Arzu Demir yazdı | Mülteci kartı
Kılıçdaroğlu, mültecilere yönelik büyük bir ırkçı nefreti körüklerken, askerlere "sınırda görevinizi yapın, kimseyi dinlemeyin" demesinin, çok açık ki cinayete azmettirmekle eşdeğer olduğu ortada. Başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere emekçi sol hareketin büyük bir kısmının sessiz kalması asıl düşündürücü nokta. Siyasetteki "Erdoğan gitsin de ne olursa olsun" yaklaşımının bir sonucu bu. Kılıçdaroğlu'nu eleştirmekten imtina etmenin sonuçları ağır olabilir. Sessiz kalmak seçim sürecinin şovenizm atmosferine boğulmasının ve ırkçı linç pratiklerinin gelişmesinin önünü daha da açar.
Maraş merkezli depremin ardından binlerce insan hala enkazların altında kurtarılmayı beklerken faşist şeflik rejimi, kalemşorları ve Ümit Özdağ gibi azılı faşistler, özellikle Antakya'da mültecilerin "yağma ve hırsızlık yaptığı" yönündeki kimi iddiaları gündeme getirmişti. Bir anda sosyal medyayı kaplayan bu iddiaların sonuçları linç girişimleri ve ırkçı saldırılarla çok ağır olurken, diğer yandan da enkazların altında halkın ölüm kalım savaşı verdiği, hayatta kalanların içecek su, yiyecek ekmek, yatacak yer bulamadığı gerçeği bir an unutuldu. Çünkü herkes "hain mültecileri" konuşmaya başladı. Böylece mülteci kartı, AKP iktidarının, sadece AB ile pazarlıkta kullandığı bir koz olmuyor, ayrıca halkın yaşadığı yıkımın baş sorumlusu olan iktidarın dikkatleri "dış ve asıl düşmanlara" çektiği bir can simidi haline getiriliyordu.
Çeşitli vesilelerle gündemde kalan mültecilerle ilgili olarak Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı son açıklama, hem halkın tepkisi hem de emekçi sol güçlerin tepkisizliği bakımından düşündürücü. Öncelikle, Millet İttifakı'nın da mültecilerle ilgili politikasını özetleyen o sözleri yeniden bir hatırlayalım: "Afgan kaçakların ülkemize aktığının haberleri geliyor. Mehmetçiğimize sesleniyorum. Vatan hepimizin vatanı, hudut da hepimizin namusu. Sınırda görevinizi yapın, kimseyi dinlemeyin."
Kemal Kılıçdaroğlu, bu açıklaması ile mültecilere yönelik büyük bir ırkçı nefreti körüklerken, askerlere "sınırda görevinizi yapın, kimseyi dinlemeyin" demesinin, çok açık ki cinayete azmettirmekle eşdeğer olduğu ortada. Çünkü sınırdaki askeri birliklerin "görevi"nin, mültecilerin ölümü ile sonuçlandığını birçok kez gördük. Kılıçdaroğlu'nun "namus" gibi son derece gerici ve cinsiyetçi bir kavramla tanımladığı o sınırlar, özellikle kış aylarında onlarca mültecinin soğuktan can verdiği yerler. İHD Van Şubesi ile Serhat Göç Araştırmaları Derneğinin 2022 yılının Ocak ayında yaptığı açıklamaya göre; 2019-2022 yılları arasında bölgede 160 mülteci sınırı geçerken hayatını kaybetti. Unutmamışsınızdır, donan bir annenin fotoğrafları günlerce sosyal medyada paylaşılmıştı. Hayatta kalmak için ülkelerini terk eden bu insanların, can güvenliklerini hiçe sayan Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına çokça destek gelmesi hayli düşündürücü. İktidarın yarattığı, Kılıçdaroğlu ve partisi CHP ile Millet İttifakı'nın güçlendirdiği "mülteciler" fobisi ve heyulasının toplumsal bir karşılığının olduğu görülüyor. Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde tutulmamak için Avrupa'ya göç etmek zorunda kalan, aslında kendisi de mülteci olan insanların, savaşta ölmemek için ülkesini terk etmek zorunda kalan Afganlar ya da Suriyeliler karşısında aldığı ırkçı tutum da ayrı bir tartışmanın konusu. Mültecilere dönük artan bu ırkçı düşmanlıkta özellikle Suriye savaşından sonra milyonlarca insanın geldiği Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da devrimci ve ilerici partilerin mülteciler ile ilgili gerçek bir politikasının olmamasının payı olduğunu geçerken belirtelim. Kılıçdaroğlu'nun insanın kanını donduran o açıklamasının destek bulmasının yanı sıra, başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere emekçi sol hareketin büyük bir kısmının sessiz kalması asıl düşündürücü nokta. Faşist Ümit Özdağ'ın mültecileri hedef alan açıklamaları karşısında en azından söz kuranlar, Kılıçdaroğlu'nun açıklaması karşısında neden suspus oldu? Eminim ki, Kılıçdaroğlu'nun o ırkçı açıklamalarına katılmıyorlar. Millet İttifakı'nın programında yer aldığı gibi çözümü "mültecileri geri göndermek"te de bulmuyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu'nun o sözleri, Ümit Özdağ'ın açıklamalarından hiç de hafif değil. Ayrıca CHP'nin hitap ettiği kesim düşünüldüğünde çok daha geniş bir kesime ulaşarak, insanların zihinlerini ve kalplerini zehirledi.
Bu sessiz kalarak geçiştirme politikasında çok açık ki Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığı belirleyici.
Siyasetteki "Erdoğan gitsin de ne olursa olsun" yaklaşımının bir sonucu bu. Desteklemek için taviz vermenin sınırı ne olacak?
Kılıçdaroğlu'nu eleştirmekten imtina etmenin sonuçları ağır olabilir. Mülteciler üzerinden ırkçılığın bu şekilde popülist siyaset aracı haline getirilmesine sessiz kalmak seçim sürecinin şovenizm atmosferine boğulmasının ve ırkçı linç pratiklerinin gelişmesinin önünü daha da açar.
Demokrasi ve insan haklarını da yakından ilgilendiren mülteciler gibi bir konuda sessiz kalmak, her şeyden önce bir siyasi partinin, "siyaset yapma" zeminini kendisinin ortadan kaldırması anlamına geliyor. Kılıçdaroğlu'nun bu açıklaması karşısında susanların, Erdoğan'ın mülteciler ile ilgili açıklaması karşısında kurduğu sözün ya da pratiğin nasıl bir anlamı olacak?
İstanbul Sözleşmesi'nin gasp edilmesi sürecinde Erdoğan ile ittifak yapan Saadet Partisi, için geçtiğimiz seçim sürecinde 6284 sayılı yasa ya da kadınların nafaka hakkına göz diken bir açıklama yaptığında da "aday çıkarmama" hukukuna bağlı mı kalınacak?
Faşist Meral Akşener sık sık söylediği gibi gelecek hafta grup toplantısında, faşist şef Erdoğan'ı eleştirirken "Seni şimdiden uyarıyorum, eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için 'İmralı'dakini', İmralı'dan çıkarmanın peşindeysen, orada duracaksın" derse...
Ya da başbakanken kitle katliamları yapan DAİŞ çeteleri için "öfkeli çocuklar" diyen Davutoğlu, yine İslamcı çeteleri övmeye kalkarsa... Ne olacak?