Efe Dağlı yazdı: Evrensel yeni faşist despotizm
Salgın, an'daki bir 'durum'. Hala sürüyor. Bir aşamadan sonra zarara yol açma kapasitesini yitirecek veya mutasyona uğrayacaktır. Ancak buna benzer pek çok "kâbus senaryosu" artık gündelik potansiyel gerçekliğimizdir. İklim krizi, Asya'dan toplu göç hareketleri, uzak olmayan geleceğin konusudur.
Kapitalizmin son yaldızları koronavirüs salgınında döküldü. Pek çok kişi kapitalizmin doğrudan, çıplak, gerçek haliyle yüz yüze kalınca başına gelene inanamadı. Üstelik insanlar henüz pasifken kapitalizmin kıyıcılığına maruz kaldı. Hasta ve hasta adayı olacaklar "tıp endüstrisi"nin ihtiyaçları doğrultusunda sadece külfet demekti. "Artık nüfus"un ne menem bir şey olduğunu tecrübe eden insanlar, bu tecrübeden önceki hallerinin uzağındadırlar, deneyim yaşanmamış sayılamaz.
Aktiflik ve pasiflik ayrımı politika sahasında önemli bir ayrım oluyor. Şayet bunca insan kapitalizme karşı eylemli itiraza yeltenseydi neyle karşılaşacaktı? Kuşku yok, "ayaklanmaları bastırma stratejisi" doğrultusunda silahlanmış devletlerin en agresif ve saldırgan tutumlarıyla yanıtlanacaklardı.
Yaldızları döven virüs salgını bu nedenle bir "kapitalizm" işlevindedir. Toplumsal tepkimeyi, sınıf mücadelesinin bambaşka bir yüzündeki gerilimi şiddetlendirdi. Bu vesileyle şunu gördük: Yeni faşist despotizm ayrımsız biçimde bütün emperyalist tekellerin siyasal eğilimi ve pratiği halini almıştır. İstisnai örnekler haricinde, burjuva demokrasisi-faşizmler ayrımı ortadan kalktı, kalkıyor. İstisnai örnekler, o coğrafyalardaki ayaklanma isyan pratikleri geliştiğinde diğer örneklere katılacaklardır kuşkusuz.
Bu tahammülsüzlükte varoluş kaygısıyla yok alma endişesinin doğrudan etkisi var. Faşizm teorisindeki 'reaksiyonerlik' hali, artık, bütünsel olarak tekelci kapitalizmin tamamına içkindir. Dünya siyasetine yön veren tekellerin bu varoluş kaygısı temelinde bir iç tartışma yürüttükleri kolaylıkla söylenebilir.
Henry Kissenger'ın bu yaşında dahi sahne alması, tecrübelerinden hareketle müesses nizam'a nasihatte bulunması sıradan bir söz alma değil. Üstelik bu sefer yoksulları dışlamamak gerektiğini özellikle söylüyor. Gelmekte olanı görüyor ve ön almaya çalışıyor. Ancak hayatın hakikatleri, çelişkilerin keskinliği kişisel niyetleri önüne katarak ilerler, ortaya çıkar, kendini dayatır.
Yeni faşist despotlukların birbiriyle rekabeti ve birbirini besleme eğilimi iç içe. Hiçbirinin diğerine yasak savmak için dahi "ihsan halleri" dayatması dahi kalmadı ve bu söylem yalnızca taviz koparmak için dolaşıma çıkarılacaktır.
Bir büyük yıkıcı dalga, o dalgayı oluşturanlar bunun farkında değilse bile yükseliyor. Dalga doğrudan kapitalizmi dövecektir. Ancak onun somut görünümü devlet biçimleri olur. Yeni faşist despotizm, bu nedenle emperyalist küreselleşme döneminin yaygın neoliberal söyleminin aksine bir tutumla bir savunma refleksiyle çeşitli tekellerin türlü yollarla devlet sınırlarını tahkim etmesi biçimini alıyor.
Dalganın döveceği devlet, somut olarak asker-polis mekanizmasıyla cebelleşmektir. Devletlerin tahkimatı bu nedenle önemseniyor. Tarihsel akışta, merkantilist dönemi andıran bir evredeyiz. Tekellerin düzeni, birdenbire, bütün o özgürlük söylemini terk edep 'ana rahmine dönüş' eğilimine benzer bir tutumu yeğliyor.
Yok oluş korkusunun şiddeti akla hayale gelmeyecek pek çok tutuma daha kaynaklık edebilir. Artık oyun kuran, planlayan, hegemonyayı sağlamış bir kapitalizm değil karşımızdaki. İleri gidemediği için geriye dönüyor, gerisindeki türlü biçimlerle melez formları deniyor. Faşizmle hemhal olması da bu mecburiyetin ifadesi.
Geçen yüzyılın başında faşizm, emperyalist tekeller bakımından bir 'araç'tı, ondan uzak durmaya, o görüntüyü vermeye gayret ediyorlardı. Şimdi faşizm karakter özelliğine dönüyor. Hemen hepsini birbirine benzetiyor. Her biri yeni birer Hitler adayı olabilecek "liderlere" bakar; özgünlükleri yok, uluslararası yeni faşist despotluğun memurları gibiler.
Ezilenlerin iradesinin müdahil olmadığı bir akış ve ilerleme evrensel distopya demektir. Salgın, artık hemen her konunun genellikten sıyrılarak evrensel karakter kazanacağını haber veriyor. Tekellerin görünür ve görünmez sınır duvarları yoluyla önlemeye çalıştığı bu eğilim, toplumsal mücadelenin asıl karakteri halini alıyor.
Teması önlemek için salgını korku kapitalizmi gibi kullanmaları o yok oluş korkusunun dışa vurumu. Farklı olandan, yabancıdan korkmak-ürkmek kışkırtılan bir tutum. Yeni faşizmde biz ve yabancılar ikilemi asal karakterdedir, o sürdürülmektedir.
Salgın, an'daki bir 'durum'. Hala sürüyor. Bir aşamadan sonra zarara yol açma kapasitesini yitirecek veya mutasyona uğrayacaktır. Ancak buna benzer pek çok "kâbus senaryosu" artık gündelik potansiyel gerçekliğimizdir. İklim krizi, Asya'dan toplu göç hareketleri, uzak olmayan geleceğin konusudur.
Kapitalizmli bir dünyanın vaadi bundan sonra bunlardır. Bu üretim tarzı ve buna bağlı toplumsal siyasal biçimler dünyayı kemiriyor. Kendiliğinden ve örgütlü itiraz, tepki ve hareketlere yol açması kaçınılmaz. Yeni faşist despotlukların tamamı bu yakın tehlikeye karşı daha 'hızlı', daha 'merkezi' olmaya adeta mecburdur. Bu tür "daha"lı örgütlenme biçimlerinin toplumsal faturası ezme-ezilme ilişkisini ebedileştirme arayışıdır. Bunun ideolojik kültürel araçları da o hakim düşünceye göre şekillenecektir.
Yolun sonuna gelmiş bir sistemin ikna kapasitesi o daha oraya gelmeden erir. Buna karşın düne kadar birbiriyle didişen sistem karşıtı hareketeler giderek daha geniş-daha kapsayıcı ortak paydalarda buluşur.
Kapitalizme ve pratiklerine eylemli karşı koyuş içinde bulunan, kendilerini çok sayıda alanda üreten alternatif akımların yaratıcı enerjisi aynı hedefe yöneldiğinde açığa çıkacak zenginliği düşünelim. Pek çok akımın ayrım çizgileri silikleşmiştir. Çünkü yolun sonundaki kapitalizm sadece türlü metamorfozlarla hepsi birbirinden beter seçeneklere mahkum ediyor insanlığı. Yeni faşist despotizm bir tür zombileşmedir ve ezilenlerin ortak mücadelesiyle 'tarihin çöp sepetine' gönderilmesi beklenmektedir.