Bahadır Altan: Attığım taş doğru yere gitti, yanlışın başını yardı
Sabiha Gökçen'de 3 yolcunun yaşamını yitirdiği kazanın ardından tartışmalar sürüyor. Özellikle de bugüne kadar çevreye verdiği zarar üzerinden tartışılan ve karşı çıkılan İstanbul Havalimanı'nın kazadaki etkisine dikkat çeken kaptan pilot ve eğitmen Bahadır Altan, "Doğal, herkesin söyleyebileceği basit bir şeydi dediğim ama bunu iktidarın kanalında ve sanırım tam zamanında söylediğim için bu kadar tartışıldı. Attığım taş doğru yere gidip, yanlışın başını yardı" dedi. Altan, her zaman olduğu gibi pilotların "suçlu" ilan edilmesinin çözüm olmadığını belirterek, tüm sürecin bütünlüklü olarak ele alınması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'de bugüne kadar hava yolunda 23 ölümlü kaza yaşandı ve bin 222 kişi yaşamını yitirdi. Sabiha Gökçen'de gerçekleşen son kazanın dışındaki tüm kazalarda pilotlar da yaşamını yitirdi. Ama tüm bu kazaların hepsinde sorumluluğun tümü de pilotların üzerine atıldı.
Sabiha Gökçen'de 6 Şubat'ta meydana gelen ve 3 kişinin yaşamını yitirdiği Pegasus Havayollarına ait uçak kazasında da iki pilot hakkında "taksirle öldürmek" iddiasıyla dava açıldı. Bu, Türkiye'de bir ilk, havacılık tarihi bakımından. İlk kez pilotlar "taksirle öldürmek" suçlamasıyla yargılanacak ve ilk kez kendilerini savunma imkanı da bulacak.
Kaptan pilot ve eğitmen Bahadır Altan, Sabiha Gökçen'deki kazanın aslında "geliyorum" dediğine dikkat çektiği için CNN Türk canlı yayınından alındı, ardından da Pegasus'taki işinden çıkarıldı. Bugüne kadar pilotların suçlu ilan edilerek, toplumun dikkatinin asıl gerçekten uzaklaştırıldığını belirten Altan, "Bir suçlu bulmak kolay, ancak bu yeni kazaları engelleyemez" dedi. Altan, daha büyük kazaların yaşanabileceğine dikkat çekerek, var olan sistem sorununun çözülmesi gerektiğine işaret ediyor.
'HAVACILIKTA EN DEĞERLİ ŞEY TECRÜBE'
41 yıldır havacı olan Altan, havacılıkta en değerli şeyin tecrübe olduğunu vurguluyor ve "Yılları geçirip eskimek değil, bilimsel bir bakışla ve olaylardan dersler çıkararak çok değerli tecrübelere sahip olursunuz" diyor. Havacılığın sadece mesleği olmadığını belirten Altan, sendikal anlamda, uçuş emniyetini sağlamak, yolcuların tüketici haklarını korumak, çalışanların özlük hakları için geniş yelpazede bir mücadele alanı olduğunu söyledi.
"Evet ben 41 yıllık havacıyım. Dolayısıyla bir kazayı konuşacak, yorumlayacak birileri varsa bizim gibi insanların yorumlaması gerektiğini düşünüyorum" diyen Altan, Sabiha Gökçen'de meydana gelen kazanın ardından bir bilgi kirliliğinin ortaya çıktığını, bu alanda bilgi sahibi olmayan isimlerin ekranlardan konuştuğunu belirtti. Altan, "İşte bu nedenle CNN'e bağlandım ve daha hiç bir araştırma yapılmadan bir suçlu ilan edilerek, kazaya yaklaşılmasına itiraz ederek asıl gerçeklerin bir kez daha gözardı edilmesini engellemek istedim" dedi.
Başta pilotlar olmak üzere havacılık alanında çalışanların antidemokratik uygulamalar ve işgüvencesi olmadığı için ve "kaptanların da kaybedecekleri çok şeyleri olduğu" için konuşamadıklarının altını çizen Altan, şunları söyledi: "Buna hep tepkili oldum. Şimdi konuşmazsak yine meydan başkalarına kalacaktı. Biraz daha bütünsel bir bakış önerdim, bir suçlu aramak yerine hataya neden olan ortamı sorgulamak gerek demek istedim. Bu bir sistem sorunudur çünkü..."
Altan, yıllardır edindiği tecrübelerden kazanın hemen ardından nedene ilişkin kesin bir şeyin söylenemeyeceğini, bütünlüklü düşünmek gerektiğine işaret ediyor. Bu deneyim aynı zamanda, İstanbul Havalimanı başta olmak üzere bir çok etkinin de kazaya neden olan etmenlerden biri olduğuna işaret ediyor.
"Konuşmak ise kamusal bir sorumluluk. Teknik bilgi kamunun hizmetine objektif sunulmalı. Örneğin meslek odaları böyle bir sorumluluğu yerine getirir, kamuyu uyarır, bilgilendirir. Havacılık çok daha yeni bir alan olduğundan bu tür kurumları henüz yok. O zaman iş başa, bireylere düşüyor" diyen Altan, tüm etkenler, yapılması gerekenler ve havayolları çalışanlarının koşullarını ETHA'ya değerlendirdi.
Sabiha Gökçen Havalimanı'ndaki kazanın ardından CNN'de yaptığınız konuşma ve programdan düşürülmeniz gündem oldu. Neden şimdi konuştunuz ve neden bu kadar gündem oldu?
HAVACILIKTA HATA İLE SUÇU AYIRMAK: JUST CULTURE, (ADİL KÜLTÜR)
Sabiha Gökçen'deki kazanın ardından pilotlar suçlu ilan edildi ve haklarında gözaltı kararı verildi. Peki ya, Sivil Havacılık Genel Müdürü, hava trafik sorumlusu, Pegasus'un genel müdürü... Onların sorumlulukları ne kadar araştırıldı ya da araştırılacak?
Havacılıkta JUST CULTURE denilen bir şey var, yani Adil Kültür. Havacılıkta hata ile suç birbirinden ayırt edilmeli. Pilot hatalı yaklaşma yapar, yüksek süratlidir pisti pas geçer. Burada hatanın bir maliyeti olur. Yani 10 dakika daha uzun havada kalır ve 200-300 kilo daha fazla yakıt harcar. Burada pilota 'neden pas geçtin' deyip ceza vermeyi bırakin soru bile sorulmaz. Ama alkollü olarak veya yorgun uçuşa gelirse, işte bu affedilir bir şey değil suçtur. İkinci bir şansı olmaz ve meslek hayatı biter. Bitmeli de, ben böyle düşünüyorum. İnsan hayatının emanet edildiği kişinin böyle bir suç işleme özgürlüğü yoktur. Bunu hata diye kabul edemezsiniz. Ama inişte hata yaptı, tekerlek patladı. Bunu suç diye değerlendirip zararı da ona ödetmeye kalkarsanız, olmaz. Bu stresle kimse uçuş yapamaz o zaman. Adil kültür bunu gerektiriyor.
Pilotluğun çok stresli bir meslek olarak görülmesinin nedeni de budur. Uçuşun kendisi zaten çok büyük bir stres. Tamam bu işçiler çok yüksek ücret alan işçiler, bu nedenle çoğu kendini işçi olarak da görmüyor hatta. Ama bu stres altında özgür karar verilemeyebilir. Eğer JUST CULTURE olmazsa, özgürce pas geçme kararı vermeyebilir örneğin. Ya da illa pas geçeceğim diye başka şekilde bir baskı oluşturulursa bunun sonuçları yine farklı olabilir. Özgür bireylerin inisiyatifidir havacılık mesleği diyoruz. Odağında uçuş emniyeti, insan hayatı olan. Bizim böyle bir Hipokrat yeminimiz de olmalı aslında.
'BU KAZANIN BİR ÇOK ETKENİ VAR...'
Mesela, pilot arka rüzgarla yaklaşma ve inişi reddedip pas geçseydi, bu kaza olmazdı. Kule bu yönde inişi 06'ya değil de rüzgarı karşıdan alacak şekilde 24'e verseydi yine bu kaza olmazdı. Kule neden 24'e inişi veremedi peki diye düşünerek geriye doğru soruları çoğaltınca. İstanbul Havalimanına kadar uzanan bir olumsuzluklar zinciri ortaya çıkıyor. Orada kuzeye doğru yaklaşma ve iniş olurken, burada güneye doğru iniş olduğu zaman uçakların rotaları kesişiyor. Organizasyonu güçleşiyor. O zaman İstanbul Havalimanı neden oraya yapıldı, pist yönleri neden böyle yapıldı... Bunlar sorgulanmalı. Sabiha Gökçen'teki ikinci pist neden şimdiye kadar yapılmadı? Soruları çoğaltmak gerek...
Bu kazanın dolaylı etkenlerinden biri de iktidar, hava kuvvetlerinden daha önce ayrılan kaptanları, zorla KHK ile geri çağırdı. 'Ben gelmek istemiyorum' diyenler lisansların iptaliyle tehdit edildi. Yurtdışına gidenler kurtuldu, gidemeyenler de pasaportlarının iptal edilmesiyle tehdit edildi. Böylece deneyimli birçok pilot sivil havacılıktan çekilerek adeta bu şirketlere darbe vuruldu. Bunun da payı var kazada. Kazalarda bir suçlu değil, birçok etkenin bir araya geldiği bir zincir söz konusu dememin sebebi bu işte.
İşte bütünsel bakış açısı içerisinde, kazaya yol açabilecek faktörler değerlendirilseydi bu kaza engellenebilirdi. Ben de bunu söylemeye çalıştım. Sözlerimi rahatsızlık vermesi de bundandır. Kazada payı olanlar bunun sorgulanmasından rahatsız oldular...
Havalimanlarının konumlarının önemine dikkat çekiyorsunuz, özellikle de İstanbul Havalimanı'nın. Neden, nasıl bir etkisi var?
İstanbul Havalimanı en başta çok büyük bir israf. 3. havalimanını yapıp birincisini kapatıyorsunuz. 3. havalimanını yaptık diyorsunuz ama hala elde iki havalimanı var.
Evet, Atatürk Havalimanı kapanmasaydı bu kaza olmazdı. Böyle bir olasılık da var. İstanbul Havalimanı'nda sadece kuzey güney pisti var. Atatürk Havaliamanı ise çapraz bir piste sahip, 06, 24. Yani Sabiha Gökçen'deki ile aynı (kuzeydoğu-güneybatı) yönünde. İstanbul Havalimanı'nda bu pist olmadığı için, kuzeye hakim rüzgar olduğunda, kuzeye trafik devam ederken Sabiha Gökçen'de ters istikamette iniş yerine arka rüzgarla inişe yönlendirildi uçaklar. O nedenle buraya kadar gidiyor kazanın nedenleri.
İstanbul Havalimanı öyle bir yerdeki, Atatürk Havalimanı ile birlikte kullanılması olanaksız. İstanbul Havalimanı'ndan kalkan bir uçak tırmanış sırasında Atatürk Havalimanı'nın üzerinde buluyor kendisini. Dolayısıyla iki pisti de birlikte bu istikametlerde olduğu için kullanmak mümkün değil. Bu yer öyle bir yer.
Bu bilinen bir durum muydu?
Bu basit ve bilinen bir şey. Bilim insanı olmaya da gerek yok. Herhangi bir havacı, hava trafikçi ya da birazcık harita üzerinden bakan biri bunu fark edebilir. Ama önce yer seçilip sonra kılıf arandı.
'3. HAVALİMANI BİR KÖTÜLÜK'
Dünyanın en büyüğünü yapmak gibi bir amaç edinmişler. İstanbul'un veya ülkenin ihtiyacı nedir diye düşünmeden. En güvenilir, en emniyetlisi, en ekonomik olanı değil. Bir de çabuk yapacaksınız. Neden? Çünkü seçimler yaklaşıyor. İşte o hırsın, politikanın sonucu onlarca inşaat işçisi can verdi. İşte bu nedenle 3. Havalimanı bütünsel bir kötülük.
Çok para harcandı, su havzaları yok edildi, milyonlarca ağaç kesildi, kuş göç yolları ve üreme sahaları tahrip edildi, Atatürk Havalimanı'nın kapanmasına neden oldu. Tüm bunların sonucunda emniyetli bir yer de yapılamadı. Daha kış koşulları yaşanmadı, bir kere bile kar yağmadı mesela, sis olmadı. O zamanlarda neler olacak, göreceğiz.
İstanbul Havalimanı'nda, Sabiha Gökçen'deki ilk yaşanan kimsenin yaralanmadığı, pistten çıkmanın olduğu gün 5 olay oldu. Sert inişlerden dolayı uçakların gövdeleri hasar gördü. Ama toprağa çıkan olmadığı ve İstanbul Havalimanı olduğu için de duyurulmadı.
O zaman aslında yetkililerin bildiği ve birçok kişinin de fısıltıyla konuştuğu şeyleri siz açıkça dile getirdiniz...
'ATTIĞIM TAŞ DOĞRU YERE GİDİP YANLIŞIN BAŞINI YARDI'
İnsanlar kendi söyleyemediklerini başkalarından duydukları için hemen "cesaret" diye nitelendiriyorlar. "Cesur yürek" gibi laflar söyleniyor. Hiç öyle görmüyorum. O kadar doğal, herkesin söylemesi gereken bir şeyi söyledim. Ama onların kanalında ve tam zamanına denk geldi bu. CNN'deki konuşmamın etkisi sanırım bu nedenle fazla oldu. Pandora'nın kutusu açıldı. Artık hiç tartışılmayan şeyler tartışılıyor. Bu yüzden ödediğim bedelin hiç de boşa gitmediğini düşünüyorum. İşten atılmam umurumda değil. Şimdiye kadar söylediklerim hiç bu kadar insana ulaşmamıştı. O yüzden ben çok huzurluyum, mutluyum. Yani, attığım taş doğru yere gidip yanlışın başını yardı. Kurbağayı ürkütmek değil de böyle bir şey oldu.
Aslında söylediklerim herkesin ortalama söyleyebileceği şeylerdi. Şöyle bir duralım, İstanbul depremi yaklaşıyor, ama kanal açmaya çalışıyorlar. 500 bine yakın insan ölecek deniliyor ama dikkate alan yok. Maalesef freni boşalmış kamyon gibi ülkeyi aşağıya doğru sürüklüyorlar. Toplum olarak bu kamyonun içerisindeyiz. Bir laf var, sanırım Brecht söylemişti, "Toplumların kahramanlara değil, kahramanlara ihtiyaç duymayan toplumlara ihtiyaç var." Bunun sebebi de şu: Diktatörlük olmazsa kahramanlara ihtiyaç olmaz, çünkü konuşmak, düşüncelerini ifade etmek en doğal hakkı insanların. Savaşlar olmazsa da kahramanlara ihtiyaç olmazdı. İnsanlar kendi söyleyemedikleri şeyleri başka birisinin ağzından duyduğunda bu nedenle onu yüceltip göklere çıkartıyorlar.
'SÜRAT VE BÜYÜME HIZI, DOĞA VE İNSANLIĞIN DA SONUNU HIZLANDIRIYOR'
ABD'de İkiz Kulelere saldırı olduğunda bir ay uçuşlar yasaklandı ve kıta üzerindeki ısı ortalaması 1 derece düştü. Bir ayda 1 derece ısı düşmesi küresel ısınmaya havacılığın ne kadar katkı yaptığını gösteriyor. İklim değişikliğinde ısının 1 derece oynamasının ne anlama geldiğini düşünün. İşte uçakların kuyruk izleri, çıkarttıkları egzoz dumanları örümcek ağı gibi gökyüzünü kaplayarak sera etkisi yaratıyor.
Fosil yakıt kullanıldığı için karbon salınımı da artıyor. Bir örnek verelim: İstanbul'dan Ankara'ya bir uçak ortalama 150 kişi götürüyor. Harcadığı yakıt iki buçuk ton. İki buçuk ton yakıtla 150 kişi 1 saatte Ankara'ya gidiyor. Siz bu iki buçuk ton yakıtla 1500 kişiyi otobüsle Ankara'ya götürebilirsiniz. Ya da yanına bir sıfır daha koyun, trenle 25 bin kişiyi taşıyabilirsiniz. Ama bir saat yerine 4-5 saatte gidersiniz. Kabaca yapılan bir hesap bu. Evet, havacılık sürat bakımından iyi ama bu süratin insanlığın sonunu da hızla yaklaştıran bir etkisi var.
Artık bunlar sorgulanmalı. Havaalanları büyüme yerine küçültülmeli, uçuşlar artma yerine artık sınırlandırılmalı diye düşünüyorum. Özellikle kısa mesafelerde Ankara İstanbul gibi yukarıda yaptığımız hesapta görüleceği nedenle uçuşlar yerini raylı sistem bırakmalı. Farkında mısınız ne kadar çok da seyahate özendiriliyor insanlar. Kapitalizm sürekli tüketim özendiriyor. Burada tüketilen şey doğa, dünya... Havacılıkta ise bu sürat kar hırsıyla hızla büyümeye dönüşünce kazaların da zeminini hazırlıyor işte...