24 Kasım 2024 Pazar

Cihan Baran yazdı | İnkarcı tarih yazımının dökülen sırları

Bugün faşist hamaset ile yine 1930'ların tarih tezlerine ruh üflenmeye çalışılıyor. Tarih egemenler cephesinden ezilenlere bırakılamayacak kadar önemli bir konu olagelmiştir. Ezilenleri tarih ve toplum bilincinden kopararak silahsızlandırmanın başat amaç olduğu siyasal ve ideolojik mücadele alanıdır.

Egemen tarih yazımı ezilenlerin tarihsizleştirilmesi ve tarih sahnesindeki varlıklarının silinmesi anlamına gelir aynı zamanda. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yaşayan ezilen halklar ve inançlar için tecrübeyle sabittir. Türk uluslaşması ve ulus devleti inşa sürecinde, bilhassa 1930'larda Türk tarih tezi ile ifrada vardırılan tarihsizleştirme saldırısı, tüm insanlık birikimini ve tarihini Türkleştirme üzerine kuruluydu. Hele hele varlıklarını inkar ettikleri ve asimilasyonunu Türk ulus kimliği ve ulus-devlet inşasında kritik yerde gördükleri Kürtler ve Aleviler gibi ulusal ve inançsal topluluklar söz konusu olduğunda daha pervasız bir tarih çarpıtması veya tarihsizleştirme faaliyeti resmi ve kurumsal bir nitelik kazandı ve sürdürüldü.

Yüz yıldır "Kürt yoktur, Kürt dili yoktur, onlar Türk'tür" inkarcılığıyla sürdürülen resmi, faşist ideo-politik söylem Kürt özgürlük mücadelesinin yükselişiyle parçalandı. Ama faşist inkarcı söylemin pervasız ve hazımsız örnekleri hortluyor yine. Bunun son örneği tarihçi, araştırmacı yazar Ayşe Hür'ün bir yıl önce televizyon programında söyledikleri üzerinden bugünlerde sergileniyor.

Ayşe Hür düzenlediği tarih programında bir yıl önce Şikari'nin Karamanname adlı tarihi yazmasından bahseder. Selçuklu sonrası Anadolu'da kurulan beyliklerden olan ve aslında Osmanlılar dahil diğer beyliklerden daha fazla Anadolu Selçuklunun siyasi mirasçısı olma iddiasındaki Karaman Beyliğinin (1256-1474) tarihçisidir Şikari. Hür, Şikari'nin eserini taradığında 143 yerde "Kürd", iki yerde "Kürt", 12 yerde "Kürdistan" teriminin kullanıldığını gördüğünü söyler ve yazar: "Yazar aktörleri Kürt, Türkman, Moğol, Oğuz, Ermeni, Rum diye ayırıyor. Oğuz ve Türkman'ı ayrı kullanıyor. Fakat bazı yerlerde Kürt Türkman tamlamasını kullanıyor. Buradan 'Türkman'ın etnik değil göçebelik gibi sosyolojik bir terim olduğunu çıkardım. Esere göre örneğin İsfendiyaroğlu, Menteşeoğlu, Eşrefoğulları, Ertena (Eratna) beylikleri Kürt beyliği imiş. 'Karaman Kürdistan' terimi gibi ilginç betimlemeler var."

Vay sen misin bunu diyen! "Milli Savunma Üniversitesi" rektörü gibi kimisi faşist şeften icazetli akademisyen cüppeleriyle tarih polisliğine soyunmuş milliyetçi, ırkçı faşistler yeniden 1930'ları hatırlatan tezlerle bir linç kampanyasına giriştiler. Bir yıl önce konuşulmuş olmasının da önemi yok, zevat yeni duymuş. Tartışma söz konusu kaynağın içeriği değil. Zira öyle anlaşılıyor ki Şikari'nin eserinden ve içeriğinden habersiz değiller. Hatta yüz yıl öncesinden burjuva cumhuriyetin tarih okulunun kurucularından Mehmed Fuad Köprülü'den beri burjuva ideologlarca bilindiği ve incelendiği de biliniyor.

Ama kaynakta yazılanların böyle ortaya çıkarılmasından fena halde rahatsız olmuşlar. Öyle ya en az yüz yıldır bilinmesin, duyulmasın diye o kadar uğraşmışlar. Hür'ün "densizliğine" fena bozulmuşlar belli ki. Fakat en büyük hazımsızlık bu coğrafyanın tarihinden ve hafızasından zorla kazıyıp yok etmeye çalıştıkları Kürt varlığı ve gerçeğinin yine yüzlerine çarpması ve yalanlarını ifşa etmesinedir. İtirazlarının içeriksiz ve hamaset söylemlerinden öteye gidememesi sadece bu faşist kafaların örgütlü, nitelikli kifayetsizliğinden değil bilakis faşist propaganda yöntemleriyle inkarcı söylemleri tekrarlama ve yeniden üretme gayretlerindendir.

Neticede 1200'lü yılların ikinci yarısında Moğol saldırıları Anadolu ve Kürdistan'da toplumsal, siyasal yaşamı kökten sarsmıştır. Türklerin, Türkmenlerin bu coğrafyada dünkü çocuk sayıldığı tarihlerde o topraklarda var olan halklar göçüp gitmediler, buharlaşmadılar ya. O hercümerç günlerinde sosyal ve siyasal yaşamın yeniden örgütlenmesinde, üretilmesinde ve tarih kayıtlarda toplumsal kuvvet olarak bir şekilde yer almalarından daha doğal bir şey olamaz. Kürt beylerinin, savaşçılarının veya toplumunun Anadolu ve Kürdistan'daki siyasal yapılarda yer ve inisiyatif almasının şaşırtıcı bir yanı yok. Bilakis onca toplumsal, siyasal altüst oluşlar içerisinde hiç bahislerinin geçmemesi sorgulanmalıdır. Dolayısıyla Türk milliyetçisi tarih yazımıyla varlıkları ve tarihteki yerleri yok sayılan, kasten silinmeye çalışılan halkların, somutta Kürt varlığının o dönemin tarih kaynaklarında görünür olması, o devirde Türk/Türkmen topluluklarının rahatsızlık duydukları bir şey değildir. Bugün de Türk emekçilerinin rahatsız olacağı bir durum değildir. Bilakis yaşamı birlikte örme, kader birliği yapmaları bakımından tarihsel bir referans sunabilir. Ve elbette burjuva siyasetin tarih çarpıtıcılığını resmetmesi bakımından da idrak edilesi bir örnek olabilir.

Bugün faşist hamaset ile yine 1930'ların tarih tezlerine ruh üflenmeye çalışılıyor. Tarih egemenler cephesinden ezilenlere bırakılamayacak kadar önemli bir konu olagelmiştir. Ezilenleri tarih ve toplum bilincinden kopararak silahsızlandırmanın başat amaç olduğu siyasal ve ideolojik mücadele alanıdır. Burjuva, faşist inkarcılığın ezilenleri tarihsizleştirme ve tarihten silme, olmadı varlıklarını gizleme çabaları, faşist şeflik rejimi ile daha özel eğildikleri bir alan olmuştur. Televizyon dizileriyle dahi popüler, hamasi bir tarih anlatısı kurmaya çalışıyorlar. Aksi bir söze karşı da tahammülsüzler. Polisler, savcılar, mahkemeler, hapishaneler devreye konuluyor ya da bu örnekte olduğu gibi "tarih polisliği".

Ezilenler cephesinden de tarih ideolojik, politik mücadele mecrasıdır. Toplumsal mücadelenin yükseldiği koşullar tarih hafızasının da yeniden kurulduğu süreçlerdir. "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" yerine "hafıza-i beşer isyan ile mamuldür" dememiz bundandır. Unutturulmak veya silinmek istenen tarih hakikatimiz de inkarcılığın karşısına dikilir. Şimdi, on yıllarca gizledikleri kaynaklardan Kürt varlığı ve gerçeğinin onların inkarcılığını yüzlerine vurması gibi. Resmi inkarcı tezlerin polisliğini yapanların hazımsızlığı ve hamasetleri çaresizlik kokuyor. Bir halkın toplumsal varlığı ve mücadelesinin tarih yapıcı gücü karşısında inkarcılığın tel tel dökülmesinin çaresizliği. Ve devamının geleceği korkusu. Korkuları yersiz değil! "Tarih unutmaz, affetmez".