Direnişteki İBB çalışanları: İBB bu suça ortak olmuştur
İBB'de iktidarın hedef göstermeleri sonrası işten çıkarılan Barış Akademisyenleri Veysi Altıntaş, Fatma Gül Eryıldız Şenvardar ve Sosyal Uyum Çalışanı Alçay Çelik Alkan, İBB'nin Kod 42 aracılığıyla yaptığı işçi kıyımını ETHA'ya değerlendirerek, İBB yönetiminin çalışanlarının arkasında durmak yerine iktidarın sözüne uymak yönünde siyasi bir tercih yaptığını söyledi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)'de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve saray medyasının hedef göstermesi sonrası açılan güvenlik soruşturmalarıyla işten çıkarılan işçiler Saraçhane'de bulunan İBB binası önünde başlattığı süresiz oturma eylemine başladı. Çok sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütünün de destek verdiği işçilerin direnişi 3. gününde.
ETHA'ya konuşan işçiler Kod 42'la işten çıkarılarak sivil ölüme terk edildiklerini ve İBB yönetimi kamuoyu önünde özür dileyip işlerine geri iade edilene kadar direnişe devam edeceklerini vurguladı.
ALTINTAŞ: İBB'NİN BU MEVZUDAN KURTULMA ÇABASI İKİYÜZLÜCE
2015-2016 yıllarında süregelen özyönetim direnişleri boyunca devletin işlediği insanlık suçlarına karşı "Bu suça ortak olmayacağız" isimli bildiri metnini imzaladıkları için KHK'lerle ihraç edilen Barış Akademisyenleri'nden şehir plancısı Veysi Altıntaş, 30 Mart'ta işten çıkarıldı.
Sürecin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "İBB'de çalışan 557 terörist var" sözleri ve saray medyasının kendilerini hedef göstermesiyle başladığına dikkat çeken Altıntaş, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ilk olarak kendilerini destekleyen açıklamalar yaptığını belirtti. "Hatta biz fotoğraflarımızı basan gazetelere karşı İBB tarafından tutulan avukatlarla tazminat davası açtık. Sonra ne olduysa mart ayına geldiğimizde hesaplar değişti, Türkiye'deki siyaset denklemleri de değişti" diyen Altıntaş, altılı masanın kurulması ve belli zeminlerde mutabakata varması sürecinde bu hedef göstermelerin tekrar tekrar gündemleştirildiğini ve sonuç olarak İBB'nin kendilerine istifa dayatmasında bulunduğunu dile getirdi.
İBB yönetiminin sürecin her iki taraf için de yıpratıcı olduğunu ve istifanın her iki taraf için de en iyisi olduğunu öne sürdüğünü kaydeden Altıntaş, "Ama ben bunu bir korkaklık olarak gördüm ve böyle toplumsal mevzu haline gelmiş bir konudan bu şekilde kurtulma çabasını ilkesiz, ikiyüzlü ve ikircikli buldum" ifadelerini kullandı. Altıntaş, işe girerken adli sicil belgeleriyle girdiklerini dile getirerek, hakkında devam eden ceza davası ve KHK'yle ihraç edilen bir Barış Akademisyeni olmasının hedef göstermeler sonrası açılan güvenlik soruşturmasında işten çıkarma gerekçesi olarak gösterildiğine dikkat çekti.
'YARGININ SİYASALLAŞTIĞINI SÖYLEYEN CHP AYNI YARGIYI BİZE KARŞI KULLANDI'
"İhraç ettikleri zaman da cezalandırarak, daha önceki KHK damgası gibi Kod 42 koduyla bizleri atarak tamamen damgalamış oldular. Bunlar bizler açısından kabul edilebilir değil. Onlar konfor alanlarından bu konuyla çok fazla meşgul olmamak ya da terörist diye yaftalanan insanlarla birlikte anılmak istemedikleri için böyle kestirip atmak istediler" diyen Altıntaş, kendisinin işten çıkarılması sonrası devam eden güvenlik soruşturmalarıyla peyderpey insanların işten atıldığını ifade etti.
En başta birbirlerini tanımadıklarını ancak işten çıkarmalar arttıkça bir araya gelerek İBB'nin bu ikiyüzlülüğünü ifşalamak ve işlerini geri almak için direnişe başladıklarını anlatan Altıntaş, şöyle devam etti: "Hepimiz aynı dertlerden muzdaribiz, derdimiz sadece işimizi kaybetmiş olmak değil. 'Her şey güzel olacak' diyerek, daha fazla demokrasi ve özgürlükler vaat ederek gelen bir yapının nihayetinde zıt olduğunu düşündüğü anti-demokratik bir iktidarla buluşması hepimizin geleceği açısından da çok sakıncalı bir durum. Biz buna da itiraz ediyoruz, bunu da burada ifşa ediyoruz. Mevcut hukuk ve yasaların onların için bağlayıcı olduğu bahanesinin arkasına sığınıp, 'Biz değil hukuk bunu gerektirdi' diyerek kendilerini aklayamazlar. Hem CHP hem de İBB kamusal alanda yargının tamamen siyasallaştığını düşünüp bir meşruiyet sorgusuna tabi tutarken; bizler için bu yasayı bir araç gibi kullanarak onlar için bağlayıcı olduğunu söylemeleri de müthiş bir çelişki tabii."
ALKAN: KOD 42'YLE SİVİL ÖLÜME TERK EDİLDİK
İBB Göç Müdürlüğünde sosyal uyum çalışanı olan Alçay Çelik Alkan, hakkında açılan güvenlik soruşturması sonrası 13 Haziran'da Gezi direnişinde katledilen Ali İsmail Korkmaz için 2013 yılında düzenlenen anmaya katıldığı gerekçesiyle işten çıkarıldı. Kod 42'yle işten çıkarıldıklarına dikkat çeken Alkan, "İş sözleşmesi yapıldığı sırada işçinin işverene gerçeğe aykırı bilgiler vererek işvereni yanıltması" olarak tanımlanan Kod 42'yle her türlü haklarının gasp edildiğini vurguladı. "Aslında memur olsaydık bugün kü karşılığı KHK. Çünkü sizi sivil ölüme mecbur bırakır, herhangi bir işe girdiğinizde damgalamış olur" diyen Alkan, haklarını alana kadar süresiz oturma eylemine devam edeceklerinin altını çizdi.
3 temel talepleri olduğunu hatırlatan Alkan, ilk taleplerinin bütün yasal haklarıyla birlikte işe iade edilmek olduğunu söyledi. Şu anda devam eden güvenlik soruşturmalarıyla İBB'de çalışmaya devam eden mesai arkadaşlarına yoğun bir baskının yapıldığını kaydeden Alkan, bu baskının derhal son bulması ve güvenlik soruşturması süreçlerinin sonlanması gerektiğini dile getirdi. "Son olarak Ekrem İmamoğlu'nun bize yapmış olduğu bu damgalamadan dolayı özür dilemesini istiyoruz. Çünkü en ufak bir basınçta çalışma arkadaşlarına sırtını dönmüştür, dolayısıyla özür dilemelidir" ifadelerini kullanan Alkan, işçilerin, emekçilerin, demokrasi ve barıştan yana olan herkesin desteğinin kendileri için çok kıymetli olduğunu belirterek, tüm demokratik kamuoyunu bu direnişi büyütmeye çağırdı.
ŞENVARDAR: İBB SİYASİ BİR TERCİH YAPTI
İBB'de şehir plancısı olarak çalışırken güvenlik soruşturmaları gerekçesiyle işten çıkarılan KHK'li Barış Akademisyeni Fatma Gül Eryıldız Şenvardar, KHK'yle işten ihraç edilmesi sonrası pek çok güvencesiz işte çalıştığını ve İBB'de işe girdiğinde güvencesi olacağını, yönetimin değişmesiyle de İBB'nin toplumdan yana hizmet vereceğini düşündüğünü anlattı.
İBB'de işe girerken tüm patronların kamudan ihraç edildiğinin farkında olduğunu vurgulayan Şenvardar, mart ayında Veysi Altıntaş'ın işten çıkarılmasıyla başlayan süreçle birlikte pek çok meslektaşıyla tedirgin olduklarını ve en başta yönetimin kendilerinin de işten çıkarılmayacağının sözünü verdiğini söyledi.
Bir ay önce aldığı telefonla KHK'li olması sebebiyle hakkında güvenlik soruşturması başlatıldığını öğrenen Şenvardar, bir aylık süreçte de mobbing ve baskıyla istifaya zorlandığını dile getirdi. Valiliğin yüzlerce kamu çalışanıyla ilgili 8 Mart, Gezi, Onur Yürüyüşü gibi etkinliklere katılmaları sebebiyle belediyeye "sakıncalıdır" ibareli rapor verdiğini vurgulayan Şenvardar, şöyle devam etti: "En başta bunun müsebbibi devlettir, hepimizi fişlemiş durumdadır. Benim altı yıl önce attığım imzaya Anayasa Mahkemesi 'fikir özgürlüğü' demesine rağmen şu an devletin bir fişlemesi var. Ama belediye beni işten atmak zorunda değildi. Beni işten atan belediyenin oluşturduğu komisyon, belediyenin yöneticileridir. Siyasi bir tercihte bulundular. Yani 'biz devletin sakıncalı gördüğü, Soylu'nun istemediği kimseyi bu iş yerinde tutmayalım' diyerek aslında İBB bu suça ortak olmuştur."
Bundan sonra İBB'nin bu suça ortak olmaya devam etmemesi için mücadele edeceklerinin altını çizen Şenvardar, pek çok mesai arkadaşının İmamoğlu'nun da desteklediği Kanal İstanbul ve Gezi direnişi gibi eylemlere katıldıkları için işten atılmaktan korktuğunu söyledi. "Belediye şu an hiçbir çalışanının arkasında durmayacağını, iktidarla zıtlaşmayacağını göstermiş durumdadır. 'AKP ne derse ben zarar görmemek için onu yapacağım' demiş durumdadır" diyen Şenvardar, kentten, emekten, demokrasiden yana herkesi bu direnişe destek olmaya ve İBB, CHP yönetimine baskı yapmaya çağırdı.