22 Kasım 2024 Cuma

Denizlerden devrime yürümek

Bugünün Denizleri de, faşist saray rejimine karşı mücadelede kitlelerle bütünleşme ihtiyacını görüyorlarsa bu ihtiyacı yanıtlanmaya odaklanmalıdır. Denizlerin takipçisi olmak kitabi bir söz değil kitlelerin içerisinde ve eylemle yaratılabilecek somut varlık biçimidir.
"Her türlü baskı ve terör metotlarıyla devam eden faşist politikanın kısa ve uzun dönemde belirgin özellikleri şunlardır: 1) Devrimci güçleri ne pahasına olursa olsun susturmak? ve bunlara yaşama imkânı tanıyan kurum ve yasaları değiştirmek, 2) Ekonomik ve politik krizin önüne geçmek. 3) Gerici güçler arasında birlik sağlamak.
 
Faşist iktidar kendisini şirin göstermek için bir 'anarşisttir' söylemi tutturdu. Devrimcileri yargılamak için getirilen kanunlar, yıldırım kararların çıkacağı ve yakala?yargıla?as işleminin bir kaç günde gerçekleşebileceği ortamı sağlamaktadır."
 
Bu satırlar ilk bakışta bugüne aitmiş izlenimini uyandırıyor. Ama hayır. Güncel anlamdaki bütün benzerliğe rağmen burada ifade edilen görüşler 12 Mart darbesinin öngünlerinde  broşür olarak yazıldı. Devrimci bir atılımın yollarını arayan devrimci gençlerin, somut koşulları kavramasını amaçlıyordu.
 
Hüseyin İnan'ın kaleme aldığı, "Türkiye Devriminin Yolu" isimli bu broşür, '71 devrimci atılımının kurucu geleneklerinden THKO'nun da politik mücadeleye atılması demektir. Devrimci hareket,  karşı devrimci faşist saldırganlık karşısında geri çekilme değil, devrimci atılım yolundan gider. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın bütün imkan ve olanaklarıyla girmiş oldukları yol, devrimci hareket için de yeni bir dönemein başlangıcı olur.
 
İdam edilişlerinin 47. yılına girerken onlar coşku ve onurla anılmaya devam ediyorsa bu, "üç fidan"ın işaret fişeği olmasıyla ilgilidir. Tüm hata ve yetmezliklerine karşın Denizler -ve '71 devrimcileri- nesnel koşullara boyun eğen, devrimci irade ve inisiyatiften yoksun, kuyrukçulukla karakterize olan bir tarihsel dönemi sona erdirmenin onuruna erişir. '71 devrimci atılımı, faşist diktatörlükle yüksek bir adanmışlık ve kararlılık ruhuyla çarpışan yeni bir devrimci savaşım düzeyi yaratmayı başarır.
 
Devrimimizin, "Denizleri" kazandığı tarihsellik de burada saklıdır. Ancak, Denizleri güncel olarak bir kez daha kazanmak gerekiyor. Onları devrimci hareketin önderliğine götüren süreci anlamak ve atılımlarının izini sürmek faşist saray rejimine karşı mücadeleye de ışık tutacaktır.
 
DENİZLERİ ANLAMAK VE DENİZ OLMAK
 
'71 devrimci önderleri "düşenler geride kalmazlar, onlar; emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar" diyorlardı. Denizler için tam da öyle oldu.  Onların resimleri milyonların elinde yükselmeye devam ediyor. Politik gerekçeler bir yana, Denizlerin eyleminde somutlaşan ahlaki devrimci tutum bile tek başına ezilenleri umutlandırmaya yetiyor.
 
Ancak görmek gerekir ki, Denizlerin resmini taşıyan eller bir ve aynı değil. Kendi içerisinde niteliksel farklılıklar barındırıyor. Öyle ki, kimisi onları '68 gençlik hareketiyle sınırlandırmayı amaçlarken, kimisi de devrimci gençlerin "masum" olduğunu ve devletle husumetlerinin bulunmadığını kanıtlama çabasında.
 
Bu ve benzeri önermelerin bir kısmı eksiklik olarak değerlendirilebilecekse de bir kısmı apaçık hatalıdır. Denizleri devrimci hareketimize kazandıran, onları devrimci hareketimizin önderlerine dönüştüren yalnıca şu ya da bu olay değil bütünsel devrimci varlıklarıdır. Elbette ki burada '71 devrimci atılımı belirleyici öneme sahip. Bu yalın gerçeğin kanıtı şudur ki, dönemin yüz binlerle tarif edilebilecek kitle hareketi ve hareketin önderleri arasından yalnızca adanmış devrimciliğin ve devrimci savaşımın yolunu tercih edenler tarihsel bir miras bırakmayı başarır. Burada mesele '68 gençlik hareketini, '71 devrimci atılımına diyalektik bir yöntemle bağlayabilmektir.
 
Bu bakımdan iki farklı Deniz-Yusuf ya da Hüseyin arama çabası yanlıştır. Toplumsal hareketleri yöneten, eylemler, boykotlar ve mitingler örgütleyen, sayısız devrimci kurumda yöneticilik yapan, teorik incelemeler gerçekleştirip dergilere yazılar yazan Denizler ile silah çatıp dağların yolunu tutan gerillalar aynı devrimci çizginin gelişim halindeki kesitleridir.
 
Bugün faşist saray rejimine karşı Deniz olunmak isteniyorsa tam da bu diyalektik iç içelik kavranmak zorundadır.
 
'DENİZLERLERİ YARATAN KİTLELERDİR'
 
Birey olarak devrimci önderler ya da devrimlere önderlik edecek olan kuvvetler gökten zembille düşmezler. Belirli anlardaki toplumsal ve tarihsel maddi gerçeğin irade ile birleştiği koşullarda oluşurlar. Nesnellik olmadan yalnızca irade ile önderleşilemeyeceği gibi tersi de doğrudur. Tarihsel deneyimler gösteriyor ki, ileri yürüyen kitlelerle birleşebilenler önderleşmeyi de başarabilmiştir.
 
Denizlerin önderleşmesi de tam olarak böyledir. Onlar, gençliğin en ileri militanları olarak her kavgada yer almış, öncü roller üstlenmiş, gençlik hareketine önemli katkılar sunmuş ve bu mücadele içerisinde kitlelerin güvenini kazanmıştır. Dahası bütün ezilen toplumsal kesimlerin hak kavgasında onlar en öndedir. Sayısız işçi grevinde ve köylülerin toprak işgallerinde bu görüş açısıyla yer alırlar. Dönemin kitle mücadelesi gittikçe yükselen bir ivmeyle militanlaşmayı ve faşist diktatörlükle karşı karşıya gelmeyi başardıysa, bu başarı devrimci gençlik militanlarının harekete önderlik edebilme yeteneğine dolaysızca bağlıdır.
 
Burada anlaşılması gereken Denizlerin, mücadeleyle ilişkilenme biçimidir. Onların devrimciiği, devrimin ihtiyaçlarına yanıt olabilmek üzerine kuruludur. İhtiyaç, kitle mücadelesinin en önüne geçmekse onlar tereddütsüz en öndedir. Ancak ihtiyaçlar başkalaşıp devrimci savaşım gündeme geldiğinde yine Denizler vardır. '71 devrimci atılımı, devrimci savaşım ihtiyacına verilen yanıttır.
 
Bugünün Denizleri de, faşist saray rejimine karşı mücadelede kitlelerle bütünleşme ihtiyacını görüyorlarsa bu ihtiyacı yanıtlanmaya odaklanmalıdır. Denizlerin takipçisi olmak kitabi bir söz değil kitlelerin içerisinde ve eylemle yaratılabilecek somut varlık biçimidir.
 
DENİZLERİN YOLU, DEVRİMCİ SAVAŞIM YOLUDUR
 
Görülüyor ki bazı kesimler, Denizlerin devrimci yürüyüşünü '68 gençlik hareketi ile sonlandırmak isiyor ve "Deniz olmak" için, devrimci savaşım yürütmeye gerek olmadğını anlatıyorlar. Bu ve benzeri görüşler, Denizlerin devrimci anlamını zayıflatan düşüncelerdir. Denizler'in devrimci gelişiminde 68 gençlik hareketini vurgulamak ne kadar doğruysa, '71 atılımını ıskalamak da o kadar isabetsizdir. Kopuşun ve devrimci atılımın üzerini karartmaktır.
 
Onlar, faşist saldırganlığın en yoğun olduğu koşullarda, devrimci savaşım yolundan giderek faşist diktatörlüğe meydan okudular. 12 Mart askeri faşist darbesi karşısında nesnel koşulların rolünü alabildiğine abartan ve dolayısıyla geri çekilmeyi öneren her türden revizyonizme karşı devrimci önderlilk ve iradenin belirleyici niteliğini eylemleriyle gösterdiler. Devrimci savaşım vermeksizin, yalnızca barışçıl metodların kulanımıyla devrim yapılabileceğini düşünen geleneksel reformcu anlayış bu mücadele içerisinde yenilgiye uğratılmıştır. Devrimci mücadelede kazanılan yeni düzeyin anlamı devrimci savaş, kendine güven ve adanmışlıkla karakterizedir.
 
İdam sehpalarında gösterilen devrimci bağlılık da Denizlerin önderliğine ve devrimci savaşım kararlılığına uygunluk taşır. İdam sehpasını tekmeleyen Denizler, devrimin ve devrimciliğin kendini esirgeyerek mümkün olmayacağını gösterir.
 
Elbette ki Deniz'lerin "tek yanlı" silahlı mücadele anlayışı, örgütlerinin stratejik ve programatik bütünlükten yoksunluğu ve parti kavrayışlarındaki zayıflıklar tarihsel eksiklikler olarak komünistlerce eleştirilmiş ve aşılmıştır. Ancak Denizlerin devrimci savaşımını görmezden gelmek, silahlı mücadeledeki kararlılıklarını yok saymak ve bu yöntemle onların ihtilalci ruhunu karartmak tam bir reformizm politikasıdır. Denizlerin bu temedeki savunusu da reformculuğa özgüdür.
 
Bugünün Deniz'i olunacaksa eğer, bütün mücadele araç ve biçimleriyle saray rejimiyle savaşıma tutuşmak tek geçer yoldur. Denizlerin yeri komünistlerin safıdır.