24 Kasım 2024 Pazar

ÇEVİRİ | Gazze'nin su krizi

Batı Şeria'da İsrail hükümeti bölgenin ana akiferlerinde Filistinlilerin su kaynaklarını gasp etmeyi sürdürüyor. İsrail'in ana su şirketi Mekorot çalınmış Filistin suyunu özellikle Batı Şeria'nın kuzeyindeki Filistinli köy ve kasabalara fahiş fiyatlara satıyor. İsrail, suyu Batı Şeria'yı kolektif bir şekilde cezalandırmanın bir biçimi olarak kullanmayı sürdürürken Filistinlilerin yeni kuyu kazma hakkı sıkça engelleniyor. Oxfam Gazze'de kuşatma altındaki 400 bin insanın düzenli su kaynaklarına erişimi olmadığını duyurdu. Gazze'deki su krizi yıllardır sürüyor ve bu kriz İsrail ile bağlantılı. Hasar görmüş veya sağlıksız altyapı ile Gazze'nin suyunun çoğu tehlikeli düzeyde tuzluluk seviyeleri içeriyor ya da lağım ve diğer nedenlerle aşırı derecede kirlenmiş durumda.

"Su geldi" diye duyuruyor bir aile üyesi heyecan ve panik karışımı bir sesle. Sıklıkla gecenin geç bir saatinde geliyor su. Böyle bir duyuru yapıldığı anda tüm ailem doldurulabilecek her depoyu, kabı ya da şişeyi doldurmak için dört bir yana koşuşturmaya başlıyorlar. Su, çoğu kez birkaç dakika kadar akıyor ve bizi tekrar kolektif bir yenilgi duygusuna iterek gerçekten hayatta kalma endişesi içinde bırakıyor.

İsrail ordusu işgali altındaki Gazze'de bu bizim yaşamımız. Filistinlileri İsrail'in sadaka suyuyla rehin tutma taktiği Birinci Filistin İntifadası sırasında da oldukça yaygındı. Hedeflenen mülteci kamplarına, köylere, kasabalara ya da tüm bölgeye su vermeyi reddedecek kadar ileri gitmek isyancı nüfusu hizaya getirmek için alınan ilk önlem oluyordu. Bunu askeri baskınlar, kitlesel tutuklamalar ve ölümcül şiddet takip ediyordu sıklıkla; ancak neredeyse her zaman Filistinlilerin su kaynaklarını kesmekle başlıyordu.

İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü su savaşı özellikle de iklim değişikliği krizi İsrail'in daha zorlu gelecek olasılıklarına hazırlanma ihtiyacını hızlandırdığından o erken dönemlerden bu yana değişti. Elbette, bu büyük ölçüde işgal altındaki Filistinlilerin pahasına gerçekleşiyor. Batı Şeria'da İsrail hükümeti bölgenin ana akiferleri Akifer Dağı ve Akifer Kıyısından Filistinlilerin su kaynaklarını gasp etmeyi sürdürüyor. Sinir bozucu bir şekilde İsrail'in ana su şirketi Mekorot çalınmış Filistin suyunu özellikle Batı Şeria'nın kuzeyindeki Filistinli köy ve kasabalara fahiş fiyatlara satıyor.

Devam eden su hırsızlığı vurgunculuğunun dışında İsrail, suyu Batı Şeria'yı kolektif bir şekilde cezalandırmanın bir biçimi olarak kullanmayı sürdürürken İsrail'in su tekelinin etrafından dolanabilmek için Filistinlilerin özellikle C Alanı'nda yeni kuyu kazma hakkı sıkça engelleniyor.

Uluslararası Af Örgütü'ne göre işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Filistinliler günde kişi başına ortalama 73 litre su tüketiyor. Bunu günde yaklaşık 240 litre su tüketen bir İsrail vatandaşıyla veya daha kötüsü günde 300 litre su tüketen İsrailli Yahudi yasadışı yerleşimcilerle kıyaslayın. Filistinlilerin su payı İsraillilerin ortalama tüketiminden çok daha az olmakla kalmıyor, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen kişi başı günlük en az 100 litre su kullanımı tavsiyesinin bile altında kalıyor.

Batı Şeria'daki Filistinliler için durum alabildiğine zor olmakla birlikte Gazze'deki insani felaket çoktan etkisini göstermeye başladı. 22 Mart Dünya Su Günü'nde Gazze Su ve Çevre Kalitesi Yönetimi, Gazze'nin su kaynakları mevcut tehlikeli düzeylerde kurutulmaya devam ettiği takdirde 'devasa bir kriz'in gerçekleşeceği uyarısını yaptı. Yönetimin sözcüsü Mazen al-Banna gazetecilere Gazze'nin su kaynaklarının yüzde 98'inin insan tüketimi için uygun olmadığını ifade etti.

Bu korkutucu istatistiğin sonuçları Filistinliler tarafından gayet iyi biliniyor, ve aslında uluslararası topluluk tarafından da. Geçen Ekim'de Euro-Med'den Muhammed Şehada, 48'inci BM İnsan Hakları Konseyi oturumunda Gazze'deki tüm hastalıkların yaklaşık çeyreğinin su kirliliğinden kaynaklandığını ve Gazze'deki çocuk ölümlerinin tahmini yüzde 12'sinin "kirlenmiş suyla alakalı sindirim enfeksiyonları"yla bağlantılı olduğunu belirtti.

Peki Gazze bu noktaya nasıl geldi?

25 Mayıs'ta, İsrail'in Gazze'ye yönelik son saldırısının bitiminden 4 gün sonra, Oxfam Gazze'de kuşatma altındaki 400 bin insanın düzenli su kaynaklarına hiçbir erişiminin olmadığını duyurdu. Bunun nedeni, İsrail askeri hamlelerinin daima Filistinlilerin elektrik şebekelerini, su hizmeti altyapısını ve diğer hayati kamusal hizmet tesislerini hedef alarak başlamasıydı. Oxfam'a göre; "11 günlük bombardıman... Gazze şehrindeki 3 ana su arıtma tesisini ciddi şekilde etkiledi."

Gazze'deki su krizinin yıllardır sürdüğünü akıldan çıkarmamak önemli ve bu uzatılmış krizin her boyutu İsrail ile bağlantılı. Hasar görmüş veya sağlıksız altyapı ile Gazze'nin suyunun çoğu tehlikeli düzeyde tuzluluk seviyeleri içeriyor ya da lağım ve diğer nedenlerle aşırı derecede kirlenmiş durumda.

İsrail'in güçlerini Gazze'den çıkarıp buradaki nüfusu kara, deniz ve havadan bir kuşatmaya tabi kılmak üzere yeniden görevlendirdiği 2005 öncesinde dahi Gazze'de bir su krizi vardı. Gazze'nin kıyı akiferi tamamen İsrail askeri idaresi tarafından kontrol ediliyordu ve bu idare, Filistinlilerin protesto etmemesini ya da İsrail işgaline karşı herhangi bir biçimde direnmemesini sağlamak üzere o zaman bölgedeki nüfusu 1,5 milyonu bulan Filistin halkına yüksek tuzlu suyu zaman zaman verip kaliteli suyu birkaç bin Yahudi yerleşimciye yönlendiriyordu.

Yaklaşık 17 yıl sonra Gazze nüfusu 2,1 milyona yükseldi ve Gazze'nin çoktandır var olma mücadelesi veren akiferi çok daha kötü bir durumda. BM Çocuk Fonu (UNICEF) Gazze akiferindeki suyun "insanların başka seçeneği olmamasından dolayı suyun yeraltından aşırı şekilde çıkarılmasından" dolayı kuruduğunu rapor etti.

"Daha kötüsü, kirlilik ve deniz suyunun karışması akiferlerdeki suyun yalnızca yüzde 4'ünün içmeye uygun olduğu anlamına geliyor. Geri kalanı içilebilir olması için tuzdan arındırılmalı ve saflaştırılmalı" diye ekliyor UNICEF raporu. Diğer bir deyişle, Gazze'nin sorunu var olan içilebilir su rezervlerine erişimin eksikliği değil, bu suyun basitçe var olmaması ya da hızlı bir şekilde tükeniyor olması, ve fakat Gazze'deki Filistinlilere sularını en azından kağıt üzerinde içilebilir yapma imkanı sunacak teknoloji ve yakıtın yokluğu. Bu bile uzun vadeli bir çözüm değil.

İsrail bu süregiden krizden çıkıp toparlanmak için Filistinlilerin sahip olduğu herhangi bir şansı yok etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Dahası, görünen o ki Tel Aviv yalnızca Filistinlilerin hayatta kalma şansını tehlikeye düşürmek için durumu daha kötü hale getirmeye yatırım yapıyor. Örneğin, Filistinliler İsrail'i, geçen yıl İsrail'in yağmur suyunu toplamak için kullandığı güneydeki barajları rahatlatmak için su bıraktığında binlerce Filistinlinin arazisini kasıtlı olarak sel altında bırakmakla suçluyor. İsrail'in bu neredeyse her yıl gerçekleşen ritüeli, İsrail'in kuş uçurmaz kuşatması altındaki Filistinlilerin hayatta kalmasının belkemiği olan Gazze'nin sürekli küçülen tarım alanlarını yıkıma uğratmaya devam ediyor.

Uluslararası topluluk genellikle Gazze'ye İsrail saldırdığı sırada dikkat kesiliyor; ve hatta o zaman bile Filistinlilerin sık sık İsrail'in sözde savunma saldırılarını kışkırtmakla suçlandıkları bu dikkat çoğunlukla negatif oluyor. Gerçek ise İsrail'in askeri hamlesi sona erdiğinde dahi Tel Aviv'in Gazze Şeridi sakinlerine yönelik savaşı yürütmeye devam ettiklerini gösteriyor.

Askeri açıdan güçlü olsa da İsrail, Ortadoğu'da 'varoluşsal bir tehdit' ile yüz yüze olduğunu iddia ediyor. Fiiliyatta ise gerçek bir risk altında olan Filistinlilerin varoluşudur. Kasıtlı bir İsrail stratejisi nedeniyle Gazze'nin suyunun neredeyse tamamı insan tüketimi için uygun olmadığında Filistinlilerin, neden sanki hayatları buna bağlıymış gibi karşı koyup mücadele etmeyi sürdürdükleri anlaşılabilir; çünkü yaşamları gerçekten buna bağlı.

*Remzi Barut'un CounterPunch adlı sitede yayınlanan yazısı Ivana Benario tarafından ETHA için Türkçeye çevrilmiştir. Yazının aslı şuradadır.