22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Millet ve Cumhur ittifakları erkek egemenliğinde buluştu

Millet İttifakı'nın kadına yönelik erkek şiddeti karşısında politikası tam olarak nedir peki? "Ülkenin bölünmez bütünlüğü" kırmızı çizginiz, neden İstanbul Sözleşmesi, Saadet Partisi'nin dayatmaları karşısında CHP'nin kırmızı çizgisi olmadı? Çünkü Millet İttifakı'nın diğer bileşenleri gibi Kılıçdaroğlu ve partisi, kadına yönelik erkek şiddetini, erkek egemen sistem ve devlet ile bağı içinde bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu olarak görmüyor. Dolayısıyla, seçim ve ittifaklar için kadınların hayatlarını ve kazanımlarını gözden çıkartırken, bu şiddetin ortadan kaldırılmasına dair köktenci bir çözüm önerisi de sunmuyor. Ancak tribünlere oynayan açıklamalar yapıyor.

Kadınların nafaka hakkı ile 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yine hedefte. Bu kanun kısa bir süre önce kadınların büyük itirazına rağmen faşist şef Erdoğan tarafından gasp edilen İstanbul Sözleşmesi'nin ilkeleri ışığında 8 Mart 2012 tarihinde Meclis'te kabul edilmişti. Kadın özgürlük mücadelesinin bir sonucu olarak hazırlanan söz konusu kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri düzenliyor. İstanbul Sözleşmesi'nin ardından sıranın bu kanuna ve nafaka hakkına geleceğini kadınlar zaten biliyordu. Birkaç gündür süren tartışmalara bakılırsa, seçim sürecinde de kadınların hayatları üzerinden pazarlık yapılacak, savaş yürütülecek.

Hepimiz izliyoruz, seçim ittifakı arayışları artıyor. AKP de Yeniden Refah Partisi (YRP) ile Hüda Par'ı Cumhur İttifakı'na dahil etmek istiyor. YRP'nin ittifaka katılmak için AKP'ye sunduğu 30 şartın arasında 6284 sayılı kanun ile nafaka hakkının kaldırılmasının bulunduğu basına yansımıştı. Bir diğer şart ise LGBTİ+ derneklerinin kapatılması. YRP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aydal, bir televizyon programında söz konusu taleplere ilişkin olarak, "AKP'den hiçbir problem yok" yanıtını aldıklarını açıkladı. Ancak bu açıklama iktidar tarafından yalanlandı, "6284 sayılı yasanın kaldırılması gündemimizde değil" denildi. Fakat çok güzel bir söz var; ayinesi iştir kişinin söze bakılmaz. 21 yıllık iktidarı da AKP'nin aynası. Bu aynada kadınları ve çocukları erkek şiddeti karşısında savunmasız bırakan, kadın örgütlerini kapatan, kadın katillerini aklayan sayısız pratik, yasa var. Hatta Nadira Kadirova'nın katledilmesinde olduğu gibi kadın katili milletvekilleri var. Kadın erkek eşitliğine inanmadığını her fırsatta söyleyen, eşitliği fıtrata uygun bulmayan faşist şef Erdoğan da kadın ve çocuklar için dünyayı cehenneme çeviren tüm bu politikaların baş sorumlusu.

Ancak sadece Erdoğan ve Cumhur İttifakı değil, Millet İttifakı'nın da bu konuda sicili temiz değil. İttifak bileşeni Gelecek Partisi'nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, başbakan sıfatıyla 2015 yılında kadına yönelik şiddet ile ilgili olarak yaptığı bir açıklamada, "İzini süreceğimiz, özenle titreyeceğimiz en büyük değerimiz ailedir" demişti. Bu açıklamadan 5 yıl sonra 25 Kasım nedeniyle yaptığı açıklamada da aynı "aile" noktasındaydı, "İstanbul Sözleşmesi'ne imza atan Dışişleri Bakanı olarak size söz veriyorum: Gelecek Partisi olarak aile yapımızı daha da güçlendirecek ve kadınların şiddetten korunması için gerekli tüm adımları kararlılıkla atacağız" dedi. Önceliği kadınların yaşam hakkı değil, kadına yönelik erkek şiddetinin en fazla yaşandığı yer olan aileydi. İYİP'in Genel Başkanı faşist Meral Akşener de 25 Kasım'da yaptığı açıklamada, kadına yönelik şiddete karşı, "Şiddet uygulayan erkeğin, oluşturacağımız terapi evlerinde terapi görmesini sağlayacağız" demişti. Bu açıklamaların ortak noktası, elbette kadına yönelik şiddetin, "beka" diyerek parçası ve koruyucusu oldukları erkek egemen sistemin sonucu olduğu gerçeğini gizlemek, erkeklerin bireysel tepkilerine indirgeyerek, kadından önce aile kurumunun korunması politikalarını meşrulaştırmak. Bu da kadın düşmanlığının bir başka biçimde sürdürülmesinden başka bir anlam taşımıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığını duyuran Saadet Partisi'nin Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İstanbul Sözleşmesi'nin gasp edilmesi sürecinde İslamcı kesimin bayraktarlığını yapmış ve Erdoğan'a tüm desteğini sunmuştu. Karamollaoğlu, sözleşmenin kadına yönelik şiddeti 10 kat artırdığı gibi akıl almaz laflar etmeye kadar işi vardırmıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu, 6284 sayılı yasa ile ilgili olarak tartışmaların ardından "6284'ün kaldırılmasına asla izin vermemeliyiz. Bu, tüm kadınların ortak meselesidir" paylaşımını yaptı. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olarak da "Biz iktidar olunca 24 saat içinde sözleşmeyi geri getireceğiz" demişti. Ancak kısa bir süre önce açıkladıkları hükümet programında İstanbul Sözleşmesi'nin ismi bile geçmedi. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklama da gök kubbede hoş bir seda olarak kaldı. Millet İttifakı bileşeni DEVA Partisi'nin Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul Sözleşmesi'nin mutabakat metninde neden yer almadığını açıklarken, "Eğer partilerden biri ikisi üçü neyse mutabık değilse o hususlar bu metne girmiyor" demişti. Ancak Saadet Partisi'nin İstanbul Sözleşmesi konusunda ikna edilmesi, deveye hendek atlatmaktan daha zor olduğuna göre, Kılıçdaroğlu, nasıl "24 saatte getireceğiz" sözü verdi? Yanıt mı? Çünkü seçim süreçlerinde yalanın bini bir para.

Kılıçdaroğlu en son 6284 sayılı yasa ile ilgili olarak da "Son gelişmeler şunu net göstermiştir ki, mütedeyyin gençlerin yeri de Millet İttifakı'dır. Üzülerek görüyorum ki, Cumhur İttifakı kadına şiddeti savunan bir birlikteliğe dönüşmüştür" dedi.

Millet İttifakı'nın kadına yönelik erkek şiddeti karşısında politikası tam olarak nedir peki? "Ülkenin bölünmez bütünlüğü" kırmızı çizginiz, neden İstanbul Sözleşmesi, Saadet Partisi'nin dayatmaları karşısında CHP'nin kırmızı çizgisi olmadı? İttifaklar, asgari müştereklerdir elbette. Neden asgari müşterekler için kadınların hayatı gözden çıkarılıyor?

Çünkü Millet İttifakı'nın diğer bileşenleri gibi Kılıçdaroğlu ve partisi, kadına yönelik erkek şiddetini, erkek egemen sistem ve devlet ile bağı içinde bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu olarak görmüyor. Dolayısıyla, seçim ve ittifaklar için kadınların hayatlarını ve kazanımlarını gözden çıkartırken, bu şiddetin ortadan kaldırılmasına dair köktenci bir çözüm önerisi de sunmuyor. Ancak tribünlere oynayan açıklamalar yapıyor. Çünkü kadına yönelik şiddete ilişkin bir söz söylemek artık moda. Peki, acaba, Kemal Kılıçdaroğlu, Yeniden Refah Partisi'nin şartlarından biri olan LGBTİ+ derneklerinin kapatılmasına ilişkin ne diyor?

Uzun sözün kısası; son bir hafta içinde yaşananlar, Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı'nın erkek egemenliğinde buluştuklarının somut göstergesi. Bu gerçeklik içinde Kılıçdaroğlu'nun tribüne oynayan açıklamalarının hiçbir anlamı yok. Ne demişler, ayinesi iştir kişinin söze bakılmaz.