GÜNCEL
Cumartesi Meydanı'nda 23 yıl
23 yıl oldu. O meydan nelere tanıklık etti! Cemil Kırbayır'ın annesi Berfo Ana'nın "Cemil'imin kemiklerini verin bana" çığlığına örneğin. Ve şimdi anneler, babalar bir bir hayata veda ediyor.
Cumartesi Meydanı'na anneler artık kayıplarının fotoğrafları ve karanfillerin yanı sıra bir de küçük katlanabilir tabureler ile gidiyorlar. Sebebi belli. Çok uzun zaman oldu, çeyrek asra iki yıl kaldı. O bedenler yeterince yaş aldı ve hem kaybedilenlerin acısını hem de hayatın yükünü taşımakta zorlanıyor artık. 1995 yılının Mayıs ayıydı. "Sağ aldınız, sağ istiyoruz" sloganıyla haftalarca süren siyasi kampanyanın sonunda ailesi, yoldaşları ve insan hakları savunucuları, Hasan Ocak'ın cansız bedenini bulmuş ve O'nu 19 Mayıs günü, binlerce kişinin katıldığı bir törenle Gazi Mezarlığı'nda sonsuzluğa uğurlamıştı. Ancak gözaltında kayıplara karşı verilen mücadele sona ermemiş, 27 Mayıs günü Galatasaray'da başlayan oturma eylemi ile başka bir biçime bürünmüştü.
23 yıl oldu. O meydan nelere tanıklık etti! Cemil Kırbayır'ın annesi Berfo Ana'nın "Cemil'imin kemiklerini verin bana" çığlığına örneğin. Ve şimdi anneler, babalar bir bir hayata veda ediyor. 33 yıl oğlunu arayan Berfo Ana, 2013 yılının 21 Şubat'ında aramızdan ayrıldı. Dargeçit kayıplarından Seyhan Doğan'ın annesi Hediye Doğan da geçen yıl 19 Mayıs'ta yaşamını yitirdi. Torunuyla birlikte meydanı mesken tutanlardandı. Hayrettin Eren'in annesi Elmas Eren artık sağlık sorunları nedeniyle Cumartesi Meydanı'na gelemiyor. Çocukları ile gönderdiği mesajlarla, "Oraya gelemezsem de kalbimle sizin yanınızdayım" diyor.
Emine Ocak'ın 19 Mayıs günü oğlu Hasan'ın mezarı başında çekilen fotoğrafı tarihe düşülen bir not oldu. Baba Ocak, erken ayrıldı bu dünyadan. Bir misyonu taşıma sorumluluğu Emine Ana'nın omuzlarındaydı. Emine Ana, oğluna ve anılarına bağlı kaldı, acısını dirence dönüştürdü ve dimdik duruşuyla hepimize cesaret verdi.
Analar, babalar, bir bir meydandan ayrılmaya başlarken, eşler, sevgililer yaşlandı. Hanım Tosun'u, Cumartesi Meydanı'nda ilk gördüğümde ben üniversitede öğrenciydim, o da saçlarına henüz akların düşmediği bir kadındı. Besna o günlerde küçük bir kız çocuğuydu. Cumartesi Meydanı'nda büyüdü, devletin kaybetme politikasının babasız bıraktığı tüm çocuklar gibi.
Ancak aradan geçen 23 yıla karşı kararlılıklarından hiçbir şey eksilmedi. Kimi zaman suskunlukları ile kimi zaman karanfilleri, kimi zaman sımsıkı sarıldıkları fotoğrafları ile sadece devletten hesap sormuyorlar bu topluma da kayıplar gerçeğini hatırlatıyorlar. Devlete "Kayıplarımızla, kemiklerimizle yüzleşeceksiniz" derken, topluma da "Unutmayın" diye sesleniyorlar.
Diğer iktidarlar gibi AKP/Saray diktatörlüğü de kayıpları unutturmak istiyor; tıpkı Roboskî'de Türk savaş uçakları ile katledilen insanları ya da Cizre bodrumlarında yakılarak katledilen insanları unutturmak istediği gibi.
Berfo Kırbayır, 2010'da başbakanlığı döneminde Erdoğan'ın buluştuğu Cumartesi Anneleri arasındaydı ve Erdoğan orada kendisine söz verilmişti.
Sonra ne oldu?
Devlet, gözaltında işkence ile öldürdüğünü kabul ettiği Cemil Kırbayır'ın mezarının yerini hala açıklamadı. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun raporunda, Kırbayır'ın 13 Eylül 1980'de Göle'de gözaltına alındıktan sonra işkence ile öldürüldüğü belirtiliyordu.
Erdoğan'ın görüştüğü kayıp yakınları arasında İstanbul belediye başkanıyken kaybedilen belediye çalışanı İsmail Şahin'ın eşi Kiraz Şahin de vardı. Kiraz, "Artık ya ölüsünü ya da dirisini istiyorum. İsmail belediyede Erdoğan'ın işçisiydi" demişti.
Erdoğan ise "Bu kayıpların hiçbiri bizim dönemimizde yaşanmamıştır" savunusunu yapmıştı.
Ancak biliyoruz ki, devlette süreklilik esastır. Bunun anlamı şudur; kayıpların akıbetlerini açıklamadığı sürece AKP de siyasi olarak sorumludur. AKP devlet geleneğini sürdürdü, kayıpların akıbetini açıklamadı, "Bizim dönemimizde kayıp yaşanmadı" diyerek sorumluluktan kurtulmaya çalıştı. Devletin önceki sahipleri gibi Erdoğan ve AKP de yok saymayı, unutturmayı tercih etti. Çünkü önemli olan devletin bekasıydı.
Onlar elbirliği ile unutturmak istese de hatırlatmaya devam edenler var. Her Cumartesi günü İstanbul'da İstiklal Caddesi'nin Galatasaray noktasına gelenler, polisin ördüğü bariyerlere rağmen, acı, hüzün ve kararlılıktan oluşan o havayı hissediyor ve görüyor.
O meydanda her Cumartesi günü saat 12.00'de oturanlar bir gün yüzleşme gününün de hesap gününün de geleceğini iyi biliyorlar. Kararlılıkları, haklılıklarından olduğu kadar bu gerçeğin bilgisinden de geliyor.