22 Kasım 2024 Cuma

Asgari ücret: Hayatta kalmak kaç para?

İşçinin ücreti daha ödenmeden vergilendirilirken, patronlar vergi ödememek için paralarını Panama'ya, Malta'ya ve Man'a kaçırmaktadırlar. Son araştırma sonuçları, Türkiye burjuvazisinin vergisizlik cennetlerine kaçırdığı miktarın milli gelirin yüzde 20'si gibi bir rakam, yani 500 milyar TL olduğunu göstermektedir. Sadece bu para uygun şekilde vergilendirilseydi dahi 1.5 sene boyunca 6.5 milyon asgari ücretlinin ücreti, olması gerektiği gibi 2.800 TL'ye çıkarılabilirdi.
Merkez Bankası'nın Enflasyon Raporu 2015-II verilerine göre Türkiye'deki toplam ücretli işçilerin yüzde 35'i, yani 6.5 milyondan fazla işçi, asgari ücret ve altında ücret alarak çalışıyor. Sanayi, inşaat ve tarımda bu oranlar sırasıyla yüzde 38, 41 ve 72'dir. Yani asgari ücret, işçi sınıfının önemli bir kesimini doğrudan etkilemektedir.
 
Ancak asgari ücretin işçi sınıfı için önemi bu oranların anlattığından çok daha fazladır. Çünkü asgari ücret altındaki ve üstündeki ücretler büyük oranda asgari ücret çeperinde yoğunlaşmıştır ve asgari ücrette yaşanan artışlar, aynı oranda olmasa bile tüm ücretleri ileri taşımaktadır. Dolayısıyla, asgari ücret tartışmaları işçi sınıfının tamamını ilgilendirmektedir.
 
Asgari ücret milli gelir artışından pay alamamaktadır. 2004 yılı baz alındığında enflasyondan arındırılmış (reel) milli gelir iki kat artarken, asgari ücret 2017'ye kadar reel olarak sadece üçte bir oranında artmış, yani reel asgari ücret reel milli gelire göre yüzde 30,5 oranında gerilemiştir. 2017'de ise durum daha da kötüye gitmiş, bir önceki seneye göre yüzde 8 artış ile 1404 TL olan asgari ücret yüzde 13'e varan enflasyon karşısında eriyerek işçi sınıfı sadece göreli değil, mutlak olarak da yoksullaşmıştır. Bu yoksullaşma, kendini daha çok temel gıda maddelerinde göstermektedir. Asgari ücretlinin alım gücü, enflasyon karşısında, sebzede yüzde 14, süt, peynir ve yumurta grubunda yüzde 13, meyvelerde yüzde 12, yağlarda yüzde 8 azalmıştır.
 
ASGARİ YAŞAM
 
Asgari ücret, sıradan bir insanın ortalama olarak o?zel bir gelis?ime ug?ramaksızın, kendi yas?ayan organizmasında sahip bulundug?u basit işgücünü harcayarak sarf ettiği gerekli emeğin ücretidir. Buna, günümüzde vasıfsız işçi ücreti de diyebiliriz.
 
Asgari ücretin büyüklüğü, basit emek sarf eden bir işçinin emek gücünün yeniden üretimi için gerekli olan mal ve hizmetlerin değerine eşittir. Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği de tanımı "işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti" olarak yapıyor. Peki, günümüzde bu tutar nedir?
 
Türkiye'deki hane halkı büyüklüğü 3.5 olarak hesaplanmakta, bunun çoğunu da 2 çocuklu çekirdek aileler oluşturmaktadır. Dört kişilik bir aileyi "hayatta tutacak" gıda harcaması, giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 5.105,71 TL'dir. Ailede eşlerin çalıştığı varsayılırsa güncel kişi başı yoksulluk sınırı 2.550 TL olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabi, söz konusu ücret 2018 ücreti olduğu için hesaplamaya 2018 tahmini enflasyon rakamı ve büyüme tahmini de dahil edilmelidir. Devletin hiçbir gerçekçiliği olmayan yüzde 5'lik hedefini ve yüzde 5.5'lik milli gelir büyüme tahminini veri kabul edersek, bilimsel olarak 2018 net asgari ücret hedefi 2.817 TL olmalıdır.
 
DİSK ise asgari ücret talebine baz olarak yoksulluk sınırını değil, TÜİK'in geçim maliyeti hesaplamasını alıyor ve benzer güncellemeleri yaparak 2018 için net asgari ücret önerisini 2300 TL olarak belirledi. 
Bu noktada "net" kavramını biraz açmak gerekiyor. Örneğin, Asgari Geçim İndirimi (AGİ) olarak adlandırılan vergi iadesi işçiye sanki bir ücret gibi asgari ücretin içinde ödenmekte. Oysa AGİ patronun ödediği bir ücret değil, kamunun sağladığı bir yardımdır ve patronlar bu yardımı sıklıkla gasp edebilmektedirler. DİSK'e bağlı LİMTER-İŞ sendikasının bir aydan fazla süredir Tuzla tersanelerinde yürüttüğü "Yasa Dışılığa ve Kayıt Dışılığa Son" kampanyası kapsamında AGİ'lerin ödenmesi için yürüttüğü mücadele, bu konunun patronlar tarafından nasıl bir istismara konu edilebildiğini örnekliyor.
 
'FEDA' EDECEK NE VAR?
 
Asgari ücreti, Asgari Ücret Tespit Komisyonu denen bir devlet aygıtı belirlemekte ve bu aygıt sözde geçim maliyetine yönelik bilimsel verilere dayanarak burjuvazi ve işçi sınıfı arasında bir arabulucu görevi görmektedir. Ancak sokaktaki çocuk bile bilmektedir ki, sınıfının ilerici örgütlerinin veya bilimsel ölçümlerin değil, iktidar sendikalarının muhatap alındığı bu görüşmelerden işçiler lehine ciddi hiçbir kazanım elde edilememektedir.
 
Nitekim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu asgari ücretin tespitine ilişkin bir konuşmasında "İşçi ve işverenden fedakârlık bekliyoruz. Karşılıklı fedakârlık aslında birlikte kazanmayı getirir" diyerek, 2018 asgari ücretinin sınıfın temsilcilerinin beklentisini karşılamayacağını dolaylı olarak yine ifade etmiş oldu. Oysa, ne işçi sınıfının fedakarlık yapacak bir geliri vardır ne de sermaye kesimi herhangi bir fedakarlık yapmaya niyetlidir.
 
Eğer fedakarlık yapmak söz konusu olacaksa Bakan'ın tek muhatabının sermaye sınıfı olması gerekir, zira AKP dönemi boyunca sermayeye sağlanan teşvikler, krediler, vergi indirimleri, vergi borcu afları arşa ulaşmış vaziyettedir. Sıradan bir işçinin vergi yükü yüzde 51 iken ve devamlı artarken, şirketlerin fiili olarak ödediği kurumlar vergisi yüzde 1-5, birey olarak patronların vergi yükü ise yüzde 30'lar civarındadır. Faiz geliri sahipleri yüzde 10, lüks tüketim yapanlar ise yüzde sıfır vergi ödemektedir. İşçinin ücreti daha ödenmeden vergilendirilirken, patronlar vergi ödememek için paralarını Panama'ya, Malta'ya ve Man'a kaçırmaktadırlar. Son araştırma sonuçları, Türkiye burjuvazisinin vergisizlik cennetlerine kaçırdığı miktarın milli gelirin yüzde 20'si gibi bir rakam, yani 500 milyar TL olduğunu göstermektedir.
 
Sadece bu para uygun şekilde vergilendirilseydi dahi 1.5 sene boyunca 6.5 milyon asgari ücretlinin ücreti, olması gerektiği gibi 2.800 TL'ye çıkarılabilirdi. Sadece ücret yükü üzerinden konuşacaksak dahi, asıl "fedakarlık" yapacak olan sermaye sınıfıdır. Son yıllarda patronlara sağlanan çeşitli teşvikler sonucunda net asgari ücret ile asgari ücretin patrona maliyeti arasındaki fark azaldı. DİSK'in raporuna göre, 2007 yılında asgari ücretin patrona maliyeti, net asgari ücretin yüzde 70'i kadar daha fazlaydı. Bu oran, 2017'de yüzde 49'a kadar gerilemiş durumda.
 
İşçiler için asgari ücret patronlar için olduğu gibi "kârdan zararın" değil, hayatta kalabilmenin konusudur. Asgari ücret işçinin sermayeye artıdeğer üretebilmesinin fiziksel ön koşuludur. Üstelik bu fiziksel koşulun zaten hiçbir zaman sağlanamadığı, gün be gün daha da daraldığı ortadadır. Kişi başı yoksulluk sınırına dahi yaklaşamayan, 2017 itibariyle enflasyon karşısında eriyip mutlak yoksullaşmaya yol açan bir asgari ücret ile yaşamaya çalışan, aradaki farkı kredi kartı ile borçlanmak zorunda kalan işçinin feda edeceği tek şey, gerçekten de zincirleridir artık. Ülkeyi tekellerin ucuz işgücü deposu haline getirenlere vereceğimiz tek şey budur.