22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Yargılanacaksın SS!

Galatasaray Meydanı, hepimizin toplumsal hafızasıdır. Ellerinde kayıpların fotoğrafları ve karanfiller ile sessizce oturan aileler, bize bu ülkenin gerçeğini, elbette ki kendi gerçeğimizi hatırlatır. Onların "Evlatlarımızın kemiklerini verin" çığlığı, bir yüzleşme çağrısıdır. Bu meydanın yeniden sahipleri ile buluşması elbette ki, sadece kayıp yakınlarının omuzlarına bırakılamaz.

Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası bu yıl 17 Mayıs'ta Hanife Annenin Çağlayan'daki İstanbul adliyesinin önünde gözaltına alınmasıyla başladı. Neyse ki, aynı günün akşam saatlerinde serbest bırakıldı.

Ama nasıl hırpalanarak gözaltına alındığına tanık olduk. Elbette ki o görüntüleri unutmayacağız, affetmeyeceğiz.

Gözaltına alınmasının nedeni kısa adıyla SS, uzun adıyla Süleyman Soylu'ya "Süslü Sülo, bir gün sen de yargılanacaksın" demesi. Başka bir ifade ile SS ve iktidarına yolun sonunda bekleyen gerçeği tüm çıplaklığı ile hatırlatması. Bu sözün üzerine SS'nin polisleri, belli ki Hanife Anneye ve tüm kayıp yakınlarına, Cumartesi Annelerine "haddini bildirmek" için gözaltı saldırısını devreye soktu.

Hanife Yıldız'ın canının nasıl yandığını yüzüne baktığınızda, sesini duyduğunuzda, eline dokunduğunuzda, fotoğrafını gördüğünüzde hissedebilirsiniz. Elbette tüm kayıp ailelerinin canını bu devlet çok yaktı. Onları evlatsız bırakmakla yetinmedi. Mezarsız da bıraktı. Sonu gelmez bir bekleyişe mahkum etti. Ancak tüm bunlara rağmen Hanife Annenin hikayesi diğer kayıp yakınlarından hayli farklı. İşte bu "farlılık" da yürekteki o acıyı tarifsiz ve bitimsiz kılıyor.

17 Mayıs'ta gözaltına alınmasına gerekçe yapılan konuşmasında da bir kez daha söylediği gibi tek çocuğunu, Murat'ını adalete güvenerek kendi elleri ile karakola yani devlete teslim etti. Nereden bilebilirdi ki, o gün oğlunu son görüşü olacağını...

Faşizm işte!

Katletti!

Murat o günlerde 19 yaşındaydı. İzmir'de annesi ile birlikte yaşıyordu. Bir kafede otururken çıkan bir tartışmada silahla havaya ateş edip olay yerinden uzaklaştığı için polis tarafından aranmaya başlanmıştı. Polis, Hanife Yıldız'ı karakola götürdü "Murat, hemen gelip teslim olursa ifade vererek serbest kalacak" dedi. Hanife Anne inandı buna. 23 Şubat 1995 tarihinde Murat Yıldız, avukatı, kuzeni ve annesi ile birlikte, İzmir Bornova Özkanlar Asayiş Şubesi'ne giderek komiser Ramazan Kaya ile polis Tahir Şerbetçi'ye teslim oldu. Aradan 3 gün geçtiği halde Murat eve dönmeyince Hanife Anne, Bornova Özkanlar Asayiş Şubesi'ne bir kez daha gitti. Bu kez "Oğlum nerede?" diye sordu. Ancak sorularına net yanıtlar alamadı. Tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. "Adalet sağlansın" diye elleri ile devlete teslim ettiği oğlu artık yoktu. Ancak işin peşini bırakmaya niyeti yoktu. Kayıp yakınlarının eylemlerinden televizyon vasıtası ile haberdar olunca, soluğu İstanbul'da aldı. Böylece Hanife Anne için yeni bir hayat başladı. Gözaltında kayıplara karşı verilen mücadelenin yılmaz bir neferi oldu. Sağlık sorunlarına rağmen, her hafta Cumartesi Meydanı'na geldi.

Yıllardır tanıyorum. Birlikte çokça zaman geçirdik. Acısı hiç azalmadı. Aksine giderek arttı. Zamanın eksiltmediği bir acıya dönüştü. "Ben 19 yaşındaki oğlumu canlı olarak teslim ettim. Beni bir parça kemiğe mecbur ettiler" sözleri, işte bu acının tarifi.

Cumartesi Meydanı, Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alınmasının ardından ailesi ve yoldaşlarının öncülüğünde "Sağ aldınız, sağ istiyoruz" sloganı ile başlayan mücadele sonucunda kazanılmış bir mevziydi. Elbette başta İHD olmak üzere sayısız insanın emeği ile bu mevzi kazanıldı, korundu. Bu mücadele sayesinde iktidarın gözaltında kaybetme politikasının önüne bir set çekilebildi.

700. hafta buluşmasında gerçekleşen saldırıdan bu yana Galatasaray Meydanı, kayıp yakınlarına yasak. Saldırının da yasağın da faili SS.

Her cumartesi günü saat 12.00'de kayıp yakınlarının ve insan hakları savunucularının toplandığı Galatasaray Meydanı, hepimizin toplumsal hafızasıdır. Orada ellerinde kayıpların fotoğrafları ve karanfiller ile sessizce oturan aileler, bize bu ülkenin gerçeğini, elbette ki kendi gerçeğimizi hatırlatır. Onların "Evlatlarımızın kemiklerini verin" çığlığı, bir yüzleşme çağrısıdır.

Ama aynı zamanda o meydan bir arada olunarak acıların paylaşılıp azaldığı, yaraların sağaltıldığı, evlatsız geçen bayramların ağırlığının hafiflediği bir yerdir. Bu nedenle Cumartesi Meydanı'na duyulan ihtiyaç artıyor.

Bu meydanın yeniden sahipleri ile buluşması elbette ki, sadece kayıp yakınlarının omuzlarına bırakılamaz.