Aydın Akyüz yazdı | Aksa Tufanı: Bir yılın devrimci dersleri
7 Ekim hamlesi emperyalizm ve bölge gerici devletlerinin derinleştirmeye çalıştığı karşıdevrimci politikalarını önemli düzeyde darbelemiştir. Dünya halklarının bilincinde antisiyonist, antifaşist, antiemperyalist meşale yakmıştır. Siyonizm, faşizm ve emperyalizmin yüzündeki maskeyi düşürmüştür. Nasıl ki Filistin'in etrafında örülen dayanışma bilinci ve deneyimi, Irak ve Afganistan işgaline karşı verilen dayanışma bilinci ve deneyimi üzerine yükselmişse; bundan sonraki emperyalist saldırganlık dünyanın neresinde olursa olsun Filistin ve Lübnan'la dayanışma bilinci ve deneyiminin çok daha ötesine geçecektir.
Aksa Tufanı hamlesinden sonraki bir yıl içinde siyonist İsrail soykırımcı katliamı, infazcı, işkenceci, ırkçı ve faşist karakterini son limitine vardırdı. İsrail'in arkasına dizilmiş gibi görünen, gerçekte kendi çıkarları doğrultusunda İsrail aracılığıyla bölgede yeni bir düzen kurmaya çalışan ABD önderliğindeki Batılı emperyalist blokun soykırımcı, katliamcı, sömürgeci, ikiyüzlü karakteri de önemli düzeyde açığa çıktı. Son bir yıllık saldırıların bölgesel yaygınlığı sadece İsrail'in intikamcı ve siyonist yayılmacı faşist karakteriyle izah edilemez. Aynı zamanda Batılı emperyalist blokun çıkarları doğrultusunda bölgeyi yeniden dizayn etme saldırısıdır.
EMPERYALİZMİN HEGEMONYA KRİZİ
Ortadoğu'daki emperyalist saldırganlık Ukrayna'daki savaştan, Tayvan ve Pasifik'teki gerilimden, Afrika'daki ve Latin Amerika'daki darbeler gerici iç savaş kışkırtıcılığından bağımsız olarak görülemez. Bütün bu yaşananlar giderek daha fazla saflaşan emperyalist blokların nihai bir hesaplaşma öncesi, bir başka deyimle yeni bir emperyalist paylaşım savaşı öncesi bölgesel mevzi ve avantajlar elde etme çabasından başka bir şey değil. ABD önderliğindeki batılı emperyalist blokun, fiili askeri, politik ve ekonomik güç üstünlüğüne dayanarak, Rusya ve Çin'in merkezinde bulunduğu emperyalist bloka karşı şimdilik bölgesel savaşlarla hazırlıksız yakalayarak geriletmeyi, genel bir meydan okumayı engellemeyi/erteletmeyi, bunların olmadığı koşullarda, bunları yeterince hazır olmadıkları bir genel savaşa çekerek ezmeyi hedefliyor.
Ortadoğu'nun özgünlüğü ise Batılı emperyalist bloka dahil olmamakta direnen, görece Rus ve Çin emperyalist blokuna yakın duran bölge gerici rejimleri ezmeyi; başkaca çatlak ses çıkarıp, uyumsuzluk sergileyen işbirlikçi bölge gerici devletlerini hizaya sokma amacı, Batılı emperyalist blokun önemli hareket noktalarıdır. Bunlardan daha önemli olan etkenler ise bütün emperyalist güçlerin bölgedeki çıkar hesaplarını ve oyunlarını nesnel olarak bozan Kürt, Filistin ve Yemen ulusal direnişlerinin ve Hizbullah'ın ezilmesi amacıdır. Bu direniş merkezlerine eşlik eden bölge halklarının isyan dalgaları emperyalist güçler arasındaki rekabetin yanı sıra bölge gerici devletlerinin kendi aralarındaki rekabeti, bölgesel yayılmacı emelleri ABD önderliğindeki emperyalist blokun onlarca yıldır bölgeye dayattıkları "projeleri"nin önemli bir kısmını bozdu. Ortadoğu'da emperyalist hegemonya geriledi. Bölge onların çıkarları bakımından istikrarsızlığın kaynağı oldu.
Aksa Tufanı hamlesi sadece siyonist İsrail için ağır bir darbe olmadığı bütün bu çelişki ve çatışma dinamiklerinin fay hatlarının hepsini birden tetikledi. Batılı emperyalist blokun Arap isyanlarından sonra bölgede inşa etmeye çalıştığı "istikrar" ve "normalleşme"ye dayalı sömürgeci hegemonyayı ve işbirlikçi gerici bölge rejimlerini tahkim etme çabalarını akamete uğrattı. Sadece siyonist İsrail'in varoluş krizi güncellenmedi; Batılı emperyalist blokun sömürgeci hegemonyası da sarsılarak varoluş krizine yuvarlandı. O yüzden bütün ikiyüzlülüklerine, yalan ve demagojilerine rağmen ABD başta olmak üzere Almanya, Fransa ve İngiltere'nin merkezinde bulunduğu Batılı emperyalist blok İsrail'in soykırımcı saldırganlığını desteklemekle kalmıyor, örtülü biçimde saldırılarda rol oynuyor. Dolayısıyla Filistin ulusal kurtuluş savaşının son bir yılda antiemperyalist niteliği nesnel olarak güçlenmiştir.
EMPERYALİZME VE SİYONİZME KARŞI ENTERNASYONAL BİRLİK, DAYANIŞMA, DİRENİŞ
Filistin ulusal kurtuluş mücadelesi Batılı emperyalistlerin ortak bir saldırısıyla karşı karşıyadır. Bu saldırı sadece Filistin'e değildir; bölge halklarının sömürgeci ve mali-ekonomik sömürgeci boyunduruğunun daha da güçlendirilmesi amaçlıdır. Sonuçları sadece Ortadoğu halklarını etkilemeyecektir; emperyalist sömürgeci ve soykırımcı barbarlığın dünyaya ne düzeyde yayılıp yayılamayacağı buradaki savaşımların sonuçları ve dünya halklarının enternasyonal destek ve dayanışması belirleyecektir. Dolayısıyla dünya halklarının sadece İsrail barbarlığına karşı çıkması yetmez, emperyalizme karşı mücadele bayrağını yükseltmelidir. Her yeri antiemperyalist mücadelenin üssü haline getirmenin ve her türlü mücadele araç ve biçimiyle emperyalizme darbe vurmanın yanı sıra bölgeye enternasyonal savaşçılar göndermeyi de gündemleştirmek gereklidir.
Emperyalist küreselleşme döneminde, kapitalizmin varoluş krizi koşullarında, emperyalizmden bağımsız bir kapitalizmi yaşatma olanağı hemen hemen hiç kalmamıştır. Bu yüzden antiemperyalist mücadele antikapitalist toplumsal devrim perspektifiyle yürütülürse kalıcı bir başarı sağlayabilir.
Dünya emperyalist savaşının arifesinde bölgesel savaşlar; emperyalist müdahale, saldırı ve darbelerin yaygın bir eğilim haline geldiği günümüzde bütün politik devrimler, ulusal savaşımlar, antikapitalist mücadelenin ve sosyalist devrimlerin emperyalizmle hesaplaşmadan başarıya ulaşma şansı yoktur. Emperyalizmin ortak saldırısına karşı halkların ve devrimcilerin küresel birleşik örgütlü mücadelesi güncel ve gereklidir. Emperyalizme karşı uzun vadeli küresel başarı antiemperyalist bölgesel ve küresel birliklerin yaygınlığına ve bunların zor araçları da dahil olmak üzere bütün mücadele araç ve biçimleriyle seferber olmalarına bağlıdır. Ancak son bir yıldaki gelişmeler göstermiştir ki, Ortadoğu'da emperyalizmin bölgedeki ileri karakollarından İsrail ve diğer işbirlikçi gerici burjuva devletlerin işçi sınıfı ve ezilenlere dönük bütün saldırıları olmak üzere emperyalist güçlerin doğrudan veya dolaylı bütün saldırılarına karşı tek bir ülke halklarının başarı şansı çok daha azaldığını göstermiştir. Bölgenin iki öncü halkı olan Kürt ve Filistin halklarının mücadele birliğinin merkezinde bulunduğu ezilen halkların mücadele birliği ve devrimci örgütlerin bölgesel birliği güncel ve acil bir ihtiyaç haline gelmiştir.
BÖLGESEL DEVRİMİN GÜNCELLİĞİ
Filistin ulusal özgürlük mücadelesinin 70 yıldan fazla bir süredir zafere ulaşamamasının altında yatan kimi nedenler, dört parçaya bölünmüş Kürdistan'ın dört gerici bölge devletini doğrudan karşısında bulması; yanı sıra emperyalizmin bölgesel hegemonyasını nesnel olarak tehdit etmesi iki ulusun kurtuluşu ile bölgesel devrimin kaderinin her geçen gün daha fazla ortaklaştığını gösteriyor.
Diğer yandan emperyalist küreselleşmede somutlaşan toplumsal maddi gerçeklikler bölgesel devrimi öngörülebilir hale getirmişti. Arap isyanları, İran, Türkiye ve Kürdistan'daki ayaklanmalar bu tezi kanıtlamakla kalmadı, bölgesel devrimi somut, güncel bir sorun olarak önümüze çekti. Son bir yıllık gelişmeler büyüyen bir devrimin bölge gerici devletlerini ve sömürgeci hegemonyası sarsılan emperyalistlerin nasıl bir ortak karşıdevrimci saldırı gücüne dönüşebildiğini gösterdi. Bu durum mevcut askeri teknik seviyeyle buluştuğunda karşıdevrimci saldırıların yıkıcı, yok edici gücü hakkında da yeni bazı sonuçlar doğurdu.
ÖNCÜ DEVRİMCİ YÜRÜYÜŞLER VE BÜYÜK FELAKETLER
Dünya devriminin en önünde yürüyen öncü devrimci yürüyüşler, niteliksel değişim geçiren toplumsal maddi koşullar, yeni askeri teknik temel, sınıf mücadelesinin aldığı yeni biçimler tarafından sınanır. Öncü olmanın onurunun yanı sıra, önceden öngörülemeyen büyük saldırıların yol açtığı büyük felaketler, zorluklar, yeni karşıdevrimci saldırı biçimleriyle karşı karşıya kalırlar. Kürt özgürlük hareketi ve Rojava devrimi, Filistin ve Lübnan halklarının karşı karşıya kaldığı soykırım, katliam, yıkım ve imha saldırısı -Hamas ve Hizbullah'ın ideolojik karakterinden bağımsız olarak- bu tarihsel dersi bir kez daha gösterdi. Önderlik, askeri ve örgütsel kayıplar vb. bakımından bir kısmı öngörülebilir olsa da öngörülemeyecek yeni saldırı biçimleriyle de karşı karşıya kaldılar. İsrail siyonizmi ve emperyalizm bir yılın sonunda Irak ve Afganistan işgallerinde olduğu gibi başlangıçta politik, askeri ve moral üstünlük sağlamış olsa da halklara karşı yürütülen bu savaşım uzun vadede kaybetmeye mahkumdur.
Yaralar sarılacak, derlenip toparlanacak, sürecin yeni dersleri ışığında, yeni biçim ve araçlarla elde edilecek politik, askeri ve örgütsel üstünlükle zaferden zafere koşulduğunda ne İsrail'in yeniden ayağa kalkacak mecali kalacaktır, ne de emperyalizmin Ortadoğu'da yeni bir oyun kuracak dayanağı olacaktır.
TASFİYECİLİĞE KARŞI DEVRİMCİ BİLİNÇ VE ZOR ARAÇLARINDA ISRAR
Mücadeleyi, direnmeyi hak dilenciliği olarak algılayan liberaller ve tatlı su solcuları 19. yüzyıldan günümüze birçok kritik eşikte "silahlara başvurmamalıydı" nakaratını tekrarlayıp duruyorlar. Filistin ulusal kurtuluşçu direnişin 7 Ekim hamlesini yanlış bulup eleştiriyorlar. Oysa 7 Ekim hamlesi emperyalizm ve bölge gerici devletlerinin derinleştirmeye çalıştığı karşıdevrimci politikalarını önemli düzeyde darbelemiştir. Dünya halklarının bilincinde antisiyonist, antifaşist, antiemperyalist meşale yakmıştır. Siyonizm, faşizm ve emperyalizmin yüzündeki maskeyi düşürmüştür. Nasıl ki Filistin'in etrafında örülen dayanışma bilinci ve deneyimi, Irak ve Afganistan işgaline karşı verilen dayanışma bilinci ve deneyimi üzerine yükselmişse; bundan sonraki emperyalist saldırganlık dünyanın neresinde olursa olsun Filistin ve Lübnan'la dayanışma bilinci ve deneyiminin çok daha ötesine geçecektir.
BÖLGESEL BİRLEŞİK DEVRİMCİ DİRENİŞİ YÜKSELTMEK
"Devrim, karşısında büyük bir karşıdevrim dalgası yaratarak büyük" tezi yeni bir nitelik ve biçim kazanmıştır. Emperyalistlerin ve bölge gerici devletlerinin devrime saldırıları daha ortak bir biçim almıştır. Soykırımcı ve katliamcı nitelik genelleşme eğilimi taşımaktadır. Bunu engelleyecek düzen içi uluslararası mekanizmalar iflas etmiştir. Eskiden bu türden kıyıcılıklar gözlerden uzak tutulup, üstü örtülerek inkar edilirdi. Şimdi Filistin soykırımı canlı olarak bütün dünyaya seyrettiriliyor. Dünya halklarının mücadelesi bu soykırımı durdurmaya yetmediği oranda, kanıksama, meşrulaşma yaşanarak toplumsal çürüme yeni bir düzeye taşınmaktadır. Dünya halklarının yeterince yaygınlık ve kitlesellikte ayağa kalkmadığı gibi salt protestolarla sınırlı bir mücadele tarzının caydırıcılığı sınırlı kalmaktadır. Güçlü birleşik politik örgütlülükler ve daha etkili zor araçları devreye sokulmadığı sürece de bu durum çok fazla değişmeyecektir. Ortadoğu düzeyinde birleşik bir karşı koyuş olmaksızın bu saldırıları püskürtme olanağı geçmişe oranla çok daha daralmış olmakla kalmamış bedelleri de çok daha büyümüştür.
Ortadoğu bölgesel devrimi sadece gerekli değil, nihai zafere giden zorunlu tek yoldur. Dolayısıyla sadece enternasyonal dayanışma açısından değil, bölgede İsrail başta olmak üzere diğer bölge gerici rejimlerin alt edilmesi için bölgesel birleşik devrimci birlikler kurmak ve onlar aracılığıyla mücadeleyi birleştirip koordine etmek güncel ve acil bir görev haline gelmiştir. Bu başarıldığında sadece Filistin ulusal kurtuluş güzergahında daha emin adımlarla ilerlemeyecek, Ortadoğu'nun birleşik devriminin de rotası aydınlanacaktır.