22 Kasım 2024 Cuma

Bahar

Türkiye siyasi coğrafyası güçlü hafızası ve birikimi olan bir politik çeşitliliğe sahip. Faşizmin bunca ağır saldırılarla devrimcileri kıymaya, hapsetmeye kilitlenmesi bu birikimi dağıtmaya, ümidi öldürmeye kilitlene geldi. Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin bir bölge devrimini patlatması, oralara hızla yayılması, bölgesel devrimci demokratik federasyonlara dönüşmesi gayet mümkündür.
Bütün politik aktörlerin bir ayağı bugüne basarken hepsinin aklında önümüzdeki bahar var. iktidar apaçık söylüyor baharda isyan beklediğini. Yanardağın üstüne yuva yaptıklarını biliyorlar. Önünde sonunda bunun patlayacağını da.
 
İktidarın kast ettiği 31 Mart sonrası. Bu kadar beklediklerine ve bir isyan durduk yere patlamayacağına göre, isyana kaynaklık edecek türlü tutumları besleyeceklerini düşünebiliriz. Baskının, yoksulluğun, toplumun bir kısmını diğerine karşı tetikte tutmanın yanı sıra akla gelen diğer olasılık sonuçlarına müdahale edilmiş sandıkların marifetiyle seçim kazanma çabası. Neler planladıklarının kokusu yakında çıkar. Ancak AKP-MHP koalisyonu, bizzat Bahçeli vasıtasıyla isyan/kalkışma ihtimalinden fazlasıyla ürktüğünü gösterirken buna karşı kahredici devlet gücünü kullanacağını da açıkladı.
 
Bu gücün son örneğini özyönetimler sırasında harabeye çevrilen şehirlerle gördük. Durmaksızın bu tür tecrübeleri hatırlatıyorlar. Ancak benzer şartlarda Batı'da böyle davranmayı göze aldıklarında Kürdistan'da olduğu gibi Batı'da bütün politik meşruiyetlerinin son çivisini bizzat kendileri çakmış olurlar.
 
Kürdistan baştan başa bir demokratik mücadele hamlesiyle hareketlendi diğer yandan. Bir derlenme, silkelenme, arınma sürecine dönen ve odağında bedenlerini açlığa yatıranların bulunduğu, peyderpey bütün topluma yayılma eğilimi gösteren ve politik özgürlüğün konusu olan demokratik talepler manzumesi etrafında kenetlenenler kendilerini günden güne daha bir güçlü faşizme dayatmaya başlıyor. İrili ufaklı mücadelelerle ve oldukça hızlı akan yılı böyle bir kitle özgürlük dinamiğiyle yeni yıla devretmek önemli bir kazanım.
 
Suskunluk, yok sayma, gündeme almama; iktidarın en iyi bildiği tek bildiği bu. Düşünmezsen yoktur, ifadesini bu nedenle defalarca tekrarladılar. Terörize etmek, düşman söylemiyle özgürlük mücadelesinin önünü tıkamak bir başka yol. Ancak başörtülü annelerin ve Kürdistanın genç kadınlarının çekirdeğini oluşturduğu bir demokratik direniş, istenildiği gibi terörize edilemeyeceği için dahi rejime ürküntü verir. Medya tekelleri susturulursa fısıltı gazetesi, gerektiğince alternatif medya yolları bir biçimde devreye girer ve özgürlük mücadelesi yürütenlerinde sesini duyurur.
 
Demokratik kitle hareketlerine saldırıların dozajını arttırdıkça kendisini bir hapishaneye kilitler. 'Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapın' talimatının Kürdistan'da yarattığı infial hatırdadır. Türkiye siyasi coğrafyası da o tür bir kırılmanın arifesinde. Hep böyle değil midir, ekmek isteyen, özgürlük isteyen, hakkını arayan birilerine karşı devlet cihazıyla bir yere kadar müdahale ederler ama yetersiz kalırlar. Sonrasında bu defa bütün güçleriyle saldırırlar, doz aşımının yok edici olacağına güvenirlerken bir bakarsınız ki yüz binler sokaklardadır.
 
İktidarın bu tür zorlamaları, Arap Baharı/devrimleri öncesindeki o çok sert günleri anımsatıyor. İktidarın çeşitli ülkelere dağılmış muadilleri de özgürlük isteyenlere nefes aldırmıyordu. Örgütlükleri darbelemekle devrim derdinden kurtulduğuna inanan diktatörler neredeyse bir gecede devriliverdiler. Hepsinde yoksulluk vardı. Ancak o denli baskı ve haysiyet kırıcı uygulama mevcuttu ki o devrimler birer onur devrimi olarak patladı, sürdü, aktı, toplumsal bilinçte devrime yol açtı.
 
Akla gelen her başlıkta kahrediciliğine vurgu yapan mevcut iktidar bizzat yapıp ettikleriyle, süregelen  bütün yoksulluğa karşın, Kürdistan ve Türkiye sathındaki devrimin bir onur isyanı, özgürlük çığlığı olarak ortaya çıkmasının bütün alt yapısını adeta elleriyle hazırlıyor. Tükenmişin dili böyledir. Günün birinde doğruyu fark etmelerini beklemek de boş avuntu. Bakın Ortadoğu diktatörlerine, hemen hepsi, son anına dek zulmünü, zalimliğini savundu, hatta özgürlük isteyen kitleleri saplantılı biçimde suçlamayı sürdürdü.  Kitleleri tebaa sayıyorlardı, güdeceklerine inanıyorlardı. Sonra taç bir yanda kaldı baş bir yanda. Tarih bilgisi ve toplumsal mücadele deneyimleri her seferinde bunu ispatlamıştır.
 
Türkiye siyasi coğrafyasında kitlelere söyleyebileceği hiç bir şey kalmayan iktidar sahiplerinin nasıl bir politik finale koştuklarını görmemek imkansız. Her hak talebinin aşağılamayla yanıtlanması, birer kibir anıtına dönen iktidar bürokrat ve temsilcilerine karşı biriken, türlü biçimlerde dile gelen öfke dünle kıyaslanamayacak kadar keskin.
 
Arayışlar, tıkanmalar günden güne artıyor. İktidarsa günü kurtarmaya çalışıyor. Bu dağılma deminin güçlü işaretlerinden biri AKP içinden kimi vekillerle bir başka parti kurma girişiminde bulunulacağı. İçeriğinden ve kim olduklarından bağımsız olarak bu haber, çatlağın ne denli derin, halktan kopuşun nasıl esaslı olduğunu gösteriyor. Dahası, bütün kara çalma, doğmadan öldürme taktiklerine ve terörize etme çabalarına rağmen bu defa 'alternatif parti' haberleri aradan sıyrılıp kendi gündemini oluşturdu.
 
Bütün belirtiler siyaset tarihinde AKP'nin tek adam partisi olarak anılacağı yönünde. Bir fikir, akım, ideal partisi olunmadığı her geçen gün görülüyor. Kişiye bunca odaklı her siyasal varoluş biçiminin kaderini yaşıyor AKP. Toplumu ve muhaliflerini kuruturken kendisi hepsinden fazla kurudu, çoraklaştı.
 
Devletin bütün gücünü kullanmaya girişmesine rağmen mecalsiz üstelik. Açtığı tartışmalar cazibesini çoktan kaybetti ileriye sıçraması imkansız ve geriye düşmesi neredeyse kaçınılmaz.
 
Halkı, hiç değilse kendisine itirazı olanı sopayla korkutmak, dahası bir halkın sopayla korkutulacağına inanmak yanlışların en büyüğü. Ayrıca hakaret. Ezilenlerin onurunu hafife almanın pahası ağırdır. Kürdistan ve batıda en ağır bedeller pahasına ezilen halklarımız defalarca onurlarını ve özgürlüklerini ölümden üstün tuttu. Değil sopanın, değil hapishanenin ölümün bile 'hiç' olduğu zamanlar vardır. Türkiye siyasi coğrafyasının hafızasında. Bunun örgütlenmiş özgürlük çığlığıyla buluştuğu yerde hiç bir diktatörlüğün ayakta kalamadığına zaman şahittir.
 
Türkiye siyasi coğrafyası güçlü hafızası ve birikimi olan bir politik çeşitliliğe sahip. Faşizmin bunca ağır saldırılarla devrimcileri kırmaya, hapsetmeye kilitlenmesi bu birikimi dağıtmaya, ümidi öldürmeye kilitlene geldi. Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin bir bölge devrimini patlatması, oralara hızla yayılması, bölgesel devrimci demokratik federasyonlara dönüşmesi gayet mümkündür. Karşı devrim bu imkanda kendi kabusunu gördüğü için Türkiyeli devrimcileri Kürdistan devrimcilerinden, iki ülkedeki devrimcileri bölge ülkelerinin devrimci demokratik hareketlerinden ayırmaya odaklandı. Oysa burjuvazinin sınırları bizi bağlamaz. Devrimler zafere ulaşacaktır. Sosyalizm/komünizm yürüyüşünü dünyanın her yerinde, devrimin bütün bileşenleriyle sürdürerek zafere taşımak devrimcilerin komünistlerin hem gündelik hem siyasal varoluş gerekçesidir.