Burjuva muhalefetin sefaleti ve üçüncü cephe
CHP'nin ve burjuva muhalefet blokunun rejimle ve halkla ilişkisinin ölçütü soyut söylemlerde, oy dengelerini yansıtan tablolarda, anket sonuçlarında değil, gerçek hayatın içindeki pratiktedir. Hayatın içindeki bu gerçek, bize ısrarla milyonların kurtuluşunun ancak burjuva hegemonya sınırlarının dışına çıkılmasıyla, işçi sınıfı ve ezilenlerin bağımsız öz eylemiyle sağlanabileceğidir. Bunun siyasal özne olarak karşılığı her iki cepheyi de karşısına alacak üçüncü cephenin, özgürlük cephesinin inşa edilmesidir.
Bir yumruk nelere kadirmiş! DBP Eş Genel Başkanı ve halkın vekili Saliha Aydeniz yoldaşın polisin faşist saldırganlığına karşı ortaya koyduğu meşru ve devrimci tutum, burjuva muhalefet sahnesinin nasıl bir sefalet ve ikiyüzlülük içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Sosyal demokratından politik islamcısına, ülkücü faşistinden liberaline kadar AKP-MHP blokunun karşısında konumlanmış burjuva siyaset esnafı, "kendi polisi" etrafında kenetlendi, koro halinde Saliha vekili hedef aldı. Hepsi aynı rengin farklı tonundan açıklama yaparak faşist şeflik rejiminin çizgisinde buluştu. En demokratik ve meşru hakkın önüne barikat olan, sokakta işkence yapan, vekiller şahsında milyonları aşağılayan, şiddet uygulayan faşist polis mağdur, uğradığı şiddete karşı tutum alan halk vekili ise düşman ilan edildi.
Bunda şaşılacak bir yan yok elbette. Bugünden geriye doğru gittikçe burjuva muhalefetin benzer tutumlarını görmek mümkün. Faşist saray rejiminin yürüttüğü kirli propaganda kampanyası sonrası HDP Amed halk vekili Semra Güzel'in dokunulmazlığının burjuva partilerin oy birliğiyle kaldırıldığı, Zap-Avaşîn askeri işgal harekatına el birliğiyle destek verildiği, hak arayan işçilere uygulanan şiddete karşı sessizliğin örgütlendiği, zindanlardaki zulmün görmezden gelindiği bir burjuva muhalefet tutumundan söz ediyoruz. Bunlar, yalnızca yakın dönem örnekleri.
Buradaki asıl sorun burjuva restorasyon cephesinin bu niteliğe sahip olmasında değil; aksine faşizm Türk burjuva devletinin kuruluş kodlarına ve burjuva egemen sınıfın tüm partilerine şu ya da bu düzeyde içkin bir olgudur. Hangi renkten olursa olsun burjuva partiler faşizmin ideolojisi olan ırkçılık ve şovenizmle iç içedir. Devletçi anlayışları onları nesnel olarak halk düşmanlığında konumlandırır. Saliha vekil şahsında ortaya çıkan durum da bundan başka bir şey değildir. Polisin faşist saldırganlığına, Gemlik yürüyüşünün yasaklanmasına, vekil dokunulmazlığına tek laf etmeyenlerin bir devrimci kadının andaki özsavunmasını hedef haline getirmeleri, sınıf bilinçli ve ideolojik bir tutumdur. CHP ve İYİP'in Saliha vekile yaklaşımı, faşist genetik kodların politik dışa vurumudur. Gezi'nin yıl dönümünde TİP'li vekillerin Boğaziçi Köprüsü'ne pankart asmaları sonrası hem polisin hem de faşist saray iktidarının hedefi haline getirilmesi, Bahçeli ve Erdoğan'ın ağzından dokunulmazlıklarının kaldırılarak parlamentodan atılmaları tehdidi de aynı yaklaşımın başka bir tezahürüdür.
Bu tablo, burjuva muhalefet cephesine dair gerçekliğin doğrudan ve kesin bir tanımını yapmaktan çekinen, eşyayı adıyla çağırmaktan imtina eden, sırf Erdoğan gitsin diye CHP-İYİP cephesine ittifak çağrıları yapanlara görüntünün ardındaki gerçeğe bir kez daha bakmalarını söylüyor. Kastettiğimiz şey, bir kez de Saliha vekilimizin faşizme attığı yumruk şahsında açığa çıkan gerçeğin kavranmasıdır. Burjuva muhalefet güçleri şu ya da bu düzeyde rejimi, devleti ve sermaye iktidarını tehdit edecek herhangi bir tutumun kesin olarak karşısındadırlar. CHP-İYİP şoven blokunun yıllardır halka vaaz ettiği "demokrasi", "özgürlük", "adalet" söylemlerinin gerçek bir karşılığı olmadığı, bugünkü adaletsizlik, faşist saldırılar, yasaklar karşısında tutum almamalarıyla gün yüzüne çıkmış durumdadır. Güncel her bir somut olayda aldıkları rejim yanlısı tutumları gelecekteki halk karşıtı tutumlarının adeta erken düşen gölgesidir. CHP'nin milyonlara yönelik durmaksızın yaptığı demokrasi, adalet ve özgürlük ajitasyonunun gerçek bir işlevi yoktur; plastik çimleri sulayan hortumun işlevi neyse o kadardır. Zira asıl amacı, bu topraklarda demokrasi ve özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin yeşermesi, boy vermesi değildir.
CHP'nin ve burjuva muhalefet blokunun rejimle ve halkla ilişkisinin ölçütü soyut söylemlerde, oy dengelerini yansıtan tablolarda, anket sonuçlarında değil, gerçek hayatın içindeki pratiktedir. Hayatın içindeki bu gerçek, bize ısrarla milyonların kurtuluşunun ancak burjuva hegemonya sınırlarının dışına çıkılmasıyla, işçi sınıfı ve ezilenlerin bağımsız öz eylemiyle sağlanabileceğidir. Bunun siyasal özne olarak karşılığı her iki cepheyi de karşısına alacak üçüncü cephenin, özgürlük cephesinin inşa edilmesidir. Faşist şeflik rejiminden kurtuluşu sandıkta gören bir anlayışla değil, güçlü bir halk örgütlenmesine ve hareketine dayalı perspektife sahip üçüncü cephenin kazanılması, faşizmin yıkılmasının yegane yoludur.
Buradaki ayırıcı nokta faşist bir iktidar olarak AKP-MHP blokunun yenilmesi değildir. Bununla birlikte bu blokun varlığından da önce kurumsallaşmış faşist devlet rejiminin, sömürgeci diktatörlüğün ve dolaysız sonucu olarak sermaye düzeninin yıkılmasıdır. Abdülhamit'in yerine ittihatçı diktatöryanın, CHP tek parti iktidarının yerine Menderes despotizminin, 12 Eylül yarı-askeri faşist diktatörlüğü yerine sivil faşist şeflik rejiminin ikame edildiği koskoca bir yüz yıllık tarihsel trajedi ve deneyim var önümüzde. AKP-MHP faşist blokunun yerine neo-ittihatçı CHP-İYİP egemenliği de kendinden öncekiler gibi yalnızca burjuva düzenin tesisini sağlamaktan öte bir rol oynamayacaktır. Herkes bilir, eski sazdan yeni sesler çıkmaz!
Bütün bu tarih, emekçi sol hareketin önüne üçüncü cephenin inşa edilmesini, faşist rejime karşı kararlı bir antifaşist mücadelenin hazırlanmasını, işçi sınıfı ve ezilenlerin iktisadi ve siyasi taleplerinin bu cephenin bayrağı altında toplanması görevini koyuyor. Üstelik sanıldığından çok daha büyük örgütsel ve politik imkanlar emekçi sol hareketin önünde durmaktadır. HDP'nin varlığı, Türkiye ve Kürdistan'daki birleşik mücadeleye güçlü bir örgütsel zemin sunmaktadır. Faşist şeflik rejiminin HDP'yi kapatma hamlesi de Kılıçdaroğlu'nun Kürt halkına "Bize katılın" çağrısı da Saliha vekile ortak dille had bildirme tutumu da HDP'nin şahsında işçi sınıfı ve ezilen halklarımızın birleşik mücadele yoluna kurulan barikatlardır. İster HDP'nin açtığı birleşik yolla parlamento zemininde mücadele yürütme olanağı kazanan ve en basit demokratik eylemlerinde hedef haline getirilen TİP olsun, ister parlamento dışında konumlanan emekçi solun diğer bölükleri olsun... Bu gerçek kavranamaz ve doğru adımlar atılmazsa ne sandıktan halklarımız lehine bir sonuç beklenebilir, ne de bu sonuç çıksa bile anlamlı bir tarihsel dönüşüm yaşanır.
Ayakkabıyı uydurmak için parmakları kesmek! Üçüncü cephenin inşası dışında sunulan tüm alternatif çözüm yollarının özeti budur. Bu çözüm, çözümsüzlüktür, ırkçı-şoven anlayışın, sömürgeci faşist rejimin, emekçilere dayatılan kölece yaşamın sürgit devam etmesidir. Kurtuluş, milyonlarca emekçinin en temel demokratik ve ekonomik haklarının program haline getirildiği üçüncü cephenin kazanılmasıdır. Tıpkı tek bir yumrukta ve tek bir poliste sembolleştiği gibi; çözüm halkların sıkılı yumruğu olup faşizmin tepesine inmektir!
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 17 Haziran tarihli 67. sayı başyazısı.