21 Eylül 2024 Cumartesi

Dipten gelen dalga fırtınaya dönüşür mü? - Savaş Demir

Paris sokakları tarihsel olarak bir çok mücadelelere ve zaferlere tanık. Aynı zamanda büyük Ekim Devrimi'ne de ilham olan Paris ezilenleri, yine tarih sahnesine çıkarak Avrupa emekçilerine de yürünecek yolu göstermektedir. Fransa ve Avrupa sermayesine karşı gasp edilen hakların geri alınması, sermayenin tüm saldırılarına karşı birleşik işçi ve emekçi hareketinin oluşturulmasının zemini oluşmuştur.
Yaklaşık bir ayı bulan 'Sarı Yelekliler' eylemi ile adeta Avrupa'da ezen ve ezilenlerin ruhsal durumu değişti. Ezenler, korkunun yarattığı acizlikle devlet mekanizmasını devreye sokarken, ezilenler yoksullaşmanın da yarattığı bunalımla, sokakları zaptettiler. Fransa'da başlayan bu hareket öncekilerden farklı bir bileşimle haftalarca sokaklarda devlet ile çatışarak ilerledi.
 
Korku büyüdü. 2000'li yılların başında işçi hareketinin dalgalandığı dönemde Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor sözlerinin aslında ete kemiğe büründüğü bir Fransa'yla karşılaştık. Önce Belçika'yla başlayan bu kendiliğinden kitle hareketi Fransa'nın merkezi Paris başta olmak üzere birçok kentinde ekonomik taleplerden siyasal taleplere evrilen bir karaektere büründü.
 
Devlet mekanizması zor durumda. Sorgulanan, devlet olmaya başladı. Yoksulluğun temel kaynağı olan ve devleti baskı aracı olarak kullanan kapitalizme öfke Macron şahsında devlete yönelmiştir.
 
Zenginliğin ve yoksulluğun aynı orantıda olmasa da aynı paralellikle büyüdüğü Avrupa'da ve özelliklede Fransa'da 'artık yeter' diyen çoğunluğun bu hareketi, devletin sermayenin çıkarına uygun olarak yasalaştırmak istediği yeni saldırı programını iptal ettirdi. Günlük yaşamını ekonomik olarak idame edemeyecek hale gelenlerin sayısının giderek arttığı Fransa ve Avrupa'da patlak veren bu hareketin ortaya çıkış nedeni elbette sömürü sistemin kaçınılmaz sonucudur.
 
Avrupa İstatistik Dairesi (Eurostat) tarafından 2016 yılında açıklanan verilerde, Avrupa'da 115 milyon insanın yoksulluk içinde olduğu kaydedildi. Yani toplam nüfusun yüzde 23,4'nü oluşturmaktadır. Bu oran 2 yıl içerisinde daha da arttığını varsaydığımızda, sarı yeleklerin ortaya çıkması tesadüf değildir. Oysaki 2008 yılında bu oran yüzde 17'dir. Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Portekiz, Almanya, Fransa ve Avusturya bu sıralamada ön sıralarda olması Avrupa sermayesinin korkusunun boşa olmadığını da açığa çıkarıyor.
 
'Sarı Yelekliler'in Fransa sokaklarını tutuşturduğu bu eylemlerdeki talepler, diğer Avrupa ülkelerindeki yoksullarında temel talepleri. 2000'li yılların başında hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde işçi ve emekçilere yönelik ekonomik, siyasal hak gasplarına ve saldırılarının adeta dipten gelen dalganında büyümesine sebep olması elbette kaçınılmaz.
 
Zaman zaman değişik dönemlerde ezilen milyonların değişik bölükleri sokaklara çıkarak hak talep etsede, devletin saldırılarılarına geri adım attırmayı başaramamıştı. Göçmenlere yönelik yada mültecilere yönelik saldırılarında daha da pervasız davranan Avrupa emperyalist devletlerinin, işçi ve emekçilerin çalışma sürelerinden çalışma koşullarına, taşeronlaştırmadan, özelleştirmeye, kemer sıkma politikalarından işsizliğe kadar birçok saldırılarında 2018'e gelindiğinde durumun böyle devam edemeyeceğini Fransa'da görüldü.
 
Son on yıl içinde yoksulluğun yüzde 10 arttığı Avrupa'da son iki yıl içinde bir avuç zenginin geliri ise yüzde 16 civarında artmıştır. Fransa ve Almanya bunun başında gelmektedir. Yani bir taraftan zenginler daha da zengin olurken, milyonlarca insan ise daha da yoksullaşmıştır.
 
Yoksulluğun da getirdiği bunalımla, ırkçı ve faşist hareketlerin gelişmesine büyümesine sahne olan Avrupa'da, bu sefer sermaye duvara toslamıştır. Vergilerin arttırılmasına yönelik gelişen tepki, Macron'un istifasına evrildi.
 
Paris sokakları tarihsel olarak bir çok mücadelelere ve zaferlere tanık. Aynı zamanda büyük Ekim Devrimi'ne de ilham olan Paris ezilenleri, yine tarih sahnesine çıkarak Avrupa emekçilerine de yürünecek yolu göstermektedir. Kararlılığı ve militanlığıyla hak alma bilinci oluşturan sarı yeleklilerin bu kazanımı elbette devrimci bir önderliğe muhtaçtır. Fransa ve Avrupa sermayesine karşı gasp edilen hakların geri alınması, sermayenin tüm saldırılarına karşı birleşik işçi ve emekçi hareketinin oluşturulmasının zemini oluşmuştur. Dipten gelen bu dalganın fırtınaya dönüşmesi ancak bu yolla mümkündür.