DÜNYA
Aslolan dünyayı değiştirmektir
Marx, ömrünü sınıfsız ve sömürüsüz bir gelecek için dünyayı değiştirmeye adadı. Yaşarken olduğu gibi bugün de işçi sınıfı ve ezilenlere dünyayı değiştirme eyleminde rehberlik etmeye devam ediyor.
Karl Marx, 5 Mayıs 1818'de Almanya'nın Trier kentinde doğdu. Bu yıl 200. doğum gününü kutluyoruz. Fikirleri ve miras bıraktığı mücadelesiyle, işçi sınıfı ve ezilenlerden yana toplumsal tarihe bu kadar uzun süre etkide bulunmuş, daha da bulunacak olan birinin doğum günü, iki asır sonra bile kutlamaya değerdir. Tarihe giriş yaptığı andan bugüne, kuruculuğunu yaptığı ve temellerini attığı Marxizmle, onbirinci tezinde iddia ettiği gibi yaşarken ve ölümsüzlüğe yürüdükten sonra da dünyayı değiştirmeye devam etti.
Tezlerinin onbirincisinde, ''Filozoflar dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir'' diyerek bilinçli eylemin önemine vurgu yaptı. Teorisinin amacı kadar pratiği de toplumu değiştirmeye odaklıdır. Teoriyi, sadece dünyayı anlamanın aracı olarak görmedi, aynı zamanda onu değiştirmenin bir aracı olarak ele aldı. Kendisinden öncekilerden farklı olarak politik-örgütlü pratik olmadan tek başına teorinin değiştirici gücü olmadığının en başından farkındaydı.
Teoriyi pratikle ilişkisi içinde karşılıklı etkileşim içinde hareketli olarak kavradı, onunla toplumu değiştirmenin dinamiklerini açığa çıkartmaya yoğunlaştı. Politika ve örgütlenmeyi toplumu değiştirip dönüştürmenin temel araçları olarak gördü, bunlarla sıkıca ilişkilendi. Devrimci teori olmadan devrimci pratiğin olmayacağı bilinciyle teoriden de hiçbir zaman kopmadı.
ENGELS'LE BİRLİKTE MARKSİZMİN KURUCUSU
Marx, proletaryanın kurtuluş ideolojisi olan Marksizmin kurucusudur. 1844 Eylül'ünde Engels'le karşılaşmalarından itibaren ömrünün sonuna kadar güçlü bir yoldaşlık ve az rastlanır dostluk ilişkisi kurdular. İkili bir kolektif önderlik oluşturduklarını söyleyebiliriz. İşbirliği içinde Komünist Manifesto başta olmak üzere bir çok çalışmayı birlikte hazırladılar. İş bölümüne giderek, birbirlerini tamamlamaya çalışarak Marksizmin kuruculuğunu birlikte adımladılar. Marx'ı tanımlayan birçok nitelik Engels için de geçerlidir.
Diyalektik ve Materyalizmi, metafizik ve idealist etkilerden arındırarak bilimsel bir temele oturttular. Felsefeyi toplumu değiştirip dönüştürmenin temel bir aracına dönüştürdüler. Marx ütopik sosyalistlerin aksine soruna bilimsel bir tarzda yaklaştı. Kapitalizmin iç çelişkilerinin kaçınılmaz sonucu olarak her geçen gün proletarya diktatörlüğünün ve komünizmin toplumsal maddi temelini güçlendirdiğini ilk gören oldu. Ütopik biçimde kurgulanan sosyalizm ve komünizmi bilimsel bir temele oturttu.
Marx'ın dehası tarih, sosyoloji başta olmak üzere tüm toplum bilimlerini güçlü bir biçimde etkilemesiydi. Muhalifleri bile Marksist yöntem ve teoriyi hesaba katmaksızın söz söyleyemez, kalem oynatamaz oldu. Marksizmin sürekli yaşam tarafından doğrulanması karşısında karşı-devrim ve anti-komünist cephe kendisini yenilemek, bazı ilerici form ve değerleri sahiplenmek zorunda kaldı veya öyleymiş gibi davrandı.
Önceleri Marx'ın yapıtlarını ve Marksizm'i yok saymaya, görmezlikten gelmeye çalıştılar. Devrimci etkisi örtülemez biçimde açık hale gelince, onun devrimci-komünist özünü boşaltıp, Marx'ı sadece bir ''filozofa'' ve ''iktisatçıya'' dönüştürmeye çalıştılar. Kapitalizm varoluşsal krize yuvarlanıp can çekiştiği günümüzde ''Marx haklıydı'' teziyle söze başlayan burjuva ve küçük burjuva ideologlar, iktisatçılar onun kapitalizm üzerine çözümlemeleri ve öngörüleri karşısında bir yandan dalkavuklukla boyun eğip 'hakkını' teslim ederken, diğer yandan içeriksizleştirip, devrimci-komünist özünü boşaltarak etkisizleştirmeye çalışmaya devam ediyorlar. Çok değil 20-30 yıl önce ''tarihin sonunu'' ve ''kapitalizmin ebediliğini'' ilan edenler, şimdi panik içinde binbir hokkabazlıkla, kapitalizmin yuvarlandığı varoluşsal krizini beyhude çabalarla aşmaya çalışıyorlar. Her buldukları 'çözüm' en fazla birkaç yılda iflasla yüzleşiyor.
TOPLUMU DEĞİŞTİRMEK İÇİN POLİTİKA VE ÖRGÜTLENME
Marx'dan devrimci-komünist özünden arındırıp kapitalizme zararı dokunmayan bir 'teorisyen' ve 'filozof' çıkarmaya çalıştılar hep. Oysa Mark Engels ile birlikte uğraşlarını hiçbir zaman teoriyle sınırlamadı. Aksine politikadan uzak durup fildişi kulelerden ahkam kesenleri hep eleştirdi. İşsiz kalmasına, yoksulluk içinde yaşamaya, ilkesine, mülteciliğe mahkum edilmesine, gittiği her ülkede tutuklanma tehdidi ve riskine rağmen devrim davasına sımsıkı bağlanmak, politik faaliyetlerinden ve işçi sınıfı ve komünist aydınların örgütlenmesinden, ayaklanma ve devrimlere müdahale etmekten hiçbir zaman vazgeçmedi.
Marx ve Lenin'i karşılaştırarak, Marx'ı teorisyene, Lenin'i politik-pratisyene indirgeyenler fena halde yanılıyorlar veya kasıtlı olarak çarpıtıyorlar. Her ikisi de teori ile politik-pratiği hiçbir zaman karşı karşıya koymadılar. Aralarında görünüşte oluşan fark, karşı karşıya oldukları sorunların öncelik değişiminden kaynaklıdır. Marx döneminde ütopik sosyalistlerin sezgiyle ortaya koydukları, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan teorileri mahkum edip, sosyalizm-komünizm teorisini bilimsel temellerine oturtmak görevi öncelikliydi. Felsefe ve ekonomi politik çalışmaları bu amaca yönelikti. Bu çalışmalarını politik örgütsel faaliyetten koparak yapmadı. Aksine devrimler ve ayaklanmalara politik müdahaleler ve örgütlenme çalışmaları, aralıklarla Marx ve Engels'in teorik çalışmalarını kesintiye uğratmıştır.
Marx, devrimleri tarihin lokomotifleri ve halkların bayramı olarak gördü, yaşamının ritmini devrimlere göre ayarladı. 1948-49 Devrimleri ve Paris Komünü'yle sıkıca ilişkilendi. Başkaca teorik çalışmalara ara verip politik örgütsel müdahalelerde bulundu. Devrimlerin açığa çıkardığı yeni veriler ışığında teorisini gözden geçirerek güncelleyip geliştirdi.
Marx, politik ve örgütsel ihtiyaçlar ortaya çıktığında zaman ve emek vermekte tereddüt etmemiştir. Politik çalışmaları genel olarak biliniyor. Örgütlenme faaliyetleri az bilinir, sıklıkla yok sayılır. Oysa örgütlenme faaliyetinden geri durmamış, dönem dönem zamanının çoğunu vermiş, fiilen komünist birliklerin ve enternasyonalin başkanı olarak görülmüştür. Bu örgütler kimilerince ''Marx Partisi'' olarak anılmıştır. Bu ifade zamanında o kadar kanıksanmıştır ki, Engels de bir mektubunda tırnak içine almaksızın kullanmıştır. Örgütsel sorunların çözümü ve deneyimler ışığında örgüt formunun geliştirilmesine kafa yormuş, ilerletilmesini sağlamıştır. Birinci enternasyonalde Engels'le birlikte ideolojik ve politik önderliğin yanı sıra fiilen örgütsel önderlik de etmiştir. Ayrıntılı incelendiğinde işçi ve komünist örgütlenmenin çok yeni, hemen hiçbir ön deneyim ve birikime dayanmıyor olmalarına rağmen komünist örgütlenmenin bir çok püf noktası açığa çıkarılıp geliştirilmiştir. Marx, bir çok öneri ve müdahaleleriyle yol açıcı olmuştur.
Marx'ın kararlı bir politik-örgütsel aktivist olması gerçekliğinden hareketle kimi liberal ve küçük burjuva aydın, Marx ve Engels'i ''demokrasi savaşçıları'' olarak tanımlayıp mücadelelerini demokrasi mücadelesine indirgeyip, onlarda proletarya diktatörlüğü savunusu olmadığını iddia edebiliyorlar.
Burjuvazinin henüz devrimci barutunu tümden tüketmediği bir zamanda, burjuva demokratik devrimin henüz tamamlanmadığı ülkelerde, işçi sınıfının ve komünistlerin politik çalışmaları ve örgütlenmelerinin önünün açılması için demokratik devrimci proleter devrime geçişte bir basamak olarak görüp aktif olarak yer almasından daha doğal ve gerekli ne olabilir ki. Marx, bilimsel sosyalizmi keşfettikten sonra hiçbir zaman burjuva devrimine hayran olmamış, demokratizme prim vermemiştir. Hep sınıfsal bakmayı bilmiş, ele aldığı bütün demokrasi sorunlarına titiz davranmış, ona göre ilişkilenmiştir. Bu olağanüstü titizliği ''mükemmeliyetçilik'' eleştirisine yol açmıştır. Marx, kavramlara sınıfsal anlamından bağımsız, kulağa hoş gelen anlamlar yüklenmesine veya bu içerikteki kavramların öne çıkarılmasına mesafeli durmuştur. Sınıflar üstü demokrasi anlayışı da bundan biridir. Burjuva demokrasisiyle, burjuvazi için diktatörlükten öte bir anlamı olmadığının bilinciyle ilişkilenmiştir.
Marx son on yılında Kapital çalışmasını bitirebilmek için örgütsel çalışmalardan geri durmuş, politik çalışmalara çok daha az zaman ayırmak zorunda kalmıştır. Marx'ın bu tavrında ağırlaşan sağlık sorunları ve Engels'in politika ve örgütlenme çalışmalarının başında olması dolayısıyla herhangi bir eksiklik hissedilmeyeceğine duyduğu güvenin de etkisini görmek gerek. Devrimci çalışmaları finanse edebilmek için babasının işletmelerinin başında bulunup, yönetmek zorunda olan Engels'in hisselerini satıp zamanının çoğunu çalışmalara ayırdığı bu yeni durumda Marx-Engels arasında yeni bir iş bölümüne gidildiğini de bunlara eklemeliyiz.
Marx'ın son yıllarında politika ve örgüt sorunlarıyla daha az ilişkilenişini ''geri çekilme ve hayal kırıklığı haletiruhiyesi'' içinde olmak şeklinde değerlendirenler yukarıda sayılan gerçekleri görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Kapital gibi yoğun emek isteyen ve uzun zamana yayılan bir çalışmayı usanmadan son anına kadar inatla sürdürmek, devrim inancı ve tutkusu olmadan nasıl izah edilebilir? Ya da 14 Mart 1883'de ölümsüzleşmesinden iki yıl önce kızı Jenny'ye yazdığı mektubunda yeni doğan torunu için “Önlerinde insanoğlunun görüp göreceği en devrimci dönem duruyor” diyecek kadar inançlı ve umutlu bir insan için nasıl bir “hayal kırıklığı”ndan söz edilebilir?
Marx, ömrünü sınıfsız ve sömürüsüz bir gelecek için dünyayı değiştirmeye adadı. Yaşarken olduğu gibi bugün de işçi sınıfı ve ezilenlere dünyayı değiştirme eyleminde rehberlik etmeye devam ediyor.