23 Kasım 2024 Cumartesi

'Çocuk depremzedelerin üstün yararı korunmalı'

Çocuk depremzedeler için güvenliğin oldukça önemli olduğuna dikkat çeken Çocuk Psikiyatristi Özlem Önen, çocuğun üstün yararı gereği hareket edilmesi gerektiğini kaydetti. Önen, ETHA'ya değerlendirmesinde çocukların tarikat, cemaat ve İHH gibi örgütlere teslim edilmemesi gerektiğini söyledi. Bahçeli'nin çocukları kendi vakfına alma projesine ise "çocuklara kendi ideolojimizi dayatmak yerine yaşam hakkını korumalıyız" diyerek tepki gösterdi.

Maraş merkezli depremlerde onbinlerce insan hayatını kaybetti, yüzbinlercesi ise yaralandı. Depremlerin ardından devletin ölüme, açlığa ve soğuğa mahkum ettiği kentlerde halktan halka dayanışma artarak sürüyor. Ancak çocuklar ne yazık ki bu dayanışmanın gölgesinde kalıyor.

Üstün yararı gözetilmeyen, hakları ihlal edilen ve istismara açık hale getirilen çocuklar ise depremden en çok zarar görenler oldu. Deprem bölgesinde çok sayıda çocuğun kaybolduğu, İHH gibi paramiliter örgütlere, çocuğa yönelik istismarın eksik olmadığı tarikat ve cemaatler tarafından kaçırıldığı, ya da devlet tarafından bu yurtlara teslim edildiği ortaya çıktı.

Yasalar gereği devlet çocuğun üstün yararını gözetmek, haklarını korumak; ebeveynsiz kalan çocukları kendi kurumu bünyesinde korumakla yükümlü. Ancak halkları ölüme mahkum eden iktidar çocukları da tarikatlara, cemaatlere, paramiliter örgütlere mecbur hale getirdi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı çocuklara ilişkin kayıt tutmadığı gibi verileri de şeffaflıkla açıklamıyor, aksine üstünü örtüyor.

Öte yandan MHP Genel Başkanı faşist Devlet Bahçeli de çocuk depremzedeleri kendi kurduğu vakıfta büyütmek istediğini duyurarak çocuk yaşta faşist yetiştirmek istediğini açıklamıştı. İktidar, kendi nesillerini, dindar-kindar gençlik yetiştirme politikasını depremde fırsata çevirdi. Bu nedenle çocukların ihtiyacını karşılamak yerine kaçırarak bu yurtlara teslim etti, üstünü örttü. Bahçeli de bu politikanın bir devamı olarak projesini açıkladı.

Çocuk Psikiyatristi Özlem Önen ile depremzede çocuklarla travmanın önüne geçmeyi sağlayacak bir iletişimin nasıl kurulacağını, devletin çocuğun üstün yararı odaklı yükümlülüklerini konuştuk. Önen ETHA'ya değerlendirmesinde, en önemli görevin çocukların yaşam hakkını korumak olduğunu ancak deprem bölgelerinde bunun gerçekleşmediğini kaydetti.

Özlem Önen'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Deprem bölgelerinde en çok zararı gören çocuklar travmaya maruz kaldı ve çok sayıda hakkı da ihlal ediliyor. Ebeveynsiz kalan çocukların kaçırılarak İHH ya da tarikatlara verildiği haberleri yansıdı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çocukların kaçırılması rızaları dışında başka bir aileye, hayata zorlanması psikolojik açıdan nasıl etkiler?
Günlerdir haber kaynaklarında deprem bölgesinden etkilenen çocuklarla ilgili farklı bilgiler paylaşılmakta. UNICEF açıklamasına göre deprem bölgelerinde 4 buçuk milyona yakın çocuk etkilendi. Bu çok ciddi bir rakam. Ama bunun yanında bir de refakatsiz kalan, ebeveynine ulaşamayan, ebeveynini kaybeden ya da kayıp olduğu belirtilen çocuklar da eklendi bu sürece. Deprem sonrasında devlet kontrolü dışında olan bir takım örgüt ve kurumlara çocuklar yönlendirilmiş durumda.

'DEPREM BÖLGESİNDEKİ ÇOCUKLARIN YAŞAM HAKKINI KORUYAMADIK'
Bu çocukların maruz kalacağı olumsuz ruhsal etkileri konuşabiliriz tabii ki de ama öncesinde önemli olan temel güvenlik sorunu ve çocukların korunması ile ilgili sorunları konuşmalıyız. Anayasa'nın 41. maddesi çok net; "her çocuk korunma ve bakımdan yararlanma ve yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma, sürdürme hakkına sahiptir ve devlet her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır." Çocuk Koruma Kanunu'na göre biliyoruz ki korunmaya muhtaç bir çocuk varsa devlet kurumları bu çocukları himayesi altına alır, bakımını sürdürür. Bu çocuklar devlet kurumu dışındaki herhangi bir kuruma yönlendirilemez. Çocuk Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine göre "çocukların yaşam hakkı vardır ve korumakla yükümlüdür" ne yazık ki deprem bölgesindeki çocukların yaşam hakkını koruyamadık.

Peki yaşamaya devam eden çocukların yaşam hakkını nasıl koruyacağız. Esas konuşmamız gereken bu. Bu noktada aynı sözleşmenin 34. maddesi der ki "çocukları bedensel veya ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilemez." Burada temel güvenlik meselesinden bahsediyoruz. Her canlının var oluşunu sürdürebilmesi için güvende olduğunu bilmeye ihtiyacı vardır. Eğer temel güvenlik duygusu sarsılmışsa bir bireyin çocuk ya da erişkin fark etmez biz bu bireylerin herhangi bir psikopatoloji gelişimine yatkın kaygan bir zeminde yaşamaya devam edeceklerini biliyoruz. Ve bundan sonrasında çok da fazla rastlayabiliriz.

'TEMEL MESELEMİZ GÜVENLİK'
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki çocuk koruma sisteminin şeffaflığına ve güvenirliliğine, bilgilendirilmeye her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Çok fazla çocuk kayıp haberi var Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın bu konuda sık sık açıklama yapmasına ihtiyaç duyacağız. Afet anından başlayarak çocukların resmi kişiler dışında hiçbir kuruma teslim edilmemesi gereğinin önemi açıkça ortaya çıktı ve ciddi yapılandırılmış bir kayıt sisteminin oluşturulması gerektiği de ortada. Her kurumdan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na iletilecek bilgilerin şeffaf bir şekilde bize de ulaştırılmalı ki toplum olarak da bizim temel güvenlik duygumuz sarsılmasın ve çocukları koruduğumuzu bilelim. Tüm bu koşullar sağlandıktan sonra psikiyatr sağlık sistemleri, bölgeye ulaşan arkadaşlarımız var çeşitli yardımlar sağlanıyor. Ama temel meselemiz güvenlik.

"Erken evlilik" adı altında çocuklar istismara mahkum ediliyor. Bunların tarikatlar eliyle gerçekleştiriliyor. Öte yandan çocukların haklarını korumakla yükümlü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı başta olmak üzere devlet kurumları bu istismarı meşrulaştırıyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Her çocuğun doğuştan sahip olduğu haklar var; eğitim, sağlık, insani koşullarda yaşama ve barınma hakkı ile ihmal ve istismardan korunma hakkı var. Çocuklar erişkinler karşısında savunmasızdır. Çocukları gözümüzden sakınırken, herhangi bir merciden istismarın meşrulaştırılma yönünde herhangi bir açıklaması kabul edilemez. Temel güvenlik sorunları yaşayan, pek çok yakınını kaybetmiş çocuklardan söz ediyoruz bu çocukların böyle riskli ortamlarda olması oldukça tedirgin edici.

'ERKEN YAŞTA GERÇEKLEŞEN EVLİLİKLER İSTİSMARDIR'
Cinsel istismar, 15 yaşını doldurmamış bir küçüğe karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel eylem. 15 yaşını doldurmuş olsa bile gerçekleştiren eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak bir zihinsel düzeydeyse ya da bu eylem çocuğa bir tehdit yöneltilerek gerçekleştiriliyorsa bunu da cinsel istismar olarak tanımlıyoruz. Erken yaşta gerçekleşen tüm evlilikleri de afet zamanı ya da başka zamanlarda bu bağlamda değerlendirmeliyiz.

'ÇOCUKLARIN İFADE EDEN SESİ OLMAK ZORUNDAYIZ'
Erken yaşta evlilik çocuk haklarına aykırı bir durum. Çok ciddi anlamda çocuğun sırtına henüz gelişimsel dönemine göre, hazır olmadığı fiziksel, duygusal ve ruhsal yükler sorumluluklar eklemekte. Çocuklar bunu taşıyabilecek durumda değil. Sonrasında erken yaşta evliliğe bağlı pek çok ruhsal sorunları, erken yaşta gebeliğe maruz kalma ve sağlık sorunlarına da eşlik edecek şekilde. Ama öncelikle bizim bu çocukları koruyabilmemiz lazım. Bu noktada medya ve sivil toplum kuruluşlarına ciddi yük ve sorumluluk düşmekte. Elimizin altında sosyal medya gibi çok ciddi bir güç var. Çocukların ifade eden sesi olmak zorundayız. Çocukları korumak için bunu sık sık vurgulamak zorundayız. Bu farkındalığı artırmak tek bir çocuk için çok kıymetli. Her bir çocuğun güvenliği için her birimize önemli sorumluluk düşmekte. Tek bir bireyin çabası, dikkati bile çocukların korunmasında çok önemli. O yüzden lütfen hepimiz üzerimize düşen görevi gerçekleştirelim.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çocukları kendi kurduğu vakıf evlerine alacağını, kendi ideolojisi doğrultusunda çocuk yetiştirme projesini duyurdu. Nasıl değerlendirirsiniz?
Çocukların güvenliği siyaset üstüdür. Korunmaya muhtaç çocukların siyasi amaçlar ya da politize yaklaşımlardan kaynaklı iyiliğe ihtiyacı yok. Biz iyilik yapmıyoruz. Biz bu çocukları korumak zorundayız. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi'nin bildirisi diyor ki, "çocuklarla ilgili konularda hayırseverlik mantığı ve ataerkil yaklaşımlar kabul edilemez." Kendi ideolojimizi, kendi sistemimizi çocuklara dayatamayız. Çocukların temel haklarını sağlamalıyız. Bu durumda da devletin koruma sistemi devreye giriyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 3 der ki, "çocukların koruma ve bakımını üstlenenlerin sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini kontrol eder ve bununla ilgili gerekli önlemler alır."

'KORUYUCU AİLELER ÇOK CİDDİ BİÇİMDE İNCELENMELİ'
Çocuklar hak ihlallerine karşı duyarlıdır. Herhangi bir hak ihlaline uğradıklarında kendilerini koruyamazlar ya da korumak isteseler bile yetkili mercilere ulaşması çok zor hatta mümkün değildir. Bu durum da onları daha da incinebilir ve kırılgan yapar. O yüzden devlet koruma sisteminde çocukların bulundurulması çok önemli. Ve afet sırasında, sonrasında çocukların bu koruma sistemine hızlıca dahil edilmeleri gerekiyor. Hiç zaman kaybetmeden. Bunun için de kayıt altında olan çocukların saptanması, tespit edilmesi, kayıt altına alınması çok önemli. Zaman içinde koruyucu aile sistemi devreye girebilir bu durumda da çocukların teslim edileceği koruyucu ailelerin ciddi biçimde incelenerek teslim edilmesi lazım. Bu noktada da çocukları korumak zorundayız.

'CİDDİ BİR KIRILGAN DURUMLA KARŞI KARŞIYAYIZ'
İletişime, şeffaflığa ve güvenliğe her zaman ihtiyacından daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Çocukların korunduğunu bilmeye ihtiyacımız var. Bu sistemleri hızlı biçimde aktive etmek ve uygulanabilir hale getirmek çok önemli. Bilgi paylaşımı çok önemli. Devletin koruma sisteminin aktif şeklide çalışıyor olduğunu bilmek, rakamlara ulaşabilmek, çocuklara ulaşabilmek çok önemli. Her zamankinden önemli çünkü çok ciddi bir kırılgan durumla karşı karşıyayız.

Deprem bölgelerine gönüllüler aktı. Çocuklar için bir çağrınız var mı?Hepimize büyük roller, sorumluluklar düşüyor. Afet sonrası ilk andan itibaren STK'lar ciddi bir dayanışmayla bölgeye aktı. Yardımı organize etmeye başladı, sağlıkçılar yine aynı şekilde. Ancak bu depremde gördük ki örgütlü ve çalışmadan yapılan hazırlık ne kadar iyi işliyor olsa da yine de aksaklıklar olabiliyor. Bu noktada da aslında devlet kurumlarından gelecek yapılandırılmaya çok ihtiyaç duyuluyor; çocukları koruyacağız, erişkinleri koruyacağız. Ama deprem olmadan önce o bölgede her bölgede depreme hazırlığın sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu gördük. Sonrasında koruma sistemlerinin önemli olduğunu fark ediyoruz. Sanırım bu konuda çok daha fazla çalışmamız, adım atmamız lazım.