Arzu Demir yazdı | Semra Güzel vekilimdir!
O fotoğraflarda insanın "en insan hali" vardı. Birbirlerine bir dönem aşık olan -belki de fotoğrafın çekildiği zamanda da aşıktılar- ve yeniden karşılaştıkları için mutlu olan bir kadın ve bir erkek. Zamanın ve mekanın yok edemediği bir duygu var o fotoğraflarda. İnsani ve güzel olan da bu. Ve bu insanlık halinde hiçbir yanlış da yok.
İtiraz eden, biat etmeyen, kendi bildiği gibi yaşamak isteyen kadınlar ile kadınların tüm kazanım ve hakları faşist şeflik rejiminin hedefinde. İstanbul Sözleşmesi'ni kadınların büyük direnişine rağmen ortadan kaldırdı. Şimdi de sıra nafaka hakkına geldi. Ardından da 6284 sayılı kanun var. Durdurulmazsa devamının da geleceği kesin. Ancak sadece kazanılmış hakları yok ederek kadınları erkek şiddeti ve erkek devlet şiddeti karşısında tamamen silahsızlandırmakla yetinmiyor. Özellikle son birkaç gündür de tekrar ettiği üzere tek tek kadınları hedef alıyor. Aysel Tuğluk, Semra Güzel, Sedef Kabaş ve Sezen Aksu örneğin. Kimisini "dilini kesmek"le tehdit ediyor, kimisini rehin alıyor, kimisine karşı büyük bir yıpratma ve değersizleştirme kampanyası yürütüyor, kimisini işsizliğe ve açlığa mahkum ediyor. Faşist şefin kadınlara uzanmış o parmağı hiç inmiyor, o nefret dolu dili hiç susmuyor.
Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Aysel Tuğluk, devletin ezelden beri hedefindeydi. Şimdi de tam bir intikam saldırısı ile karşı karşıya. Sağlık durumu kötü. En son kendisi ile görüşen HDP Milletvekili Fatma Kurtulan durumunu, "Karşımdaki tabureye oturması, yerleşmesi ve konuşmaya başlaması dakikalar aldı" sözleriyle özetledi.
HDP Milletvekili Semra Güzel de büyük bir siyasi lince maruz kaldı. Şimdi de milletvekilliği düşürülecek. Ayrıca rehin alınma riski ile de karşı karşıya.
Gazeteci Sedef Kabaş, katıldığı bir televizyon programındaki sözleri gerekçesiyle tutuklandı. Saray rejimi, hapishane sopası ile Kabaş'ı susturmak istiyor.
Yaptığı bir şarkı nedeniyle hedef haline getirilen sanatçı Sezen Aksu'yu ise faşist şef, "dilini kesmek"le tehdit etti.
İktidar, itiraz eden her toplumsal kesimden kadını hedefine almış görünüyor. Bu, kadınlara karşı açılmış örgütlü bir savaş. Ancak faşizmin bu örgütlülüğü karşısında geliştirilen dayanışma biçimlerinde karşımıza çıkan hiyerarşi hayli can sıkıcı. İstanbul Barosu'nun "Gazeteci Sedef Kabaş'ın tutuklanması hukuka aykırı" açıklamasından sonra Eren Keskin'in yaptığı "İstanbul Barosu harekete geçtiğine göre, cezaevindeki hak ihlalleri, hasta mahpuslar, Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş, Mehmet Emin Özkan ve diğer ihlaller için de bir iki kelam bekleriz artık" twitter paylaşımı aslında bu durumun bir yönünü özetliyor.
Ancak sadece İstanbul Barosu gibi kurumların çifte standartçı yaklaşımı ile sınırlı değil mesele.
Örneğin Semra Güzel'in maruz kaldığı linç girişimi karşısında gereken tepki gösterilemedi. Elbette kimi açıklamalar yapıldı. Kadın örgütleri "Semra Güzel'in yanındayız" dedi. Bunları yok saymıyorum. Ancak bu kadar büyük bir değersizleştirme, itibarsızlaştırma operasyonunun karşısına güçlü ve örgütlü çıkıldığını söylemek zor. HDP ya da Kürt halkının maruz kaldığı şiddet karşısında dut yemiş bülbüle dönen o büyük "kütle"nin dışında kalan kesimin bazılarının aklına belli ki "o fotoğraflar" takıldı. "Hepimiz Semra'yız" demenin önüne geçmiş olabilir mi o fotoğraflar?
Olabilir!
Peki, ne vardı o fotoğraflarda?
Siz ne gördünüz bilmiyorum ama ben gördüğümü en yalın haliyle yazacağım. Ama ondan önce Gülten Akın'ın şu sözünü hatırlatayım: "Ah, kimselerin vakti yok /Durup ince şeyleri anlamaya/ Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar/ Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya..."
Gelelim fotoğraflara...
İnsanın "en insan hali" vardı. Birbirlerine bir dönem aşık olan -belki de fotoğrafın çekildiği zamanda da aşıktılar- ve yeniden karşılaştıkları için mutlu olan bir kadın ve bir erkek.
Zamanın ve mekanın yok edemediği bir duygu var o fotoğraflarda. İnsani ve güzel olan da bu. Ve bu insanlık halinde hiçbir yanlış da yok.
O fotoğrafların anlattıkları sadece bu değil elbette. Kürdistan'da sömürgecilik ve sonuçları üzerine anlattıkları büyük bir hikaye var. Ancak o kadar derin ve ağır acılar var ki, bu fotoğrafın anlattığı hikaye unutulabiliyor.
Sömürgeciliğin sonuçları sadece Cizre'de bodrumlarda yakılan Mehmet Tunçlar, Asya Yükseller, kokmasın diye buzdolaplarında bekletilen Cemileler, mezarsız bırakılan insanlar, işkence yapılmış çıplak bedeni teşhir edilen Ekin Wanlar, yok edilen ormanlar, talan edilen bir tarih olmadı ki. İnsani olan ne varsa yok etmek istedi. Aşka, sevgiye de düşmanlar.
Bugüne kadar kaç seven gencin yollarını ayırdı bu savaş? Kaç genç birbirine söz verip devrimci mücadelenin başka cephelerinde savaşa girdi?
Kaç genç kadın ya da erkek, yan yana olmak yerine halkının özgürlüğü için aynı göğün altında olmakla yetinmeyi tercih etmedi.
"Turnam gidersen Mardin'e... Turnam yare selam söyle"... Gönül telimizi titretmedi mi?
Ömrümüz ayrılıklar toplamı değil mi?
İşte o fotoğraflar sadece Semra Güzel ile Volkan Bora'nın kişisel hikayesi değil. Bu bir Kürdistan hikayesidir.
Hem Kürdistan'ın bu hikayesine hem de Semra Güzel'in yanında durmak için diyelim ki; Semra Güzel vekilimizdir!