Derya Güneş yazdı | Vazgeçmiyoruz sokaktayız!
Türkiye ve Kürdistan'da gerçekleşen 25 Kasım eylemlerinde mesajlar çok netti. Kadına yönelik şiddetin cezasızlıkla ödüllendirilmesi, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme, anayasa değişikliği ile aileyi güçlendirme politikaları, 6284, nafaka hakkının gasbı, boşanma mevzuatına yönelik kapsamlı saldırılara karşı, "biz kadınlar olarak buradayız, erkek devletin kadın düşmanı politikalarına karşı mücadelede kararlıyız" dedik.
Erkek-devlet şiddetine karşı binlerce kadın, LGBTİ+ bu yıl 25 Kasım'da sokakları isyanımızla doldurduk. Kadın özgürlük mücadelemizin ortak birikimlerine yaslanarak, toplumsal mücadelenin en dinamik unsuru olarak, özgür, eşit, insanca, onurlu bir yaşam mücadelesinde saflaştırıcı rolümüzü oynamak için ısrarla, kararlılıkla yürümeye devam ediyoruz. Birlikte mücadele etmenin, haklar kazanmanın, bu hakları savunmanın, direnmenin, karşı koymanın ve bunu ortak ilkeler etrafında buluşturarak yürüyebilmenin geldiğimiz siyasal konjonktür içerisinde kadın hareketine kazandırdığı önemli bir deneyim ve birikim var.
Erkek egemen faşist AKP-MHP iktidarı toplumsal mücadelenin en ileri dinamiklerinden birinin kadınlar olduğunu görüyor ve biz kadınları ezerek bertaraf etmek istiyor. Bunu haklarımıza dönük saldırılarla, kadınlara yönelik işlenmiş her suçu cezasızlık politikaları ile ödüllendirerek, "makbul kadın"lar yaratarak kadını "aile"nin içine hapsetmeye, mücadele eden kadınların iradelerini gözaltı-tutuklama saldırılarıyla kırmaya çalışarak yapıyor. Tüm bu ablukanın içinde, haklarından, geleceğinden ve özgürlüğünden vazgeçmeyen ve direnen bir kadın hareketi gerçeği karşımızda duruyor. İşte bu yıl 25 Kasım'a bakarken de en başta bunu söylememiz gerekir. Vazgeçmiyoruz, özgürlüğümüzü kazanana kadar sokakları terk etmiyoruz!
25 Kasım hazırlık çalışmaları ve gününden yansıyanların neler olduğuna bir bakalım öncelikle.
Toplumsal mücadele dinamiklerinin önemli bir kısmı seçim sonrası yayılan umutsuzluk tablosundan etkilendi. Kadın hareketi de bu tablodan etkilenen kesimlerden biriydi. Kadın hareketinin sokakta olma gücü ve eylemi, enerjisi ve motivasyonu bir süredir zayıflamış durumda. Bu tabloyu değiştirme çabası içerisinde olsa da 25 Kasım politik çalışmalarının bu değişimi yaratmaya vesile olamadığını görmek gerekir. Bu yıl 25 Kasım çağrıları, sokak çalışmaları istenilen düzeyde yapılamadı. Hazırlık sürecinde yaşanan dağınıklık, istenilen düzeyde bir çalışmanın örgütlenemeyişi tablosuyla karşı karşıyaydık. Eylemlere çağrı sosyal medya üzerinden yaygın biçimde yapılırken, kadınlara bire bir ulaşma ayağı zayıf kaldı. Yılların mücadele birikimi olarak, kadınlar için 25 Kasım'da sokağa çıkmak unutulmayan, kazanılmış bir kolektif eylemimiz. Bu birikim 25 Kasım'da eylem alanlarına da yansıdı, Türkiye ve Kürdistan'da yaygın eylemler örgütlendi.
Kürdistan'da polisin eylemleri engelleme çabası açıkça göründü. Sistematik hale gelmiş gözaltı tutuklama saldırısı 25 Kasım öncesinde de aralıksız sürdü. Amed'de SKM'li Beycan Taşkıran ve Satiye Ok'un 25 Kasım'da eylem yapacakları iddiasıyla "ihbar edilmeleri" ve gözaltına alınmaları Kürdistan'da erkek egemen rejimin hangi hattan yürüyeceğine dair somut veri sunuyor. Amed'de eylemin yasaklanması, Şırnak'ta kadınların polis işkencesiyle gözaltına alınması devletin Kürt kadınlarına dönük özel savaş politikası bağlamında ele alınarak değerlendirilmelidir. Kadınlar erkek-devlet şiddetine, sömürgeci işgal ve savaş politikalarına karşı mücadelede ısrarlı olacaklarını haykırmak, isyanı büyütmek için sokaklara çıktı. Yasaklamalara, engellemelere boyun eğmedi.
25 Kasım eylemleri yaygın biçimde örgütlense de, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve Bursa dışındaki kentlerde sokağa çıkış zayıf kaldı. Bu tabloyu, AKP-MHP erkek egemen faşist iktidarının baskı ve zoru, tırmandırılan devlet teröründen bağımsız yorumlamamak gerekir.
Bu yıl eylem alanlarından yansıyan politik içeriğe, taleplere sloganlara bakmakta fayda var. Eylemlerden yansıyan ortak ve belirgin içerik; erkek-devlet şiddetine karşı isyan ve mücadele kararlılığı oldu. Kadına yönelik şiddet verileri her geçen gün artıyor, şüpheli kadın ölümleri denerek failler aklanıyor. "Şüpheli" şekilde öldürülen her kadının yanında bir erkek oluşu çok çarpıcıdır. Erkek şiddetiyle katledilen her kadının ismi, öfkesi eylem alanlarında bizimleydi. Şiddet faillerine, bu failleri koruyanlara karşı erkek adaletin değil gerçek adaletin peşinde mücadele etme kararlılığı özel olarak vurgulandı.
Ortadoğu başta olmak üzere emperyalist ve sömürgeci savaş politikalarına karşı açık bir tutum belirtmek bu 25 Kasım'da en fazla öne çıkan içeriklerden biri oldu. Yaşamımıza, varoluşumuza, haklarımıza, kimliğimize dönük kapsamlı saldırılara karşı her kentten farklı yanlarıyla ele alarak sözümüzü kurduk. Her alanda bahsettiğimiz bütünlükte eylem içerikleri yansımasa da özgünlükleriyle birbirini güçlendiren, erkek-devlet şiddetine karşı kadınların sözünü, eylemini, niteliğini büyüten katkılar ile bir bütünü oluşturduk. Bizim de 25 Kasım'a bakarken farklı kentlerden kadınların bu bütüne ne tür katkılar sunduğunu, ortak sözü nerelerden güçlendirdiğini görerek değerlendirmemiz gerekir.
Türkiye ve Kürdistan'da gerçekleşen 25 Kasım eylemlerinde mesajlar çok netti. Kadına yönelik şiddetin cezasızlıkla ödüllendirilmesi, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme, anayasa değişikliği ile aileyi güçlendirme politikaları, 6284, nafaka hakkının gasbı, boşanma mevzuatına yönelik kapsamlı saldırılara karşı, "biz kadınlar olarak buradayız, erkek devletin kadın düşmanı politikalarına karşı mücadelede kararlıyız" dedik.
LGBTİ+'lara yönelik nefret politikaları sistematik biçimde AKP-MHP iktidarı tarafından üretiliyor ve örgütleniyor. Nefret cinayetlerinde de cezasızlık politikaları ile failler ödüllendiriliyor. Gökkuşağının onurlu mücadelesini ısrarla sürdürmeye devam edeceğiz diyoruz.
Ortadoğu'da ve bölgede süren savaş politikaları karşısında açık tutum alan kadın hareketi, Rojava'da, Filistin'de, Karabağ'da direnen halkların yanında olduğunu haykırdı. Saray faşizmi bir yandan Filistin'e yönelik saldırıları kınarken diğer yandan İsrail'le askeri, ekonomik, diplomatik ilişkilerini sürdürüyor. Rojava'ya saldırıyor, Karabağ'ı görmezden gelen ikiyüzlü siyaset yürütüyor. İşgalin karşısında taraf olan herkes gözaltı-tutuklama saldırılarının hedefinde oluyor. Ama biz kadınlar korkmadan bu 25 Kasım'da da "Rojava'dan Filistin'e direnen halkların yanındayız, işgale, soykırıma sessiz kalmayacağız" diye haykırdık.
VE MECİDİYEKÖY
Bu sene İstanbul 25 Kasım Kadın Platformu tarafından buluşma noktası olarak Mecidiyeköy belirlendi. Yüzlerce kadının bir araya gelmesi, yürüyüşün örgütlenmesi ve erkek-devlet şiddetine karşı kadınların isyanını birlikte haykırması elbette olumludur. Ancak belirtmeliyiz ki, ilk andan itibaren eylem alanı konusundaki fikrimiz eylemin Taksim'de gerçekleştirilmesiydi. İşçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere yasaklanmış bir alan olarak Taksim'de erkek-devlet şiddetine karşı isyanımızı haykırmak, faşist AKP-MHP iktidarının girmiş olduğu irade savaşı karşısında bir taraf olarak kararlı bir duruşu örgütleyebilmek anlamı taşımaktaydı. Fakat platformun ortak iradesi Mecidiyeköy'de şekillenmiş oldu.
Niyetimiz elbette Mecidiyeköy ve Taksim'i karşı karşıya getirerek tartışmak değil. Sosyalist kadınlar olarak ayrıştırıcı, parçalı ve dağınık bir görüntü oluşmasını istemedik. Birleşik ve kitlesel bir eylemin örgütlenmesini önemsedik ve buna göre de hareket ettik. Ve buna bağlı olarak Mecidiyeköy'e çağrı yaptık ve tüm gücümüzü alana taşımaya çalıştık. Ancak Mecidiyeköy tercihinin devlet tarafından bir geri adım olarak yorumlandığı ve böyle ilişkilenildiğini de görmek gerekir. Bu veriler etrafında hareketin geliştirilmesi sorunlarını tartışarak bir irade açığa çıkarmak, kadın hareketimizin temel bir görevi olarak önünde duruyor.
Sonuç olarak haklarımızdan, hayatlarımızdan, birbirimizden vazgeçmeyeceğimizi sokaklardan bir kez daha haykırdık ve haykırmaya devam edeceğiz. Erkek devlet şiddetine karşı kadınlar LGBTİ+'lar yan yana yürüyecek ve özgürlüğümüzü kazanana kadar isyanımız dinmeyecek...