20 Eylül 2024 Cuma

Diren Newal yazdı | Dayanışma yaşatır özsavunma korur

Dayanışma, ezilen cinsler için bir güçtür. Faşist Erdoğan iktidarına, onun sivil faşist çetelerine, politik İslamcı çete güruhlarına, ordu ve polis eliyle uygulanan şiddete karşı en büyük dayanağımız özsavunmamızdır. Kadınlar ve LGBTİ+'lar hızla devrimci sosyalist ve yurtsever kadın örgütlerin, siyasi partilerin kurduğu çadırlarda yerini almalı ve bu komünlerin büyütülmesi için tüm emeklerini ortaya koymalıdırlar. Kadınlara ve LGBTİ+'lara ait savunma alanları arttırılmalıdır. Kadınların kurduğu/kuracağı dayanışma bölgeleri hızla yaygınlaşmalıdır. Her depremzede kadın ve LGBTİ+ kendini sivil faşist saldırıdan polis ve devlet teröründen fiilen korumanın yolunu bu çadırlarda kurulacak özsavunma atölyelerinde öğrenmelidir.

Deprem, sel, çığ… Savaş, işgal, göç… Kıtlık, kıran, kıyım… Yokluk, yoksulluk, açlık… Tüm bu süreçlerde kadının sırtına bir kırbaç gibi iner erkek egemenliği. Diğer günlerde yapması beklenilen tüm görevleri bu kez olağanüstü koşullar altında gerçekleştirmek zorunda kalır. Makul kadınlık ölçülerinin çıtası yükselir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği bu zamanlarda uçurum gibi büyür. Ezilen cinsler bu süreçten daha fazla etkilenir.

Nasıl daha fazla etkilenir? Elbette deprem insan ayırmaz. Ama deprem sonrasındaki süreçte toplumsal cinsiyet rolleri devam eder. Kapitalist erkek egemen sistemde kadınlar ev işleriyle mükellef kılınmıştır. Çocuğun karnını doyurmak, okula gidiş gelişini sağlamak, günlük temizlik ve yaşam işlerini yapmakla sorumludur. Verilen bütçeyle ev ahalisini, özellikle erkeği mutlu edebilecek yemekler çıkarabilmek zorundadır. Kadına dayatılan bu görevler yoksulluk altında gerçekleşmesi iki üç kat daha zor hale gelir. Yaşamın tüm zorlanmalarıyla ilk elden karşılaşır kadınlar. Tencerenin boş olduğunu ilk o görür, bunun sancısını ilk o çeker. Pazardan bir şey alamadığında fakirlik ilk onun boğazına çöker. Hayat pahalılığı arttıkça hep kendinden fedakarlık eder kadınlar. Çünkü makul kadınlıkta öğretilen gerektiğinde fedakar olmasıdır. Bireysel ihtiyaçlarından feragatle başlar ve temel yaşam maddelerine kadar uzanır. Her ay kullanması gereken ped ve tamponlar bile lüks olarak görülür. 'Kadınlık vazifesi' denilen erkeğin cinsel ihtiyaçlarını karşılama 'görevi' de devam eder. Tüm bu zor koşullarda bir şekilde güzel ve bakımlı görünebilmeli, memnuniyet sağlamalıdır. 

Depremle birlikte kurulu düzenler bir anda değişti. Kadının dünyası yapılan evi başına yıkıldı. Bu koşullar altında yemek derdi bitmiyor. Temizlik en acil konulardan. Soğuk ve hastalık nefes aldırmıyor. Salgın hastalıklar yayılmaya başladı. Çocukların ilk sığınacakları yerler kadınlar. En sade haliyle düşünelim. Sütten kesilmemiş çocuklar nerede hangi koşullarda emzirilecekler? Hamilelik kadının ev içindeki görevlerini hafifletmezken deprem sonrası barınma sorunun oluştuğu, yaşamın sokağa taşan günlerinde hamile kadınların durumu ne olacak? Şebeke suları kirli, peçete ve sabun bulmak zorken kadınlar öz temizliklerini nasıl sağlayacaklar? Bir erkek sadece kendi bedeninin temizliğinden sorumlu olurken kadın tüm ailenin temizliğinden sorumlu tutulur. Bebek bezi olmadan çocuğun altı nasıl değişecek, sabun ve su olmadan kadın kendini nasıl temizleyecek? Bebekler için mama temin edebilmek, zar zor elde edilen yiyeceklerden bebeklere mama üretmek yine kadına kalacak. Yaşanan acılar ve stres, soğuk hava regl süreçlerini etkileyecek ve kan kaybı hijyen sorunlarıyla birleşince kadının bedenini iyice savunmasız bırakacak.

LGBTİ+'lar bakımından depremin yıkıcılığı daha çarpıcı. Evler içinde evsiz kılınan, ışıklı sokaklardan karanlık kuytulara itilen, eşit sağlık hizmetinden mahrum bırakılan, istediği işte çalışamayan, kamu kuruluşlarında tanınmayan LGBTİ+'lar için deprem sonrası kaos daha büyük. Yardımlara ulaşmada ayrımcılığa uğrama riski var. Kutsal ailesine karşı olduğu için depremden günler öncesine kadar faşist şef Erdoğan tarafından hedef gösterilen LGBTİ+ hareketi doğal afet, savaş gibi süreçlerde şiddetin odağında olacak.

Taciz, tecavüz, kaçırılma ve katledilme ise ezilen cinsler için ortak gerçeklik. Türk burjuva devletinin ve ona bağlı çetelerin işgal ettikleri yerlerde kaçırılan kadınların sayısı her geçen gün artıyor. İşgal gerçeği göçü zorlarken kurulan göçmen kamplarda sayısız kadın tecavüze uğradı, zorla evlendirildi ya da seks kölesi yapıldı. Politik islamcı faşist iktidar çocukları kaçırıp cemaatlere teslim ederken diyanet fetvalarıyla çocuk tecavüzlerine kapı araladı. Depremin Kürdistan bölgesinde olması, Alevi ve Kürtleri soykırımdan geçirmeye yeminli Erdoğan iktidarı için bir fırsat oldu. Kuzey Kürdistan'da özel savaş yöntemleriyle, kontralar eliyle kadınları hedef alan faşist iktidar uyuşturucu, seks köleliği ile Kürdistan'ın direniş hareketinin tasfiye olmasını istiyor. Depremden hemen önce Wan'da açığa çıkan toplu tecavüz olayını hatırlayalım. Faşist şef faşizme karşı geliştirilen direniş hareketinin en dinamik ve yıkıcı gücü olan gençleri, LGBTİ+ ve kadınları hedefine koymuş durumda. Bu nedenle, Adıyaman'da bir Alevi köyüne gönderilen yardım kolilerinden seccade ve kara çarşaf çıkması tesadüfi değildir. Aynı köye yardım adı altında kadınların giyebileceği düğün kıyafetlerinin gönderilmesi çok açık bir mesaj taşıyor. Faşizmin saldırılarının devam edeceğinin, Alevi halkımıza dönük saldırıların ve beraberinde kadın bedenini metalaştırarak, köleleşmesine yönelik uygulamaları sürdüreceğinin, ilanıdır.

Belirsizlik korku yaratır. Yokluk durumlarında kendisine öğretilen güçlü, dayanıklı, yıkılmaz sıfatlarının içinin boş olduğunu fark eden erkek çaresizliğini kadına uyguladığı şiddetle örtmeye çalışır. Sürecin stresini kadından çıkarır. Aile içinde konumunu korumak için şiddete başvuran erkek yaşamın her alanında iktidarını korumak için terör uygulayan devlet gerçeğiyle birleşir. Yaşanan depremin hemen ardından polis ve asker eliyle insanlara işkence yapılan görüntüler yayıldı. Devletin yetmezliğini haykıran herkese 'yazıyoruz' denilerek tehditler yağdı. Faşist AKP-MHP iktidarı kadınların ve LGBTİ+ depremden daha fazla etkilendiğini görüyor, bunun yaratacağı isyan dalgasından korkuyor. Tam da bunun için OHAL ilan edildi, bu koşullarda 8 Mart'a yürüyoruz. Faşist şef 8 Mart öngünlerinde iktidarını korumak için her türlü baskı ve şiddeti uygulamaktan geri kalmayacak. Ezilen cinsler bu saldırılar karşısında kendini korumalıdır.

Dayanışma, ezilen cinsler için bir güçtür. Faşist Erdoğan iktidarına, onun sivil faşist çetelerine, politik İslamcı çete güruhlarına, ordu ve polis eliyle uygulanan şiddete karşı en büyük dayanağımız özsavunmamızdır. Kadınlar ve LGBTİ+'lar hızla devrimci sosyalist ve yurtsever kadın örgütlerin, siyasi partilerin kurduğu çadırlarda yerini almalı ve bu komünlerin büyütülmesi için tüm emeklerini ortaya koymalıdırlar. Kadınlara ve LGBTİ+'lara ait savunma alanları arttırılmalıdır. Kadınların kurduğu/kuracağı dayanışma bölgeleri hızla yaygınlaşmalıdır. Her depremzede kadın ve LGBTİ+ kendini sivil faşist saldırıdan polis ve devlet teröründen fiilen korumanın yolunu bu çadırlarda kurulacak özsavunma atölyelerinde öğrenmelidir. Memleketlerimizi terk etmemizi, doğduğumuz toprakları çetelere ve yandaşlarına bırakmamızı isteyen faşist Erdoğan iktidarına cevabımız elimizde sopamızla tutuğumuz nöbetler olmalıdır. Gerekirse her taşın başını beklemeli her sokağın nöbetini tutmalıyız. Kadınlar topraklarını erkek egemen faşist, işgalci zihniyete teslim etmemelidir. Kadınlar ve LGBTİ+'lar örgütlülüğe sarılmalıdır. Deprem örgütlü duruşun önemini de gösterdi. Bilinçli olarak yönlendirilen, beslenen erkek egemen sivil faşist ve devlet saldırılarına, aile içinde artacak şiddete karşı en büyük kudretimiz ezilenlerin savunma ağlarıdır. Makul kadınlığı reddetmenin tam sırasıdır. Kadınların, Erdoğan'ın defterinden korkacak bir şeyi yok! Çünkü ezilenlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri kalmadı. 8 Mart'ta dayanışmanın gücüne yaslanan kadınların, LGBTİ+'ların zincirleri kırdığı bir güne dönsün. Biriken enerji AKP faşizmin sarayında taş taş üstünde bırakmayacak güce sahiptir. Depremin en büyük artçısı 8 Mart meydanlarında yaşanacaktır.