22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Zehir zıkkım olsun!

Başta Erdoğan ve ailesi ile etrafındakiler olmak üzere zenginlerden, saray düzeninden, devletten alacaklıyız. Onlardan bir ömür alacaklıyız.

Faşist şef Erdoğan, her gece yatmadan önce şifa olsun diye, manda yoğurduna, Medine hurması, kestane balı ve yulaf ezmesi katıp yiyormuş.

Şifa değil, zehir zıkkım olsun!
Bu malzemelerin fiyatlarını yazanlar oldu. Ancak öfkemiz daha da artsın diye, ben de yazıyorum.
350 gr yulaf ezmesi; 27 lira
1 kg çömlekte manda yoğurdu; 78 lira
1 kg Medine hurması; 20 lira
460 gr kestane balı; 180 lira
Toplamı; 405 lira.

Bir işçiye reva gördükleri asgari ücret ise 4 bin 253 lira.
Bu yıl asgari ücrete yaptıkları üç kuruşluk zamla şov yapıp, caka satanlar, yoksulların bir ay boyunca geçinmesini istedikleri o ücretin onda birini bir seferde midelerine indiriyor.

Unutmadınız değil mi? Ejder meyvesi, sarayın resepsiyonları ile kelime haznemize dahil olmuştu. Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie, liçi meyvesi eşliğinde efuli, pataşur içerisinde Çerkez tavuğu, zencefilli somonlu suşi, Aydın usulü kuzu çöp şişi midelerine gömerken, halka da simit nasihatinde bulundular.

Arsızlar!
Onlar yedikleri önünde, yemedikleri arkalarında saray saltanat sürerken, semt pazarlarında emekçiler, kendilerine uzatılan mikrofonlara yoksulluklarını anlatırken, boğazları düğümleniyor, gözleri doluyor. "Eskiden aldıklarımızı azaltırdık, daha ucuzunu bulmaya çalışırdık, şimdi hiç alamıyoruz" diyorlar.

Ekmek bile artık lüks sınıfına giriyor. Emekçi halk, ucuz ekmek alabilmek için sabahın köründe kuyruğa giriyor ya da bayat etmek satın alıyor.

Emekçiler kelimenin gerçek anlamında açlık çekerken, Erdoğan dalga geçer gibi kestane balından, manda yoğurdundan bahsediyor.
Zehir zıkkım olsun!

Sayıştay’ın Eylül 2021 raporuna göre, sarayın günlük harcaması 8 milyon liraydı. 2021’de ise 10 milyonu aşmış. 2020 yılında kamuya zararı 2 milyar 800 milyonu geçmiş. Kamuya zarar dediğimiz, bizlerin rızkından, sofrasından kesilen, bugününden, geleceğinden çalınan, hayatımızdan gasp ettikleri.

Azla yetinmeyi dindarlığın bir özelliği olarak sunan bu sahtekarlar, israf ediyor, çalıyor, çırpıyor, lüks içinde yaşıyor.
Sadece faşist şef ve ailesi değil, har vurup harman savuran AKP’li sonradan görme zümre oluşturdular. "Bal tutan parmağını yalar" misali, tüm kamu kurumlarının başına çöreklendiler, deveyi hamuduyla götürdüler.

Bu israflığa nasıl büyük bir görgüsüzlük de eşlik ediyor. Örneğin; ''Youtuber'' Büşra Nur Çalar'ın bebeği için Beşiktaş Ihlamur Kasrı’nda düzenlediği lüks mevlit, 3 yıl önce gündem olmuştu.

Kayyum ile el koydukları Kürdistan belediyelerinde nasıl bir israf yaptıklarını, şimdi hapiste olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Selçuk Mızraklı dünya aleme göstermişti. Kayyum Cumali Atilla, kendine saray yavrusu makam odası yaptırmıştı.

Geçen yıl Temmuz ayında "Gelin, hep birlikte basit önlemler alalım. Porsiyonlarımızı küçültelim" diye halka çağrı yapan Emine Erdoğan, kolunda 50 bin dolarlık çanta ile geziyor.

Çukurun da çukuru olmak böyle bir şey.
Ancak bu iş burada kalmamalı. Tüm çaldıklarının, çırptıklarının, yediklerinin hesabını vermeliler. 
Lüks yaşam tarzı, altın kaplama muslukları, bin odalı sarayları, Muğla’da yazlık, Bitlis’te kışlık sarayları, lüks mercedesleri, uçakları, gemileri ve daha neler neler. Tüm bunlar biz yoksullardan çaldıkları. Bu nedenle, hakkımız olan sadece ekmek değil. Onların hayatlarındaki her şey bizim.

Yoksulluğumuz da utancımız olmasın, öfkemizin, isyanımızın sebebi olsun.
Utancımız ise, çaresizliğimizden gelsin. Bu kadar acıya, gözyaşına rağmen o sarayı başlarına yıkamadığımız için utanalım.
Yiyecek ekmek alamadığımız için çaresizlikten gözlerimiz dolmasın. Öfkeden gözlerimiz alev alsın.
Biz yoksullar bunu hak etmiyoruz.

Başta Erdoğan ve ailesi ile etrafındakiler olmak üzere zenginlerden, saray düzeninden, devletten alacaklıyız.
Onlardan bir ömür alacaklıyız.
Zenginin malı, biz züğürtlerin öfkesini artırsın!