Efe Dağlı yazdı | Doz aşımı
Özel savaş konseptiyle uyuşturucu trafiği arasında son derece anlaşılabilir bir analize yaslanan bir ilişki vardı. Dönemin egemenleri ve onların aparatı olarak Çiller özel savaşı finanse edebilmek için kara paraya muhtaçtı. On milyarlarca dolar elde edildi. Engel görülen isimler öldürtüldü ki Düzce-Sapanca hattı tam da bu amaçla kullanıldı.
İktidar bloğu epeyce bir süredir 1990'lar döneminin ruhunu çağırıyordu. Aktörler, olaylar, tavırlar, adeta zaman bükülerek, bugüne taşındı.
Biraz daha yönetebilmek, siyasal ömrünü uzatabilmek bu ruh çağırma seanslarının ana amacıydı. Ruh bu, çağrılınca gelir. Hem de uyuşturucu trafiği, mafya artıkları, dünün genç siyasetçi-polis-bürokratlarının güçten düşmüş halleri, dozu kaçırılmış filtreli fotoğrafları, işkence iddiaları, ölüm haberleri eşliğinde.
Aynı gün öğreniyoruz: Mahirleri ananlar gözaltına alınıyor, Batman Valiliği, görseli olan işkence iddialarının "jandarmanın moral-motivasyonunu kırmaya dönük olduğunu açıklıyor, Konya'daki ırkçı katliamın görüntüleri mahkeme safhasında siliniyor, beyaz başörtülü anneler adalet nöbeti tutuyor ve sadece bunlar bile fena halde 1990'ları andırıyor.
Tarihte iki kezmiş gibi yaşanan olayların ve sonuçlarının aynı olmadığını Marks'tan biliyoruz; ilki trajedi ikincisi gülünç neticelenir diyordu somut olaylar bağlamında -ki orada da karşılaştırma aslı ile kopyası, Napolyon Bonapart ile dalavereci "yeğen" Louis Bonaparte arasındaydı- 1990'lar trajediydi. Sadece halk kitleleri ve siyasi coğrafya bakımından değil o siyaseti üretenler bakımından da. Tümü gözden düştü, itibar kaybı yaşadı, ırkçı-milliyetçi dili alkış almak için kullananlar, bizzat onları alkışlayanlar tarafından unutulmaya terk edildi.
Doğan Güneş'in adını aile efradı dışında kim hatırlıyor bugün? Yakın zamanda, tam da uyuşturucu trafiği tartışmaları alevlenene dek yaşını başını almışlar dışında kim hatırlardı Tansu Çiller ya da Mehmet Ağar'ı.
O halde biraz daha hatırlayalım. Çiller iki detayla öne çıktı. Özel savaş konsepti ve Türk ulusal onurunu yaralayan o Türk ulusal bayrağının üstünde eroin şırıngası görseli ile.
Özel savaş konseptiyle uyuşturucu trafiği arasında son derece anlaşılabilir bir analize yaslanan bir ilişki vardı. Dönemin egemenleri ve onların aparatı olarak Çiller özel savaşı finanse edebilmek için kara paraya muhtaçtı. On milyarlarca dolar elde edildi. Engel görülen isimler öldürtüldü ki Düzce-Sapanca hattı tam da bu amaçla kullanıldı.
Fütuhatçı hayaller Çiller'in sembolize ettiği iktidar düzeneğinde merkezkaç etkiye yol açtı. Çeteleşme olarak adlandırılan o dağınıklık döndü burjuva siyaset sahasını vurdu. Polis şefleri iktidar oldu. Sırasıyla hepsi adeta birbirinin altını oydu, itibarını iki paralık hale getirdi.
Neredeyse 30 yıl sonra eroinin yerini kokain aldı ve muhtemel failler yine tahmin ediliyor. Faillerin korunduğu, elde edilen kara paranın savaş düzeneğini ayakta tutmakta kullanıldığı yaygınlaşan kanaat halini alıyor, asgari devlet üslubu ortadan kalkıyor, lümpenlik kol geziyor.
Gülünçlük faillere kol kanat gerenlerin, meseleyi görmezden gelerek unutturacağına inanmalarında. "Düşünmezseniz Kürt sorunu diye bir şey yoktur" vecizesini işiten kulaklar, şu yeni uyuşturucu trafiği tartışmalarının önünde sonunda nereye bağlandığını çıkaramamaları mümkün mü!?
Ama İslam rızkın helal kazançla temin edilmesini şart koşar, diyeceksiniz. Halkçı, sosyal, yoksuldan yana ayetleri ve uygulamaları örnek vereceksiniz. Cebinde 7 dirhemle ölen Hz. Muhammed, yarı aç yarı tok Ebuzer, Selman-ı Farisi, halifeliği sırasında geçiminin temin için süt sağan Ebubekir'den, tarlalarda amelelik eden Ali'den de söz açacaksınız muhtemelen.
Evet İslam'ın bir damarı bu. Anadolu sathında, siyasal islamcılıkla kirletilmeyen geleneksel halk kültürüyle etkileşim halinde şekillenen İslam anlayışı onun devamcısı. Diğer yandan saltanatçı, despot zümrelerin aleti olan İslam damarı da diri. İslamdaki ikili karakter, otantik kültür desteklenirse siyasal özgürlük mücadelesi milyonlarca yoksula daha, her zamankinden kolay ve güven veren bir teori-pratikle genişleyebilir.
Çiller tutarlıydı, herhangi bir diğer sistemi yoktu. Sömürgeci hayaller peşinde koşarken alçaldı, halkın lanetini kazandı. Onu yeniden siyaset sahnesine çağıranlar oraya doğru alçalmış oluyor. Çiller'i yaşatmaya yetmeyen güncel mali olanak kanalları bunları da yaşatmaya yetmez. Üstelik hiçbiri gizli kalamaz.
Hayat alçalmanın yükselmekten kolay olduğunu gün be gün ispatlıyor. O girdaba kapılan bir daha oradan kurtulamaz.
90'ları hatırlatan siyasal hayatın bir ucu karşıdevrimdeki çürümeyi ortaya çıkarmaya açıldı. O dönemin devrimci arayışlarının adalet mücadelesiyle şekillenmesi olayların karakteriyle uyumluydu. Arayışların çeşitlenerek sürmesi kaçınılmaz.
Teori, pratiğin tutarlı yüksek soyutlamasından doğuyor. Ancak ortaya çıktıktan sonra her tekil pratiği soyutlamak için teori yardıma koşar, pratiğin muhtemel istikametini ana hatlarıyla açıklar.
O halde güneşe serelim kelimelerimizi. Aldırmayalım zamanın dilsiz olduğunu anlatanlara. Muhakkak başka türlü döner dünya, yoksuldan ezilenden yana. Bütün kışlar geçer, yaprak giyinir dallar.