22 Kasım 2024 Cuma

Cesaret bulaşıyor

Faşist şeflik rejimine karşı devrimci-demokratik mücadeleyi büyütme iddiasındaki her politik parti ve örgütün nesnel olarak önünde iki görev bulunuyor. Birincisi, mücadelenin daha etkili, sonuç alıcı biçimlerini kullanmakta cüret ve irade. İkincisi, mücadeleci kuvvetlerin faşizme karşı daha geniş birliğini sağlamakta ısrar ve inisiyatif. Cesaretin bulaşma hızının artmakta olduğu bugün, devrimci politik-pratik başarı, Türkiye'nin fiili meşru mücadele sahasında, Boğaziçi direnişinde etkili bir sıçrama gerçekleştirmeye ve 8 Mart'ta kadın özgürlük hareketinde güçlü bir çıkış örgütlemeye yoğunlaşmakla elde edilecektir.

Boğaziçi direnişinin beklediği gibi birkaç haftada pörsüyüp gitmemesi ve üstelik antifaşist harekette genel bir silkinişin odak noktasına dönüşmeye başlaması, faşist şefi iyice telaşlandırdı. Zira orada, politik cesaret kırılmıyor ve hızla başkalarına bulaşıyordu. Bu yüzdendir ki, sarayda yeni bir faşist saldırı planı hazırlanıp derhal uygulamaya konuldu.

Faşist şeflik rejimi, Boğaziçi direnişine ve onun etrafındaki antifaşist dayanışmaya karşı, saray merkezli faşist polis ve psikolojik savaş aygıtlarının bütün imkanlarıyla saldırıya geçti. Üniversite baştan sona polis işgaline uğradı, yüzlerce genç gözaltına alındı ve aleni işkenceye maruz kaldı, 11'i zindanda ve 24'ü konutta olmak üzere toplam 34 hapis kararı verildi. Antifaşist öğrenci eylemlerini hedef alan polis terörü, İstanbul'dan Ankara'ya, İzmir'den Adana'ya, Bursa'dan Çanakkale'ye değin birçok kente yayıldı. Aynı günlerde, faşist şef Erdoğan meydan okurcasına Boğaziçi Üniversitesi'nde iki yeni fakülteyle bir truva atı yaratmaya karar verdiğini ve 11 üniversiteye daha kayyum rektör atadığını duyuruyor, faşist mafyacı Alaattin Çakıcı ise özgürlük düşmanı saflaşma gerçeğini göze sokarcasına kayyum rektör Bulu'ya destek verdiğini ilan ediyordu.

Faşist şeflik rejimi için politik bir düğüm noktasına dönüşmüş olan Boğaziçi'ndeki bu tablo, olanca açıklığıyla, Türkiye ve Kürdistan genelindeki faşist ve sömürgeci saldırganlığın politik rotasına işaret ediyor. Erdoğan ile Bahçeli arasında HDP'nin kapatılması konusunda yapılan kirli istişare, Gökhan Güneş örneğinde tekrar devreye sokulan gözaltında kaybetme alçaklığı, Birleşik Mücadele Güçleri'nin kuruluşuna cevaben başvurulan kitlesel gözaltı ve işkence saldırısı, zindanlarda günden güne tırmanan tecrit zulmü, kesintisiz süren Twitter paylaşımı gözaltıları, gazeteci yargılamaları, çıplak arama dayatmaları, toplantı ve gösteri yasakları, "teröristler" ya da "milli ve dini değerlerimize düşmanlar" höykürmeleri, Ayn Îsa ve Til Temir'de yoğunlaşan işgalci saldırılar, Şengal'e yönelik hızlandırılan işgal hazırlığı, bu politik rotanın son bir-iki haftaya sığan belli başlı güncel unsurları oluyor.

Dikkat edilsin: Faşist şef yeni bir anayasa yapmanın zamanının geldiğini söylerken, ciddi bir demokratik beklenti yaratma gereği bile duymuyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dediği faşist politik İslamcı ve tekçi başkanlık rejiminin bire bir ifadesi olacak bir anayasa amaçladığını dolaysızca ortaya koyuyor. Mezarlık sessizliği temelinde hüküm süren faşist bir saltanata erişme hayali de denilebilir buna.

Fakat bu, aynı zamanda, faşist Saray iktidarının, dayandığı faşist AKP-MHP blokuyla beraber, ne yapsa da toplumun yarısından fazlasını Erdoğan'ın tekçi diktatörlüğünün meşruiyetine ikna edemeyeceğinin gayet farkında olduğunu, korku imparatorluğu yaratmak dışında bir yol, saldırmak ve yine saldırmak dışında bir çare bulamadığını kanıtlıyor. Kestirmeden tarif edilecek olursa, saray politikasının rotasında toplumsal ve siyasal rıza üretimi değil, gitgide çıplaklaşan tahakküm var.

Bu, bir yandan da 20 Temmuz 2015 faşist Saray darbesinden günümüze uzanan dönem boyunca, bütün o gözü dönük saldırganlığa rağmen sonu getirilemeyen antifaşist direnişin, faşist şefin amaçlarına ulaşmasını engellediği, Gezi-Haziran ayaklanması kabusundan bir türlü uyanamamasına neden olduğu gerçeğinin bir ifadesi. Öyle ki, bu antifaşist direnişin tüm toplumsal ve siyasal dinamikleri, şimdi bir de Boğaziçi direnişinin yapmakta olduğu gençlik aşısıyla, yerinden kıpırdıyor, tekrar pozisyon alıyor, biriktirdiği muazzam özgürlük arzusunu bir kez daha dışa vuruyor. Evet, cesaret çabucak bulaşıyor "Aşağı bakmayacağız! Baş eğmeyeceğiz!" parolası dilden dile dolaşıyor, antifaşist kitle hareketi yeniden canlanma ve genişleme yoluna giriyor.

Bunu, antifaşist kitle hareketinin belli başlı güncel güç kaynaklarına şöyle bir göz attığımızda hemen görebiliriz:

Komünistlerin, başları dimdik duruşlarıyla, gözaltı ve tutuklama furyasını boşa çıkarmaları. Gökhan Güneş'i kontrgerillanın elinden çekip alma mücadelesinin faşist şeflik rejimini köşeye sıkıştırması. Zindanlarda tecride karşı iki buçuk ayı bulan açlık grevinin içeriden dışarıya mücadele kararlılığı yayması. Birleşik devrim hareketinin faşist şeflik rejimi uzantılarına yönelik çok sayıda devrimci şiddet pratiğine imza atması. Birleşik Mücadele Güçleri'nin "Faşizme karşı birleşelim, örgütlenelim, mücadeleyi yükseltelim!" şiarıyla sahneye çıkması. HDP'nin "Herkes için adalet" kampanyasına başlaması. Heftanîn'de, Ayn Îsa ve Til Temir'de devrimci direnişin işgalci sömürgeciliğe barikat olması.

Bunu, emekçilerin ve ezilenlerin mücadelelerindeki belli başlı güncel uğraklara baktığımızda da hemen görebiliriz:

Boğaziçi direnişinin soluğunu diğer kentlere taşıyan birçok üniversiteli gençlik gösterisi, emekçilerin ve ezilenlerin ileri bölüklerince sergilenen irili ufaklı sayısız dayanışma pratiği. Kadın cinayetlerine karşı kesintisiz süren kadın özgürlük mücadelesi. ‘Kadın üniversiteleri açtırmayacağız' diyen genç kadın öğrencilerin itirazları. LGBTİ+'ların faşist homofobik saldırganlığa karşı seslerini yükseltmeleri. Evleri işaretlenen Alevilerin suskunluğu reddeden çıkışları, aralarından her gün neredeyse 300'ü iflasa uğrayan esnafların "artık yeter" çığlıkları. Sağlık emekçilerinin nöbet eylemleri, ulaşım emekçilerinin Ankara yürüyüşleri. Ve Migros Depo'dan PTT'ye, Ekmekçioğulları Metal'den Kayı İnşaat'a, Tuzla tersanelerinden Baldur Süspansiyon'a, SML Etiket'ten Bimeks'e, gitgide yayılan işçi eylemleri ve direnişleri.

Öte yandan, söz konusu antifaşist direniş, halen faşist saldırganlığı püskürtebilecek bir çapa ve niteliğe ulaşabilmiş, savunma pozisyonundan çıkıp saldırı pozisyonuna geçebilmiş de değil. Devrimci önderliğin politik taktiğinin odağında işte bu sorunun çözümü, ezilenlerin birleşik genel direnişinin örgütlenmesi, antifaşist mücadelede saldırıya geçişin hazırlanması görevi bulunuyor. 

Faşist şeflik rejimine karşı devrimci-demokratik mücadeleyi büyütme iddiasındaki her politik parti ve örgütün nesnel olarak önünde duran bu görev, öncelikle, birbiriyle doğrudan ilişkisi de olan iki boyut içeriyor. Birincisi, mücadelenin daha etkili, daha sonuç alıcı biçimlerini kullanmakta cüret ve irade. İkincisi, mücadeleci kuvvetlerin faşizme karşı daha geniş birliğini sağlamakta ısrar ve inisiyatif.

Fiili meşru mücadele sahası kapsamında ele aldığımızda, son politik gelişmeler, konunun her iki boyutunun güncel önemini çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. Örneğin, Boğaziçi direnişini kitlesel işgal ve barikat eylemleriyle ileri taşımak için yapılacak bir hamlenin, hem özel olarak üniversiteli gençlik hareketinde hem de genel olarak emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesinde, büyük bir politik atılımı ateşleyebileceğinin sinyalleri alabildiğine artıyor. Ve örneğin, Birleşik Mücadele Güçleri'nin meydana gelişinin antifaşist kitleler nezdinde hemen ciddi bir politik ilgi uyandırması, birleşik antifaşist cephedeki muhtemel genişlemenin emekçilerin ve ezilenlerin ileri bölüklerini faşizme karşı saldırıda mevzilendirme imkanlarını misliyle çoğaltacağına işaret ediyor.

Bu doğrultuda atılacak her adım, aynı zamanda antifaşist kitle potansiyelini kötürümleştirmekten başka bir işe yaramayan CHP patentli erken seçim çağrısı oyalamacasını ve Millet İttifakı imzalı "güçlendirilmiş parlamenter sistem" safsatasını doğrudan boşa çıkarma değeri taşıyor.

İşte Birleşik Mücadele Güçleri'nin gündemindeki politik kampanya, faşist şeflik rejimine karşı mücadeleyi geliştirmenin burada vurgulanan başlıca boyutlarında yol alındığı oranda, faşizmi yıkma ve özgürlüğü kazanma şiarında yansıyan politik iddia ve perspektifi hayata geçirmiş olacaktır.

Cesaretin bulaşma hızının artmakta olduğu bugün, devrimci politik-pratik başarıysa, Türkiye'nin fiili meşru mücadele sahasında, antifaşist savaşımın güncel olarak en öndeki iki somut halkasını sımsıkı tutmakla, yani Boğaziçi direnişinde etkili bir sıçrama gerçekleştirmeye ve 8 Mart'ta kadın özgürlük hareketinde güçlü bir çıkış örgütlemeye yoğunlaşmakla elde edilecektir.

* Atılım Gazetesi'nin 12 Şubat tarihli 465. sayı başyazısı.