2 Ekim 2024 Çarşamba

Demirtaş: Savcı harıl harıl gizli tanık aradı

Kobanê davasında söz alan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sıfır delille Figen Yüksekdağ'la birlikte tutuklandıklarını söyledi. İtirafçı Kerem Gökalp'in 6 gün süren sorgusunun nasıl 16 sayfa olduğunu soran Demirtaş, kimseden talimat almadıklarını kaydetti. 

Kobanê protestoları gerekçe gösterilerek önceki dönem Eş Genel Başkanları ile MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 22'si tutsak 108 ismin yargılandığı Kobanê davasının 11. duruşması bir günlük aranın ardından Sincan Hapishane Kampüsünde devam ediyor.

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya HDP Milletvekilleri Fatma Kurtulan, Murat Çepni, Ankara il ve ilçe örgütü yöneticileri ile çok sayıda avukat katıldı. Sincan Hapishanesinde tutsak siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı hapishanelerde olanlar duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.

Tutuk incelemesinin yapılacağı periyotta AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız'ın duruşmaya katılması dikkat çekti. Duruşma savcısı, "kuvvetli suç şüphesi" gerekçesiyle tutsak siyasetçilerin tutsaklığının devamını talep etti.

DEMİRTAŞ: SIFIR DELİLLE BENİ VE SEVGİLİ FİGEN'İ TUTUKLADILAR
Savcının mütalaasının ardından önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Demirtaş, soruşturma savcısının siyasi saikler doğrultusunda hareket ettiğini, delil oluşturmak zorunda olduğunu hatırlattı. Demirtaş, şöyle devam etti: "Bu tanıkların hiçbiri durup dururken biz Kobanê olayları hakkında bilgi vermek istiyoruz dememişler. Tanıkların hiçbiri ilk beyanlarında Kobanê olaylarına değinmemiş. Soruşturma savcısı elinde tek somut delil olmamasına rağmen delil yaratmak istiyordu. HDP'nin tweetlerine dair AİHM Büyük Daire'den bir karar çıkıyordu, bunu biliyordu. AİHM Büyük Daire tarafından çürütüldüğü için sağlam bir delil olmayacaktı. O yüzden sağlam bir delil üretmesi gerekiyordu. Soruşturma savcısı harıl harıl tanık, itirafçı ve gizli tanık aradı. Resmen ihaleye çıkardı, ihale şartnamesi yaptı. Sıfır delille beni ve Sevgili Figen'i tutukladılar. Recep Tayyip Erdoğan, köpürmüş zaten. Biz dava açamayız, yasa dışı, hukuk dışı diyecek bir hukukçu var mı? Varsa da o görevde değil. Bizim dosyalarımızla ilgilenecek savcı yoktur.

'6 GÜN BOYUNCA YAPILAN SORGU 16 SAYFA MI TUTTU'
Tanık Kerem Gökalp '6 gün sorgum sürdü' dedi. Duruşmada söyledi bunu, tutanaklarda var. Elimizdeki tutanağa göre Şırnak TEM Şube'nin aldığı ifade 16 sayfa. 6 gün boyunca yapılan sorgu 16 sayfa mı tuttu? Sorgunun yapıldığı tarih ve saat var. Heyetiniz ve savcılığınız Kerem Gökalp'e tümüyle HDP'nin tüzel ve kurumsal kişiliğini hedef alacak sorular yönelttiniz. Üst düzey yönetici Kerem Gökalp'in, sorumlu olarak gösterebileceği tek bir örgüt militanı, kadrosu yok muydu? Beyanlara göre yok. Sizler de bunu güçlü, inandırıcı, sağlıklı bir tanık beyanı olarak değerlendirdiniz. Savcılık onun yalanı ortaya çıkmasın diye sorulara müdahale etti. Siz kime karşı mücadele ediyorsunuz? Adalet duygunuz hiç mi zedelenmedi? Beyanlarında hiçbir şey söylemedi. İsmen beni hedef göstermek, HDP'yi hedef göstermek. Biz 6 yıldır bu hücrelerde direniyoruz. İşte kumpas budur. Bize oradan 'terörle mücadele', 'devletin birliği, bütünlüğü' diye ayar vermeye çalışan savcılar içiniz rahat mı? Silahların susmasını isteyen, barış isteyen arkadaşlarımızın içi rahat değil üzgünüz? Bizi hedef alması karşılığında 93 gün tuttunuz?

'GÖKALP'İN HER ŞEYİ YALAN AMA HEYET BİLMELİ BİZ KİMSEDEN TALİMAT ALMADIK'
Kerem Gökalp beraat karşılığında Ankara'ya çağrıldı ve bu ifadeleri verdi. Muhtemelen önce söylemedi; tartıştılar, konuştular, vaatlerde bulundular ve en son Savcı Ahmet Altun beraata ikna etti ve hakkımda ifade vermesi için ikna etti. 'Savcı bana bunu bunu söyledi tutanağa geçti.' dedi. 'Bana Kobanê ile ilgili bir şeyler söyler misin? Ben de tamam dedim sonra beni Ankara'ya getirdiler.' dedi. Ben benim açıklamamı nasıl kelime kelime hatırladığını sorduğumda 'Savcı yazdı.' dedi. Bu kumpası kuranlar yeterli zekaya sahip olmadıkları için yeterince düşünemiyor. Anlattığı her şey yalan. Bunun ötesinde heyet şunu bilmeli, biz kimseden talimat almadık.

'KENDİSİ BİLE BU KADAR HIZLI TAHLİYE BEKLEMEDİĞİNİ İTİRAF ETTİ'
Yalanların teknik olarak ispatlanmasının yanı sıra diğer arkadaşlarımızla bizim tek örgütsel ilişkimiz demokratik siyaset ilişkisidir. Biz çocuk muyuz da, birileri gelip bize talimat verecek. Dağdan şu açıklamayı getirdik, diyecek. Biz bir açıklama yapamayacağız da ta Kandil mi bize gönderecek? Kerem Gökalp'in anlatımları duyumlara dayalı. Çok zeki, dikkatli ve anlaşmayı bozmamak için Ankara Emniyetindeki ifadeyi de kabul ediyor. Hukuken kendini zora sokacak bir şey yapmıyor. Beraat etmiş ama nasıl bir berat. 'Ceza verilmesine yer olmadığına' dair kararla tahliye olmuş. Bizim aleyhimize yalan tanıklık yapmış, tahliye edilmiş. Kendisi itiraf etti, 'Ben bile beklemiyordum bu kadar hızlı tahliye olacağımı' dedi.

'HUKUK ÖĞRENCİLERİ BİLE BU KADAR UCUZ KUMPAS YAPMAZ'
Bunun kumpas olduğunu imanınız gibi biliyoruz. Kumpastır, kumpas! Gözlerinizle gördünüz, yalan söylediniz. Ahmet Altun'un kumpas kurduğunu kulaklarınızla duydunuz. Halen savcı, dinlenen tanık beyanları diyor. Ne dinledin, hepimiz dinlendik, ne duydun? Tanıklar çelişkili beyanlarda bulunuyor. İki gizli bir açık üç tanık, üçü de talimatın geldiğini farklı şekilde anlatıyor. Ahmet Altun'un kumpas yaptığı o ifadelerle açığa çıktı. Her gizli tanığa başka bir şey söylemiş. O ucuz siyasetçi kafası. Biz ucuz olmadığımız için kendimizi alet etmiyoruz. Hukuk fakültesi öğrencileri bile bu kadar ucuz kumpas yapmaz. Ama siz bunların doğru olabileceğine kendinizi inandırarak bir buçuk yıldır bizi tutuklu yargılıyorsunuz.

'KANDİL BİZE TALİMAT GÖNDERMEK İÇİN OLAĞAN DIŞI YOL KULLANIYOR ÖYLE Mİ'
İmralı'da çözüm görüşmeleri var. Acil ve bağlantı mekanizma var Kandil ile Devletin de bildiği. 9 Ekim günü bir defa kullandığımız Kandil'de yarattığımız bir mekanizmaydı. Acil durumlar için ne olur olmaz iletişim kurulabilsin diye. O dönemde Kandil'e herkes gidiyordu. Aileler, gazeteciler gidiyordu. Biz gittiğimizde kuyruk vardı. Aileler çocukları dönecek diye bekliyordu. Böyle bir atmosferde Kandil bize bir talimat göndermek için üç olağan dışı yol kullanıyor öyle mi? Kandil silah bırakmaya hazırlanıyordu. Kandil'in de Kobanê'deki yaklaşımı, durumun sağduyuyla çözülmesiydi. İmralı'nın da hükümetin de çabası buydu. Bunu yönetim toplantılarında arkadaşlarımıza sunduk. Kandil'i, hükümeti uyarıyorduk. Abdullah Öcalan uyarıyordu. Şiddet, ölüm kimsenin aklından geçmiyordu. Ahlaken, vicdanen de bizim çağrımızın sonucunda tek bir insanın burnunun kanayacağını bilsek asla çağrı yapmazdık. Bu bizim için ahlaksızlık olurdu. Bir insanın yaralanacağını, kafasının taşla yaralanacağını bilseydik çağrı yapmazdık. Kimsenin aklında böyle bir ihtimal yoktu. O dönemde biz siyaseten AKP'yi protesto etsek ya da insanları protestoya çağırırsak, süreci sekteye uğratır mı tartışması yaptık. İnsanlar ölecek mi diye bir tartışma yoktu. Biz o çağrıyı yaptığımızda da ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, içişleri bakanı ve MİT müsteşarından, muhalefet liderlerinden bizim çağrımıza dair tek beyan yok.

'MECLİS'TE EYLEMLERİ PROVOKE EDENLERİN ARAŞTIRILMASINI İSTEDİK'
Kimse 'HDP'nin çağrısıyla galeyana gelmeyin' demiyor. Çünkü bu çağrının bu anlama gelmediğinin herkes farkında. Elimizde istihbarat var, bunlar provoke edilebilir, deselerdi biz çağrımızı geri çekerdik. Ama öyle bir uyarı yok. Kimse bilmiyor. Anlık provokasyonlar yaratıldı. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Hükümetin elinde böyle bir istihbarat yok. Kendi polisini, jandarmasını, valisini uyarmıyor. Kimse bilmiyor. Ortaya çıkan spontane durum. O demokratik eylemleri provoke edenler oldu. Kimlerdi bilmiyoruz, soruşturulmadı. Meclis'te araştırılmasını istedik. PKK'nin de bu konuda girişimleri olmadığını biliyorduk, onlar da Çözüm Sürecinin sekteye uğramamasını istiyordu. Açıklamalarınıza, eylemlerinize dikkat edin diyorduk tarafların hepsine. Öyle bir atmosferde 6-8 Ekim olayları oldu.

'BİR PROVOKASYON OLDUĞUNUN FARKINDAYIZ'
Abdullah Öcalan'dan 9 Ekim'de not getirilmesi, İçişleri Bakanı ve MİT'in önerisiydi. Efkan Ala'nın kendisi başka bir şey olduğunu söylüyordu. Bana ileten onlardı. Ben 7'sinde şiddetin durması çağrısı yapmışım. Ne olduğunu İçişleri Bakanı bilmiyor. 6-9 Ekim deniyor ama değil. Olaylar, 7 Ekim öğleden sonra başladı, 9 Ekim akşamı bitti. 9 Ekim'de Abdullah Öcalan'dan gelen mektubu okuduk. Biz tabloyu öğrendiğimizde İçişleri Bakanı, Başbakan hakim değildi. 37 kişinin katledildiğini Bakan bilmiyordu. Oradan Hüda Par'a saldırı, Hüda Par'dan HDP'ye, AKP'ye saldırı vardı. Bir provokasyon olduğunun farkındayız. Herkes ile temasa geçmeye çalışıyoruz. Polis müdahale etmiyor. Van'da polis panzeri, yanan araçları araçların üzerine atıyordu.

'ÖLEN İNSANLARIN İLK 7-8 KİŞİSİ HDP'LİDİR'
Sonradan ortaya çıktı devlet içinde başka bir yapı var. İstihbarat örgütleri sızmış. İnsanların Kobanê hassasiyetini kullanarak bir HDP'li, bir Hüdapar'lı, bir polis ile savaş çıkarma provokesi yapılmaya çalışıldı. Cumhurbaşkanı 7 Ekim'de tahrik ediyor. 6 Ekim'de gösteri yapılmış, bitmiş. Tayyip Erdoğan 'Kobanê düştü, düşecek' diyene kadar hiçbir eylem yok. Erdoğan onu söyleyince herkes panikliyor. İlk öldürme eylemi Varto'da Murat Paksur, polis kurşunuyla öldürülen ilk kişi. Muş Varto'da yaşanıyor bu. Provokasyon nasıl başladı hala bilinmiyor. 'Demirtaş çağrı yaptı, Yasin Börü katledildi' diyorlar ya, olay öyle değil anlattığım şekildedir. Ölen insanlardan ilk 7-8 kişi HDP'li. Sonra Hüda Par'dan insanlar ölüyor. Az önce Kandil'de telefonla acil durumlarda ulaşabiliyorduk dedim ya ilk defa Kobanî eylemi sırasında bu mekanizmayı kullandım. Efkan Ala hiçbir eylemi PKK'ye bağlamıyordu ama ne olduysa ölen polislerle ilgili 'PKK ateşkesi bozdu' dedi. Bunun üzerine biz ilk defa mekanizmayı kullanarak Kandil ile iletişime geçtik. Kandil de polisleri öldürmediğini söyledi."

'BAHTİYAR ÇOLAKTAN ÇÖZÜM İSTEDİM REDDETTİNİZ'
30 Eylül 2014'te Kobanê dönüşü Suruç'ta yaptığı açıklamayı okuyan Demirtaş, "En üst düzey askeri komutan bize sınıra kadar eşlik etti ve Kobanê'den döndükten sonra da bizi aldı ve açıklama yapmamız için bize yer gösterdi. Ancak gizli tanık MAHİR'e göre 'Örgüt talimatı doğrultusunda açıklamayı yapmışım'. Siz kendiniz dinlediniz. Elinizi vicdanınıza koyun. Siz bir buçuk yıldır binlerce yaralama, ölüm, yağmadan bizi yargılıyorsunuz. İlk duruşmalarda Bahtiyar Çolak'tan yaptığım açıklamanın tüm çözümünü istedim, reddettiniz. O da kumpasın bir parçası olabilir" dedi. 

Kerem Gökalp'in "Birileri bana sosyal medyadan bana itirafçı diyor. Ben itirafçı değilim" dediğini hatırlatan Demirtaş, şu ifadelerle devam etti: "Gücenmiş kendisine itirafçı denmesine. 'Ahmet Altun bana bunu yazdırdı' dedi Kerem Gökalp. Pazarlık budur. Partinin eş genel başkanına talimat getirdi' dedi. O kadar utanıyordu ki ismimi bile söyleyemiyordu. Pazarlık karşısında serbest bırakılan bir tanık var karşımızda. AİHM Fikret Karahan kararı var. Etkin pişmanlıktan faydalananlara dair AİHM 'Tanık beyanına güven duyulamaz.' diyor. Menfaat olduğu çok açık ve AİHM menfaat karşılığında yapılan tanıklığa güvenilemeyeceğini söylüyor. Tanık ifadesinin hemen ardından tahliye ediliyor, hem de 'ceza verilmesine yer olmadığına' dönük bir karar veriliyor."

Aranın ardından tutuklu siyasetçi kadınlar tutulduğu nezarette "Diren ha Diyarbekir diren. Direnmektir sana can veren" parçasını seslendirdi. Tutsak siyasetçi kadınların duruşma başlayana kadar seslendirdikleri ezgiler, salondan duyuldu.

ATA: BU DAVADAN BERAAT EDECEĞİM
Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad -TJA) aktivisti Ayla Akat Ata söz aldı. Rahatsız olduğunu, Covid-19 testi yaptığını o nedenle söz hakkı alarak salondan ayrılacağını belirten Akat, tanık beyanlarına ilişkin konuştu. Akat, "Keşke bizler de SEGBİS salonunda hazır olduğumuzda tanık beyanını almaya başlasaydınız. Biz istediğimizde SEGBİS'e alınmıyoruz. Bir eleştiride bulunmak istiyorum tanık beyanına dair heyete. Tanık Kerem Gökalp dinlenirken siz ve Savcı Bey pür dikkat dinlediniz. Tanığın anlattıklarına 'Bunun dosyayla ne alakası var' demediniz. Ama bizim savunmalarımıza bu yönlü hep müdahale ediyorsunuz. 'Terörizmin finansı' demiştiniz. Bana daha önce propagandadan Siirt Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davadan 'örgütün finansından' ceza verildi. Hakkımda 'terörün finansından' açılan bir dava yok, propagandadan açılan bir dava vardı ama propagandadan ceza veremediler diye 'örgütün finansından' ceza verdiler. Bu da bir kumpastır. Çok açık söylemeliyim ki bu davadan da beraat edeceğim" diye belirtti.

'DEMİRTAŞ SÜRECE DAİR AYNA TUTTU'
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 6-8 Ekim'deki sürece dair ayna tuttuğunu hatırlatarak, "Yeter ki görmek isteyin her şey çok açık" diyen Akat tanık ifadelerine dikkat çekti. 12 Şubat 2021'de AYM'de yapılan bir başvuruya dair Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Komisyonu tarafından verilen cevabı okuyan Akat, "Yürütmenin '6-8 Ekim'deki tweet ile yaşanan olayların, HDP ve PKK'nin açıklamasının şiddet olaylarını tetiklediği söylenmelidir' diyor. Açık açık yargıya 'söylenmelidir' talimatı veriyor. Orada da AYM sağolsun 'söylenebilir' demiş. Ama yürütme organının fezlekesi noktası, virgülüne iddianameye alınmış. Bunlar kayıtlı şeyler. 'Söyle' demiş. Yüksekdağ kararında da aynı şeyi tekrar etmişler ve AYM 'söylenebilir' demiş" diyerek, rahatsızlığı nedeniyle duruşma salonundan ayrıldı.

DEMİRTAŞ, TANIK GÖKALP'İN YALANINI ORTAYA ÇIKARDI
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunmasına kaldığı yerden devam etti. Kamuran Yüksek siyasetçi arkadaşımız, ben Kobanê'ye heyet halinde giderken yanımdaydı" diyerek, Yüksek'in de yanlarında olduğuna dair o güne ait fotoğraf karesini gösterdi. Demirtaş, "Tanık Kerem Gökalp'in Kamuran Yüksek'i tanımadığını söylemesi yalan olduğunun göstergesidir" dedi. Demirtaş, Yüksek'in yaptığı açıklamalara dair fotoğrafları göstererek, "Bunun gibi yüzlerce fotoğraf, kamuoyuna yansıyan açıklamaları var. Kamuran Yüksek örgütten talimat getiren kişi değil, uzun yıllar siyasette bulunan bir siyasetçiydi" ifadelerini kullandı.

'ÖNYARGILARINIZI BİR KENARA BIRAKARAK DİNLEYİN'
Savcının iddianameye bir tek cümleyi cımbızlayarak kendisi ve arkadaşlarını suçladığını belirten Demirtaş, "Ama hem benim hem de sonrasında partili arkadaşlarımızın, politikamızın nasıl tutarlı olduğunu kayda geçmek istiyorum. Hukuken, ahlaken, vicdanen dinleyin. HDP adına açıklamalarını varsa ön yargılarınızı bir kenara bırakın ya da vicdanen dinleyin. HDP'nin yaptığı açıklamaların örgüt talimatı ile yapılıp, yapılmadığı en azından bu aşamada önemlidir" diye konuştu.

'AÇIKLAMALARDA ŞİDDETİN İMASI YOK'
Kobanê'den döndükten sonra dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşme yaptığını kaydeden Demirtaş, çıkışta yaptığı açıklamayı okudu. Dönemin Başbakanı Davutoğlu ile yaptığımız görüşmenin olumlu olduğunu ifade eden Demirtaş, "Kobanê'de yaşananlardan olayı, bölgede Ortadoğu'da bir gerilim oluşmuştu. Olumlu adımlar atıldığını belirten açıklamalarla ayrıldım. Tanığın söylediği gibi, ne Kobanê ne de Başbakan ile yaptığım görüşme sonrası açıklamalarda şiddetin iması yok. Çözüm sürecini kurtarma, gerilimi düşürme yönlü yaptığım açıklamalardır. Partimizin politikasına dair açıklamalardır" dedi.

DEMİRTAŞ YAPTIĞI AÇIKLAMALARI TEK TEK OKUDU
Demirtaş, barışa dair, silahların durdurulmasına dair parti politikaları ışığında yaptığı açıklamaları da okudu. Demirtaş, 12 Mayıs 2013'te Hürriyet, 11 Nisan 2014'te CNN Türk, 11 Nisan 2014'te CNN Türk, 7 Ekim 2014'te İMC, 9 Ekim 2014'te Sözcü gazetesi, 14 Temmuz 2015'te İHA, 14 Temmuz 2015'te Haber Türk, 22 Temmuz 2015 Haberler.com, 9 Temmuz 2015, 1 Ağustos 2015'te Haberler.com, 2 Ağustos 2015 Genel Merkez önünde El Cezire, 4 Ağustos 2015 DİHA'da yer alan "Savaşa karşı barış hamlesiyle sahaya ineceğiz", 8 Ağustos 2015 Haber Türk, 8 Ağustos 2015 Anadolu Ajansı, 9 Ağustos 2015 Bakırköy mitinginde yaptığı açıklamaları Cumhuriyet gazetesi, 12 Ağustos 2015 DTK kongresi konuşması Haberler.com, 13 Ağustos 2015 Hürriyet, 11 Eylül 2015 Milliyet, 2 Ekim 2015 Haber Türk, 8 Ekim 2015 Cumhuriyet, 9 Ekim 2015 Hürriyet, 7 Ocak 2016 Birgün, 15 Ocak 2016 Hürriyet, 29 Şubat 2016 Demokrat Haber, 14 Mart 2016 BBC, 20 Nisan 2016 Cumhuriyet, 26 Nisan 2016 Milliyet, 19 Mayıs 2016 İMC Tv, 30 Mayıs 2016 Cumhuriyet gazetesi, 5 Haziran 2016 Milliyet, 7 Haziran 2016 Azadi Tv, 17 Haziran Deutsche Welle (DW) Türkçe, 23 Haziran Evrensel gazetesi, 13 Ağustos 2016 Evrensel gazetesi, 9 Ekim 2016 Bianet'te yayımlanan açıklamalarını okudu. Demirtaş daha sonrasında HDP sitesinden ve Meclis Grup Toplantısı'nda barışa dair çağrıları okudu.

Duruşmada 5 Nisan'da tanık Kerem Gökalp'i pür dikkat dinleyen savcı ve mahkeme heyetinde yer alan iki üye Demirtaş'ın açıklamaları sırasında bilgisayarlarıyla ilgilendi.

'SÖZÜM CIMBIZLANARAK ALINDI'
Demirtaş, yaptığı açıklamalardaki "Hep birlikte direnirsek sesimizi duyurabiliriz" cümlesinin fezlekelerde "Hendek, barikatlarda direnirsek ( … )" şeklinde cımbızlandığını söyledi.

'BOYUN EĞMEDİK, DURUŞUMUZDAN TAVİZ VERMİYORUZ'
Demirtaş, barışa, silahların susmasına dair yaptığı açıklamaları okumasının ardından, şöyle devam etti: "14 yıl boyunca dağda silahla dolaşmış bir kişi, pişman olmuş gelmiş normal hayatına devam etmek istemiş savcı da bunu kabul etmiş. Eyvallah fakat 93 gün cezaevinde yatmış. Biz ise hala ithamlarla yargılanıyoruz. Savcı Ahmet Altun bizi Kobanê olaylarının azmettiricisi olarak yargılıyor. Ama boyun eğmiyor, duruşumuzdan taviz vermiyoruz. Çünkü ilkeliyiz, ahlaklıyız. Bu HDP heyeti barış için silahların susması için çalıştı. Bugün ise tutuklu. Mahkeme heyetiniz siyasi çıkar ilişkisine alet olmaktan imtina etmelidir.

'ÖCALAN BARIŞ İÇİN UĞRAŞTI'
Tanık Kerem Gökalp'in de ben ve Kamuran Yüksek hakkında söylediklerinin açıkça yalan olduğunu görmeniz gerekir. Bugün hala dışarı da 'HDP hiçbir şey yapmadı, barış için bir şey yapmadı' dediler. Çok şey yaptık. Savaş kararı alınmıştı ve biz bir şey yapamadık, durduramadık. Biz çözüm sürecinde Kandil'de, İmralı'da, Ankara'da çözüm iradesini gördük. İnsanlar, askerler, dağdakiler çatışma istemiyor ama isteyenler vardı. Biz ilkeli ve ahlaklıyız, demokratik siyasetten yanayız. Bugüne kadar partimizin yürüttüğü politikalar budur, 'İmralı'da tecrit kalksın' demek budur. HDP, 'İmralı ile görüşülürse silahlar susar' demesi de bundandır. Ben 8 defa, heyetimiz 30 küsur defa İmralı'ya gitti. Biz HDP olarak Abdullah Öcalan'ın samimiyetini gördük. Abdullah Öcalan barış için uğraştı, samimi olduğunu devlet de hükümet de gördü. Hatta çok iyi hatırlıyorum 'Hayattayken bu işi nihayete erdirmek istiyorum, bunun için herkes elinden geleni yapsın' diyen bir kişi gördüm ben İmralı'da.

'ŞİDDET OLAYLARININ YANINDA OLMADIK'
Biz bu ülkede barış, eşitlik, huzur içinde yaşayacaksak; ben orada oturan polisi nasıl düşman olarak görebilirim? Ama 'Dağdakiler teröristtir, onlar benim düşmanımdır' diyenleri de nasıl normal görürüm? Bugüne kadar hangi devlet yetkilisi asker, polis cenazelerinde bizim yaptığımız açıklamaları yapabiliyorlar? Aksine 'Son kişi kalana kadar savaşacağız' diyorlar. Biz şimdiye kadar şiddet olaylarının yanında olmadık."

Demirtaş'ın konuşmasının ardından avukat Metin Kaya söz alarak, failler tespit edilmeden siyasetçilerin azmettirilme ile suçlanmasının hukuka aykırı olduğunu belirtti. Kaya, "Şüpheden sanık yararlanır" diyerek, tutuklu siyasetçilerin tahliyesini talep etti.

TANIK GÖKALP'E DAİR TUTANAKLAR İSTENDİ
Sonrasında söz alan avukat Kenan Maçoğlu, tanık Kerem Gökalp'in denetimli serbestlik ile ilgili ilk kararını ve Sincan 2 Nolu F Tipi Hapishanesi'nden gönderildiğine dair tutanağın müzekkere yazılarak, dosyaya kazandırılmasını istedi.

SİBEL AKDENİZ'İN KAYSERİ'YE GÖNDERİLMESİ TALEP EDİLDİ
Avukat Maviş Aydın ise, davada tutuksuz yargılanan ancak başka bir dosyadan hükmü kesinleşen Sibel Akdeniz'in, Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Hapishanesi'nden Sincan'a mahkeme için geldiğini ancak cezasının onanmasının ardından yattığı sürenin mahsup edilmesi halinde tahliye olacağını, işlemlerin hızlandırılması için Kayseri Bünyan Hapishanesi'ne hızlı bir şekilde gönderilmesi yönünde ara karar kurulmasını talep etti.

AYM'DEN POLİS ŞİDDETİ KARARI
Söz alan siyasetçi Alp Altınörs, polisin gaz fişeği sonucunda yaşamını yitiren çocuk ile ilgili gelen önemli bir AYM kararı olduğunu belirtti. Urfa Viranşehir'de polisin gaz bombası atması sonucu yaşamını yitiren çocuğun babası Kadir Kudun'un AYM'ye başvuruda bulunduğunu hatırlatan Altınörs, "8 Ekim 2014 olayına dair bu kararda yaşamını yitiren bu çocuğa dair AYM devletin yaşam hakkını ihlal ettiğini kabul etti. Bu kişi maktul kısmına yazılsaydı bu kişi hakkında da bizim için bir ağırlaştırılmış müebbet isteyecektiniz. Kadir Kudun'un kızının soruşturulmasının etkin yapılmadığı, devletin yaşam hakkını ihlal ettiğine AYM hükmetti" ifadelerini kullandı.

'COŞKULU, KİTLESEL 1 MAYIS OLSUN'
Coşkulu, kitlesel bir 1 Mayıs geçmesi temennisinde bulunan Altınörs, emekçilerin 1 Mayıs'ını kutladı. Tutukluluklarının 550'inci günü aştığını ve bunun sadece bir tweet gerekçesiyle yapıldığını aktaran Altınörs, "Ortada tweet atan birileri var ve bu da bir protesto çağrısından ibaret. İddianameyi reddetmeniz gerekirdi. 4 Ocak'ta AİHM Büyük Daire size gönderilse de siz 3 gün sonra iddianameyi kabul ettiniz. Savcılık, Sulh Ceza Hakimliği'nde sorulmayan gizli tanık Mahir ve açık tanık Kerem Gökalp'i tutukluluk gerekçesi yaptınız" dedi.

'BİRİ MYK'YI SUÇLUYOR BİRİ AKLIYOR'
Altınörs, tutukluluk gerekçelerinin kalmadığını dile getirerek, "DAİŞ'e karşı sosyal medya çağrısı yaptığımız için yargılanıyoruz. Neredeyse 'DAİŞ'e neden sessiz kalmadınız' diye yargılayacaksınız bizi. Bu dava ile ilgili çalışan komiteler var. ABC123 birdenbire geldi. Savcı yok, avukatlar yok, usulsüz bir şekilde dinlendi. İddia makamı yerine koyduğunuz için alelacele dinlediniz. O tanığın da beyanları duyumlarına göredir. Rivayet, dedikodu ve magazin yani… Biz magazinden yatıyoruz. ABC123'ün anlatımları Mahir'in anlatımlarını çürütüyor. ABC123'ün ifadelerine göre HDP MYK'nin çağrıdan haberi yok. Mahir MYK'ye suç yüklüyor, ABC123 MYK'nın haberi olmadığını söylüyor. Bu kadar çelişki ancak yalanla olur. Bunlar kumpası açıkça ortaya çıkarıyor" şeklinde konuştu.

'ÇETE ÜYESİ OLDUĞU İÇİN Mİ ATANDI?'
HSK tarafından görevden alınan önceki mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak'ın üyesi olduğu "Atadedeler örgütüne" dair de ifadelerde bulunan Altınörs, "Bu yapılanma Gülen Cemaati'yle özdeşleştirilmektedir. Ancak bu sadece bir ayağıdır. FETÖ tasfiyeleri ardından Süleymancılar, Hak Yol gibi oluşumlar devlet kurumlarına yerleştirilmiştir. Bunlar sızmamış, devletin kapıları açılmıştır. Atadedeler örgütünün 2020 yılında kurulduğunu, soruşturmanın da 2020 yılında başlatıldığı ortaya çıktı. Bahtiyar Çolak, sarayın talimatlarına dirençsiz olacağı için mi yoksa Atadedeler çetesinin üyesi olduğu için mi atandı?" diye sordu.

'BİZE KUMPAS KURARAK, SİYASET DİZAYN EDİLDİ'
Partilerine kumpas kurularak, Türkiye siyasetinin dizayn edilmeye çalışıldığını söyleyen Altınörs, "Kumpas davasının sözde dayanakları son bulurken, AİHM kararlarını esas alarak, haksız ve hukuksuz olarak çaldığınız özgürlüğümüzü iade edin. Yetsin artık bu zulüm" dedi.

ISRARLI 'MYK'YA KİM KATILDI? SORUSU
Mahkeme başkanı "6 Ekim 2014'de MYK oldu mu? Üye salt çoğunluğu sağlandı mı?" sorularını sordu.

Altınörs, MYK toplantısına katıldığını, toplantıda Eş Genel Başkanlarının bulunduğunu hatırladığını belirterek, bu sorunun ısrarla sorulmasını eleştirdi. Altınörs, "Ahmet Altun partili savcı bunu çıkarması gerekirdi. Kimse size tek tek saymaz. Yasal bir partinin yasal kuruludur. Ben MYK'ya katılmayacak isem niye üye olayım? MYK üyesi, toplantıya katıldığından dolayı suçlanamaz. MYK'mıza başka kimse giremez. MYK üyesi olmayan giremez. Siz HDP'yi ne zannediyorsunuz? Biz MYK'ye seçilmek için Parti Meclisi'ne (PM) delege oylarıyla seçildik. Parti Meclisi'nde oylama yapıldı, MYK'ye seçildik. PM'nin MYK üyelerini görevden alma yetkisi vardır. Orada benim tanımadığım biri gelip oturduğunda sormaz mıyız, sanıyorsunuz? Nasıl bu kurgulara inanıyorsunuz. Gizli kapaklı organizasyondan söz etmiyoruz. Barajı HDP'ye aştıran o dönemin MYK'sıdır. Nerden bileyim hangi MYK'ye kim katıldı? Hatırlamak zorunda değilim. Hala 15 günde bir MYK toplantısı oluyor. Ben MYK üyesi olduğumdan zaruri sorun olmadığında katıldım" ifadelerini kullandı.

'BİR TWEETİ HİÇ KİMSE KARAR DEFTERİNE YAZMAZ'
"Yani hepsini hatırlamıyorsanız da şu katıldı diyebilirsiniz" diyen mahkeme başkanına Altınörs, şöyle karşılık verdi: "Parti sözcüsü, Genel Merkez yoktu. O dönemde örgütsüz bir HDP'ydi. Genel Merkezi doğru dürüst tutulmamış. Eğitim-Sen'i tuttuk. Bir tane sosyal medya paylaşımı için hiçbir parti karar defterine yazmaz. Kurucu konferansları, gelir-giderler yazılır."

"Taşra teşkilatlarına gönderilecek kararlar yazılır mı" diyen mahkeme heyet üyesine de Altınörs, "O dönemde Hazine yardımı da yoktu. Öyle her yaptığınız MYK karar defterine yazılmaz. Toplantı halinde MYK var. Karar defteri geldi" dedi.

'1 KASIM'DA DÜNYA KOBANÊ İÇİN ÇAĞRI YAPTIK'
Mahkeme başkanının, "6 Ekim 2014'te yayınlanan mesajı kim hazırladı? O cümleler, kelimeler kime aittir" şeklindeki sorulara da Altınörs, şöyle yanıt verdi: "Bunlar ABC123'ün yalanlarıdır. Protesto çağrısı bunda ne var? Bu kadar üzerinde tepindiğiniz ne var? Parti Meclisi'nin aldığı kararlar doğrultusunda toplantı yapıyoruz. Binlerce olayın akışında küçük bir damladır. Tersten bizde kendimize büyük bir şey atfetmiyoruz. O dönemde EMEP, SYKP, ESP, Komünist Partisi, CHP Gençlik Kolları birçok kurum ve kuruluş çağrı yaptı. HDP çağrı yaptı diye de ne bir cam kırıldı ne de bir şey oldu. Sessizce protesto yapıldı ve herkes dağıldı.

'SOKAĞI ÖCÜ OLARAK GÖRÜYORSUNUZ'
Twitter tarihinde böyle bir tweet yoktur. Kitle imha silahı gibi bir tweet. Soma'da Maden cinayetinde sokağa çıkalım, tepkimizi gösterelim, demiştir. Enflasyon, 1 Mayıs, Newroz, 8 Mart'a sokağa çağırmıştır. Sokağı öyle bir öcü gibi görüyorsunuz ki sokağa çıkıldı mı bir şey olacak. 1 Kasım Dünya Kobanê Günü'ne de çağrı yapmıştır. Orada Eşbaşkanların çağrısı vardır. 1 milyon kişi sokağa çıktı. Bir kişinin burnu kanamadı. Hükümet Kobanê'ye koridoru açtı, iki çözüm süreci vardı; güvenlik güçleri bir gerçek görevini yaptı. 6-8 Ekim'de başka bir plan devreye konuldu ve bu da devletin içinde olan paralel devlet elleriydi. Heyetin İçişleri Bakanı ile yaptığı mesai var ama siz bunları dosyaya almıyorsunuz."

'BU DAVANIN DERDİ HDP'Yİ KAPATALIM'
"Yarın bir gün hükümeti de yargılayacaksınız herhalde" diyen Altınörs, Türkiye'nin Peşmerge'ye Kobanê'ye gidiş yolunu açtığını hatırlattı. Altınörs, "İncirliği ABD'ye açmadı mı? Madem ortada hiçbir şey yok, soykırım tehdidi yok, hükümet, dünya niye bu adımları attı. Uluslararası koalisyon niye oluştu? Koca bir iddianame yazılmış 'iki terör örgütünün çatışması' diyor.  Bizim derdimiz, tasamız soykırım tehdidi altındaki halka yardımcı olmaktı. Uluslararası topluma daha çok çağrılar yapılabilirdi IŞİD saldırılarını engellemek için. IŞİD saldırıları hiç olmamış gibi davranıyorsunuz. PKK zaten o dönemde Türkiye ile çözüm görüşmeleri yapıyor, çözüm tartışmaları yürütüyordu, neden bir ayaklanma çıkarmak istesin? Bu davanın derdi HDP'yi kapatalım, yok edelim" şeklinde konuştu.

'TÜRKİYE'NİN GÜVENLİĞİ İÇİN DE ÇAĞRI YAPTIK'
"Kobanê'de durdurulmasaydı, DAİŞ Urfa'yı da, Antep'i istemeyecek miydi?" diyen Altınörs, "Biz o tweti atarak Türkiye halklarının da IŞİD tehlikesinden korumaya çalıştık. IŞİD Antep'te orada, burada çoluk çocuk katletmediler mi? Biz Türkiye'nin güvenliği için de çabaladık. Neredeyse Antep'te Urfa'da emirlik ilan edecek bir hale gelmişlerdi. Bu vahşeti durdurmak adına bir sosyal medya paylaşımı var. MYK toplantısı olmasaydı yine o açıklama yapılacaktı. Ani gelişmeler sırasında açıklamalar yapılır. 6 Ekim'de toplantı olmasaydı o tweeti biz yine atacaktık. Amaç orada ses vermektir. 100-200 kişi sokağa çıkıp protesto etmekti amaç. Ne ilk ne de son sokağa çıkma çağrımızdı. Bir acil durum çağrısıydı. Demokratik acil durum çağrısı. MYK düzenli olarak toplanır, rutin olarak toplanır ve her bir MYK üyesi de bu toplantılara katılır. PM, 2 ayda bir MYK 15 günde bir toplanır. Parti tüzüğünü okursanız görürsünüz. Üzerinden 8 yıl geçmiş siz hala o tweet tutturmuşsunuz. Ben beraat edeceğime inanıyorum ama hapiste yatıyoruz, beraat kararı alsak ne olur. Devlet bir gün gelecek 'Pardon' deyip bizi bırakacak ama biz yatmış olacağız. Yetsin artık bu zulüm, bu gaddarca tasavvur son bulsun" ifadelerini kullandı.

ÜRKÜT: TAHLİYE KARŞILIĞINDA HDP ÜZERİNE BEYAN VERİLMİŞ
Duruşma verilen on dakikalık aranın ardından tutuklu HDP Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Ali Ürküt'ün tutukluluğa dair beyanlarıyla sürdürdü. Duruşma da 4 ve 5 Nisan tarihinde dinlenen tanıkların beyanlarının duyumlardan oluştuğunu belirten Ürküt, "Arkadaşlarımız ifade vermeden tanık dinlenmesi zaten hukuksuzdur. Bellidir tahliye karşılığında HDP üzerinden ifade vermiş. Hikaye anlattı. Kendi özgürlüğü için başkalarına iftira atmayı, yorum yapıyor. 14 yıl örgütte kalmış, eline silah almamış orada akademik çalışma yapmış. Mahkeme periyodu büyük bir zulüm, tutukluluk tam bir işkenceye, peşin cezalandırmaya dönüştü" dedi.

'MAHKEME PERİYOTLARI İŞKENCEYE DÖNDÜ'
Mahkeme periyotlarının cezaevinde kalmalarına rağmen işkenceye dönüştüğünü, olağanüstü bir şekilde yürütülmeye çalışıldığını söyleyen Ürküt, "Hastaneye gitmeyelim mi? Hastaneye gittiğimiz zaman vay efendim duruşmaya geliyor. Son Kaşıkçı meselesi de Türkiye'deki hukuk açısından tuz, biber oldu. Arabistan'la karşılıklı menfaatler açısından Türkiye'den gönderildi. Vatandaşın yüzde 67'si yargıya güvenmiyor" diye konuştu.

'HAYALİ SENARYO BAHTİYAR ÇOLAK'A KABUL ETTİRİLDİ'
1991 yılında Kulp'ta güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 7 kişinin öldüğü davanın 30 yıl devam ettiğini aktaran Ürküt, "Bu işin merkezinde siyaset var. Çözüm süreci vardı. Silahlar susmuş, insanlar hayatını kaybetmiyordu. Siyasi iktidar barış meselesinin kendisi için fayda getirmediğini görünce yeni ittifaklar kurdu. İlk etapta dokunulmazlıkların kaldırılması, eşbaşkanların tutuklanmasıyla sürdü. Sonrasında 6-8 Ekim'e dair 6 yıl sonra dava açıldı. Bir senaryo çizildi, savcı görevlendirildi. Delil aranmaya başlandı, iddianame derken; bu çocukların dahi inanmadığı senaryonun mahkemeye sevk edilmesiydi. Özel savcı İzmir'den geri getiriliyor. Bir 22. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti var. O dönem Bahtiyar Çolak hakkında bir soruşturma var ama buna rağmen en hukuksuz, hayali senaryo ile hazırlanan iddianame önüne konuluyor. Bahtiyar Çolak'ın durumu biliniyor, hakkında soruşturma var. Herhalde şöyle oluyor; Birilerine bir takım işler yapmak için ya ödüllendirme ya da tehdit uygulanıyor. Bu senaryo sahiplerinin işine yaramadı. Bu baskı, demokratik siyaseti tasfiye operasyonları olmasaydı iktidar bugün bu hale gelmezdi" ifadelerini kullandı.

'İŞKENCEYE SON VERİN'
Ürküt, HDP'nin MYK toplantılarına MYK üyesi olmayan kimsenin katılamayacağının altını çizdi. Seçilmiş organların kendi görev ve sorumlulukları olduğunu dile getiren Ürküt, "Ortada fail yok ama bizi azmettirme ile suçluyorsunuz. Faille azmettiricinin birlikte yargılanması gerekir ama böyle birşey yok. Sizde belli ki baskı altındasınız. Sizde bunun altından kalkamazsınız. Tanıklarında birşey söylediği yok. Hayali şeylerle burada tutuluyoruz. Delil karartma diye birşey yok. Delil yok neyi karartacağım. Kaçma şüphesi hukuki değil. Bir yıldan fazladır hukuksuz bir şekilde tutukluyuz, bu işkenceye son verin" şeklinde konuştu.

Duruşma yarın saat 10.00'da Sincan Hapishanesi'nde devam edilecek.