini kalıcı biçimde geriletmeden ne anayasa yapabiliyor ne iktidarın keyfini sürebiliyorlar.

Altılı masada işler hangi merkezde? İletişim birimi kurduklarına göre kendilerini kırtasiyecilik hastalığından alamıyorlar. Sadece bu kadar mı? Aralarındaki taktik ilişkinin kırılganlığı türlü krizlere açık bir yapıları olduğuna işaret. Her kafadan bir ses çıkıyor ve hepsi birer nalıncı keseri.

Bu ittifakta AKP artığı iki parti asıl olarak dolgu malzemesi ve bilhassa 'Deva' isimli olanı emperyalist tekellere güven vermek için vitrine çıkarılıyor. Kendini var ediş biçimi ve zihin dünyasıyla rahatlıkla faşizm çemberine alınabilecek kendine sevdalı Davutoğlu çevresinden bir şey çıkmayacağını o cenah da kabul ediyor. Onların tek çıkış planı AKP'de meydana gelecek bir bozgun. Erdoğan'ı devirecek ve AKP'nin başına geçecekler. 'Gelecek' adıyla anılan ekibin başka bir başarı hayali bulunmuyor. Bunu elde etmek için yüksek performans göstermeye niyetli. Her türlü angajmana girerler. Takiye siyasal İslam enstrümanıdır ve bunlar bireysel ömürlerinde o durumu tepe tepe kullanmışlardır.

Deva'nın Doğu Anadolu'da sınırlı da olsa bir kitle bulması, buna karşın Gelecek'in el elde baş başta kalması hiç kuşku yok, çözüm süreci adı verilen zaman aralığında Davutoğlu'nun AKP'nin hocası ve icracısı, son pozisyonu bakımından başbakan oluşu ve özel savaş politikalarını yürüttüğünü göğsünü gere gere söylemeyi sürdürmesindendir. Kürt'e, boynunu eğmezsen kırarım kibriyle gitme siyasetini, bu biçimiyle, resmi AKP dili bile kurmadı. Dolayısıyla, Davutoğlu'nun oraya dönük seferleri zafer getiremez ve kendisini devlet mekanizmasına "Kürt sorununu ben bitiririm" vaadiyle kabul ettiremez.

Daha önce bunu vaat eden, çeşitli girişimleri bulunan ve son beş yıldır MHP tarzı yöntemlere kapanarak meseleden kurtulmak isteyen bir parti oldu AKP. Yapabildi mi, hayır. Kendileri bakımından asgari çözüm adımı anlamına gelebilecek olan stratejik bir devlet kararıyla asgari burjuva demokratik yönelimi dahi kenara koyup 'ez çöz'e müracaat ettikleri oranda, taktik üstünlüğünü orta vadede kaybetti ve şimdi iktidardan düşme korkusu yaşıyor. Vurup kırma siyaseti kısa vadede diğer sesleri bastırır belki ama ardından kalıcı biçimde iktidarı sarsar. AKP'nin son yıllarının özeti bu oluyor.

CHP ve İYİP altılı blokun iki katalizörü. İYİP gelecek dönem devleti sevk ve idare etme isteğini saklamadığı gibi bürokrasiye dönük hamleleriyle bunun hazırlıklarına giriştiği izlenimi uyandırıyor. Geleneksel Türk sağının bütün mirasına talip olduğunu defalarca gösterdi. Aynı kulvarda yarışa sokulmak istenen Tansu Çiller piyonunun, bu saatten sonra onunla baş etme imkanı yok. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmalarında Kılıçdaroğlu lehine çoktan çekilmiş olması Akşener'in toplumsal iletişim kanallarını daha rahat kurmasını sağladı. Dişe dokunur başarı hikayesi bulunmayan, alabildiğine hırslı ve kritik virajlarda istifa edip evine çekilecek kadar sinir sistemi tahrip olmuş bu siyasetçi, söz konusu hamleyle "tok gözlü lider" profilini doldurmaya özel önem verdi, partisini çekim merkezi haline getirmeye girişti.

İYİP ve diğerleri, Sedat Peker adlı çetecinin videolarına varana dek, sinekten yağ çıkarma kafa yapısıyla her imkana saldırıyor, her demagojik malzemeyi kullanıyor ve bu edim sırasında cemaat şebekesi döneminden aşina olduğumuz kitle manipülasyon tekniklerini devreye sokuyor. İktidara karşı olduğu için görmezden gelinen bu tekniklerin sırası gelince Kürtlere ve onların siyasal temsilcilerine ya da sosyalistlere karşı da kullanılacağını şimdiden kaydetmek gerek. CHP'nin kurumsal kimliğine aykırı sayılabilecek kimi adımların atıldığı son yıllar, tutarsız-ikircimli ve kimseyi ürkütmeden herkesi memnun etme çabasına dayalı kitle seferberliği stratejisi etrafında şekillendi. Kılıçdaroğlu CHP'si, elbette Ergenekoncuların dümen suyuna giden Baykal'ın dönemindeki CHP değil. Üstelik sınırlı kadro rezerviyle de olsa daha geniş kesimlere açılma arzusunu diri tutuyor.

Ancak partilerin kurumsal aklı ve yeraltı refleksleri vardır. Dönüm noktalarında o refleksler doğrultusunda pozisyon alırlar. Stratejik karar anlarında CHP'nin yapıp ettiklerine bakın onun kurumsal kimliğini göreceksiniz. Kimin ve neyin gidici-geçici, kimin ve neyin kalıcı olduğunu da. Türk siyasal sağının Denizlerin idamına ilişkin oylamada lehte oy veren CHP'li vekilleri hatırlatması boşuna değil.

İstisnai olarak Erdal İnönü SHP'sini bir kenara koyduğumuzda uzun CHP hikayesi ulus devlet tapıncıyla karakterize olur. Dolayısıyla CHP ile etkileşim sahası oluşturmaya çalışan her birey ve çevre farklı etnisitelerin varlığına dahi tahammülsüz ulus devlet formasyonuyla flört ettiklerini bilmek durumundadırlar. Siyasal flört, beşeri olandan farklı biçimde çeşitli etkiler açığa çıkarır, izler bırakır.

CHP'nin klasik formasyonuyla alınacak yolun tükendiğini feraset sahibi herkes görür. Ulusalcı faşist ekip buna rağmen eski çizgisini basit çoğaltımında ısrar etti ve konjonktürel olarak devre dışı kaldı. Partide kökleri güçlü. İnatçı bir siğil gibi düşünülebilirler, bir biçimde yeşerip üremeye devam etmeyi zorlayacaklardır.

Kılıçdaroğlu, veri saydığı o bitişi araçsallaştırarak dönem taktiği geliştirdi. Bir iki denemeden sonra sonuç da aldı. Şimdi oyun planının sağlaması anlamına gelen tayin edici karşılaşmaya hazırlanıyor. Muhtemelen siyasal hayatının son maçı ve jübilesi olacak 2023 seçimlerine olağanüstü konsantrasyonla odaklanması mecburi. Herhalde en çok çalışıp çabalayan CHP'li o ve paradoksal biçimde bu durum CHP'yi de tek adam partisi platformuna taşıyor.

Amerikan tarzı iletişim kampanyalarına abanan ve pek çok ABD hayranıyla kuşatılan Kılıçdaroğlu, sonucu garantilemek için her kesime bolca vaatte bulunacaktır. Ancak zurnanın zırt dediği yer var. Kürtler, yoksullar, Aleviler, inanç kesimleri, faşizmin gadrine uğrayan kesimler... Top çevirmek yetmez oralarda. Burjuva siyasetçi bile olsanız bir çizgi ve siyasal karakter göstermeniz beklenir. Ufku burjuva demokrasisi olan böyle bir asgari tutarlılık ve cesaret gösterebilecek mi? Türkiye siyasi coğrafyasının iktidar tarihi dişe diş dövüşmeden bu kadarını olsun başarmak mümkün olmadığını söylüyor.

Kılıçdaroğlu, 100. yılda rejimin kemalist restorasyonunun en önemli hamlesi olarak devleti siyasal islamcılardan geri alma siyasetini başararak tarihe geçmek istiyor. İsteyebilir, hakkı. Ancak bu arzunun yüzü döne dönük. İhya itmeyi amaçlıyor, şaşaalı günlere dönme isteği siyasette tehlikelidir ve genellikle faşist siyasal partiler bu retoriği kullanmaktadır. CHP, tam da kendi içindeki Ergenekon familyasına karşı en fazla mesafeyi aldığına inandığı zamanda ve yerde, bu dolayımla yine oraya bağlanacak kanallar oluşturmaktadır.

Artık daha şiddetli biçimde hissediliyor. İliklerine dek, rejimin bütün bileşenleri 100. yıl kapışmasına hazırlanıyor. Birbirlerini kalıcı biçimde geriletmeden ne anayasa yapabiliyor ne iktidarın keyfini sürebiliyorlar. Türkiye Halk Cumhuriyeti talebi her zamankinden güncel bir meseledir. Aydınlar, halk gençliği, mahallelerdeki yoksullar, Kürtler, Aleviler, dindarlar, ateistler ve bütün bileşenleriyle Türkiye siyasi coğrafyasını meydana getiren toplumun emekçi bileşenleri halk cumhuriyeti arayışını, olanaklı bütün biçimlerde tartışarak içeriklendirmeli ve bunu egemenlere dayatmalıdır.