KADIN
Asi bir nehir: Sibel Bulut
Demir Çeneli Melekler, sizleri dünyanın sokaklarını adımlayan kadınların yaşamlarını keşfe çıkarıyor! Tarihin sayfalarında gizlenen kadınların hayatları, umutları ve mücadeleleri Kibele'nin nefesiyle ulaşıyor. "Hayatın her alanında savaşmak istiyorum" diyerek tarihe iz bırakmış kadınların hikayeleri Mart ayı boyunca her gün ETHA'da.
Güneşe aşıktı sümbül
Her sabah hasretiyle uyanıp gözlerini dikerdi gökyüzüne
Sıcaklığını beklerdi deli karanlıklarda
Yalnızlığınca umut doluydu gönlü
Hasret doluydu
Vuslat kaynardı gözlerinde
Sümbül güneşe aşıktı, o sümbüle. Penceredeki sümbülü her gün öpe koklaya 8 Mart'a yetiştirmişti. Mor mor açan sümbülle kutlamıştı o yıl 8 Mart'ı. İşte hep öyle inatçı, hep kararlı oldu. Kadın devrimini de yeşertti bilincinde, ayın inatla. Sonra da düştü yollara. Kadın devriminin olduğu topraklara. "Devrimcinin işi devrim yapmaktır" diyordu. Ve o devrime armağan etti genç bedenini. Tohumlarını da Rojava topraklarına bıraktı. Mor mor açsın güneşe aşık sümbüller diye. Yoldaşlarının Sarya Özgür'ü Sibel Bulut, Kobane'de ölümsüzleşen kadınların sembollerinden oldu.
Sibel Bulut, 18 Kasım 1986'da Dersim'de dünyaya geldi. Genç yaşta devrimci mücadele ile tanışan Bulut, 2003 yılında örgütlü devrimci mücadeleye adım attı. İlk olarak sosyalist gençlik mücadelesinin bir neferi oldu. Bu sırada sosyalist yurtsever çizginin militanı olarak bölgedeki pek çok çalışmaya katıldı. Düzenle tüm bağlarını kopardıktan sonra, Van'da sosyalist yurtsever mevzilerin inşasında rol aldı. Ardından 2006 yılında İstanbul'a geldi. Burada Atılım Gazetesi'nde çalışmaya başlayan Sibel Bulut, 2008-2009 yıllarında gazetenin yazıişleri müdürlüğünü yürüttü. Gazetedeki yazı ve haberlerden dolayı açılan davalar üzerine, onlarca yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu nedenle sosyalist basında daha fazla çalışma imkanı kalmadı ve özgür devrimci çalışmayı tercih etti. Bu tercihinin bir zorunluluk olmadığı, giderken yaşadığı mutluluk ve heyecan ile görüldü.
Sosyalist basın emekçi olarak çalıştığı 3 yıla pek çok hatıra sığdırdı. Güleryüzü, sıcaklığı, sevgi dolu yüreği ve asi ruhuyla yoldaşlarında derin izler bıraktı. Gazeteden bir yoldaşının anlatımıyla, cesareti, asiliği ve direngenliği sadece düşmana karşı değil, "tersine giden her şeye"ydi. Kobanê'de dile getirdiği "geri çekilmek yok", tam Sibel'e göreydi. Neye karşı olursa olsun kavgasında hiçbir zaman geri çekilmedi.
Çalışkanlığı, emekçiliği, yeni görevler alması, boşluk doldurmasıyla hem kendisi öne çıktı hem de yoldaşlarını sürükledi. Disipliniyle aldığı sorumluluğun hakkını vermeye çalıştı ve hep kolektif düşündü.
Yoldaşlarını etkileyen bir diğer özelliği kararlılığı oldu. "Kapkara kocaman gözlerini bir mermi kararlılığında dikip gökyüzüze 'bunu başaracağım, başaracağız' deyişini anımsıyorum" diye anlatıyordu bir yoldaşı.
O kısacık ömründe o kadar çok şeyi yıkıp yeniden kurdu ki... İç devrimsel süreçlerde ne kadar zorlansa da kazanan hep "devrimci olan" oldu. Kurduğu en güzel şeylerden birisi de kadınlığı oldu. Gülerek "ma şu cins bilinci ne menem şeymiş, yeniliyor mu içiliyor mu? Hemen onu öğrenip içselleştirmem lazım, yoksa böyle hep eksik kalıyor, zorlanıyorum" diyerek başladı, kendi kadın devrimine. Her zaman olduğu gibi özeleştirisi sözde kalmadı, pratikleştirdi. İlk öğretilmiş kadınlık hallerine savaş açtı. Başladığı işi bitirme kararlılığı ve iradesi, kısa sürede onu cins bilinciyle kuşanmış bir komünist kadın yaptı.
Yanıbaşındaki kadın yoldaşlarının özgürleşme hamlelerini büyütmesi için de yoğun çaba sarf etti.
Kadın yoldaşlığıyla sarıp sarmaladı çevresindeki tüm kadınları. Bir kadın yoldaşı, o yaklaşımını şöyle tarif ediyordu: "İkircimsiz bir güven duymanın, hemcinsinizle kendinizi daha güçlü hissettmenin doyumsuz güzelliğini yaşarsınız."
"Ne zaman kendi kadın kimliğiyle buluştu, ne zaman kadın yoldaşlığını tartışmaya başladı işte o zaman gerçek anlamda bir alt üst oluş yaşamaya başladı" diye ekliyordu, aynı yoldaşı. Ve Sibel Bulut'un cins bilincini nasıl pratikleştirdiğini şöyle anlatıyordu: "Erkeklikle mücadelede temel sorumluluğu kadının değiştirici ve dönüştürücülüğünde görür yoldaşımız. Erkeğin insanlaşma mücadelesinde tek başına anlatmak, okutmak, tartıştırmak yetmez diye bakar. Kadınların her alanda daha fazla özneleşmesiyle, yani bizzat kendi pratikleriyle erkek akla yanıt vermesi gerektiğini düşünür. Okumada, teoride, genel kültürde, yazıda, politikaya hakimiyette, müzikte, halayda, sporda, barikatta, mevzide ve yoldaşlıkta en iyisini başarmak için tüm yetenek ve emeğini sunarken bireysel değil ortak kadın aklının ve iradesinin gelişiminden sorumlu olduğu bilinciyle yaklaşır. Ne mutlu bizlere ki Saryalara yoldaşız..."
Aylar sonra Kobane'ye gittiğinde ise "Komünist kadın savaşçı olarak..." diye başlıyordu röportajına Sibel Bulut.
Sarya'nın parolası; "Nerede bir ezilen varsa, biz oradayız" oldu. Ve bu parola götürdü onu Rojava'ya da. Partisi MLKP'nin "Devrime katılın" çağrısına uyarak, ilk Cizire Kantonu'na gitti. Ardından 16 Ekim 2014'de Kobane cephelerinde yerini aldı. 2014 Ağustos'unda verdiği bir röportaj, onun sadeliğini, cesaretini, özgüvenini ve tüm güzelliğini gösteriyordu.
Şöyle diyordu o röportajında: "Bu devrimi kendimiz dışında görmüyoruz. Türk ve Kürt halklarının kardeşliğinden bahsediyouz. Türk halkının, Türk işçi ve emekçilerin kurtuluşu Kürt halkının kurtuluşu ve özgürlüğünden geçer. Bir kader bağı söz konusu. Rojava'ya gelmenin, buradaki direnişe katılmanın böylesi bir önemi var. Aynı zamanda biz komünistlerin şöyle bir görevi de var. Nerede bir ezilen varsa, biz oradayızdır. Dünyanın hangi noktasında, hangi ülkesinde olursa olsun, bizim esas aldığımız parola budur. Tüm ezilenlerin, sömürülenlerin yanında olmak. Onların öncülüğünü üstlenip, mücadele etmektir. Rojava'nın bizim bakımımızdan önemi budur."
Kobane'yi savunmayı özgür geleceği savunmak olarak görüyordu Sibel Bulut ve şöyle diyordu: "Komünist isek, devrimci isek bizim burada, Kobane'da olmamız gerekiyordu. Bunun dışında vicdanı olan herkesin burada olması gerekir."
Rojava devriminin aynı zamanda bir kadın devrimi olduğunu belirtiyordu. Bulut'un mesajındaki son sözleri ise şöyle olmuştu: "MLKP'li bir YPJ savaşçısı olarak, Serkan Tosun ve Suhpi Nejat yoldaştan sonra bu kararlılığı, bu iradeyi devam ettireceğiz. Rojavadayız, gitmiyoruz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Gerekirse şehit de düşeriz..."
Böyle anlatıyordu, tereddütsüz ölüme gidişi ve 12 Aralık 2014'de Kobane'yi savunurken ölümsüzleşti.
Büyümekte pek de hevesli olmayan o penceredeki sümbülü öpe koklaya 8 Mart'a yetiştirdiği gibi devrime de can verdi, aynı inat ve kararlılıkla. Özünde sevgi vardı, sümbüle de insana da. Sınıfsız, sınırsız, cins eşitlikçi bir dünya için yaşadı ve bir bildiği vardı 28 yaşında ölürken.
Güneşe âşıktı sümbül
Her sabah hasretiyle uyanıp gözlerini dikerdi gökyüzüne
Sıcaklığını beklerdi deli karanlıklarda
Yalnızlığınca umut doluydu gönlü
Hasret doluydu
Vuslat kaynardı gözlerinde
Yüzlerce çiçek vardı rengine meraklı
Beni ısıtsın yeter derlerdi dualarında
Oysa sümbül biraz daha ısıtayım derdi güneşi
Isınmayı öğrensin
Sevmeyi, sevilmeyi öğrensin
En güzel gözyaşlarını damlatsa da seherlerde
Umursamadan doğar, geçer giderdi üstünden
Dönüp bakmazdı sümbüle
Bıkmadan usanmadan umut kokar
Umut yayardı her yeni güne