22 Kasım 2024 Cuma

Bu iktidarın varlığı kadın ve çocuk düşmanı

Diğer yandan da ?idam isteyuk? diyenler diziliyor peşi sıra. Kimileri için idamı yeniden getirmek, ?Büyük Osmanlı? hülyası gibi olmalı. Her fırsatta akıllarına ilk gelen çözüm idam çünkü. Aralarına kantarın topuzunu kaçırırcasına kimi ?demokratlar?, ?muhalifler? de ekleniyor elbette. At izi it izine karışmış gerçekten.
Memleketin gündemi, Ankara’dan Ardahan’a ardı ardına gelen çocuk ölümleri nedeniyle çocuklara yönelik cinsel istismara kitlenmiş durumda. AKP/Saray diktatörlüğünün soruna yaklaşımını özetleyen en kısa ve net söz ise şu: “Koyun can, kasap et derdinde”. Çocuk katillerine ve tecavüzcülerine yönelik tepkileri arkalayarak, istediği yasal değişiklikleri nasıl yapabileceğinin planını yapıyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, çocuk katillerine halk arasındaki adıyla söylersek “hadım etme” cezası vermekten bahsediyor. Oysa konunun uzmanları, hekimler, kadın örgütleri daha önce de defalarca uyardı: Bu yöntem çözüm olmaz, çocukları korumaz.
 
İktidarın derdi, sorunu çözmek değil ki. Asla unutmayalım ve her zaman birbirimize hatırlatalım; devletin başında “Çocuk da olsa kadın da olsa gereği yapılacak” ve “Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen bir Erdoğan var.
 
Diğer yandan da “idam isteyuk” diyenler diziliyor peşi sıra. Kimileri için idamı yeniden getirmek, “Büyük Osmanlı” hülyası gibi olmalı. Her fırsatta akıllarına ilk gelen çözüm idam çünkü. Aralarına kantarın topuzunu kaçırırcasına kimi “demokratlar”, “muhalifler” de ekleniyor elbette. At izi it izine karışmış gerçekten.
 
Bir de sosyal medyada radikallik ve muhaliflik adına, cinsiyetçi küfürleri dillerinden eksik etmeyenler var ve maalesef “bizim mahalle”denler.
 
Kafalar karışık besbelli.
 
Bu nedenle kimi hatların altını kalınca çizelim.
 
Birincisi, çok açık ve net olarak bu iktidar kadın ve çocuk düşmanı. Varlığı kadın ve çocuklara karşı düşmanlık üretiyor. Kadına yönelik şiddeti “aile içinde kalması gereken bir mesele” olarak görüyor.  Çocuklara yönelik şiddet ise Ensar Vakfı örneğinde olduğu gibi devletin etkili ve yetkilileri tarafından “Bir kerecikten bir şey olmaz” ile karşılanıyor. Daha da önemlisi, bu şiddeti normalleştirdiler. Toplumda birileri çıkıp yüksek sesle, bu şiddeti savunabiliyor. En korkunç olanı da bu.
 
İkincisi; çocuğa yönelik cinsel şiddetin faili olan erkekler her zaman “hasta” değildir. Öncelikle bu bir suçtur, hastalık değil. Pedofili ise bir hastalıktır, tedavisi ise tıbbidir. Ancak bir erkeğin kadın ve çocuklara canının istediği her şeyi yapma hakkını kendinde bulması “toplumsal sağlık” sorunudur. Nedeni ise aileden devlete kadar hayatın her aşamasında üretilen “toplumsal cinsiyet rolleri”dir. Bu cinsiyetçi düzen, kadını ve çocuğu erkeğin karşısında bir “nesne” haline getirerek, köleleştiriyor. Bu “toplumsal sağlık sorunu”nun tedavisi/çözümü politik ve ideolojiktir. Cinsiyetçi düzenin yıkılmasındadır kadınların ve çocukların kurtuluşu. Ancak ona varıncaya kadar elbette yapılacaklar çok. Biz kadınlar olarak hayatta kalma mücadelesi vereceğiz, çocuklarımızı da koruyacağız. Erkek devletin, kadın ve çocuk katillerinin ve tecavüzcülerinin sırtını sıvazlamaması, suçun cezasız kalmaması için de mücadele edeceğiz. İktidarı, çözüme yönelik adımlar atması için zorlayacağız, ancak çok açık ki, “bizim bizden başka dostumuz yok.”
 
Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca, erkek egemenliğinin ve kadın düşmanlığının doruk noktasındaki AKP/Saray diktatörlüğü, kadınlar ve çocuklar için bir şeyler yapar mı?
 
Yapmaz.
 
İşte iki örnek daha size.
 
Birincisi; Namme Öztürk davası. Kendisine şiddet uygulayan eski eşini öldürmekten hapiste. Öldürdü mü öldürmedi mi bilmiyoruz. Ancak, kendisini korumaya kalkmasaydı, şimdi Namme mezarda olacaktı. Takım elbisesi ile mahkemede “Beni tahrik etti” diye savunmasını yapan eski eş ise aramızdaydı.
 
Şükür ki, Namme hayatta. Ancak hapiste. Çünkü gerçek değil, erkek adalet var. Ancak kadın dayanışması ve yoldaşlığı Namme’yi özgürlüğüne kavuşturur. O dayanışmada da henüz yeterli düzeye gelinemedi.
 
İkinci örnek ise, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden. Trans mahpusu Buse, 5 Haziran’dan bu yana ölüm orucunda.  Uzun söze gerek yok.  Buse kendi durumunu tek cümle de anlatıyor: “Bedenimdeki hapishaneden kurtulmak istiyorum.”
 
Cinsiyet düzeltme/geçiş ameliyatı olmak istiyor. Bu yönde doktor raporu da var. Ancak tıbbi rapor, Adalet Bakanlığı’nın keyfi engelini aşmaya yetmiyor. Bakanlığa göre, Buse’nin “geçiş ameliyatı istemi”, “hayati önem” taşımıyor. Buse de dört duvar arasında yapabildiği “en büyük eylemi” yapıyor; bedeniyle direniyor.
 
Kadınların ve çocukların hayatı bir mayın tarlasında gibi.
 
Ancak yolu yok değişmek zorunda.
 
Kadından yana bir hayat mümkün!
 
Neden olmasın.
 
İnanıyorum, güveniyorum.
 
Siz de inanın, güvenin ve harekete geçin