Arzu Demir yazdı | Hem cinsiyetçi hem faşist hem de zavallı!
Tamer Karadağlı, hayat verdiği karakterin sadece sahnede kalmadığını kendi karakterine de içkin olduğunu, Nihal Yalçın'a karşı aldığı cinsiyetçi tutumla gösterdi. Gördük ki, cinsiyetçilik ile ırkçılık/milliyetçilik/militaristlik yan yana gidiyor. Biri diğerini güçlendiriyor. Tamer Karadağlı'nın şovu tam da bu gerçeğin göstergesi.
Yıllardır "taş fırın erkek Haluk" rolü ile toplumsal erkekliği ekranlardan evlerimize taşıyan Tamer Karadağlı, hayat verdiği karakterin sadece sahnede kalmadığını kendi karakter ve varlığına da içkin olduğunu, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "en iyi kadın oyuncu" ödülünü alan Nihal Yalçın karşısında aldığı cinsiyetçi tutumla da gösterdi. Nihal Yalçın'ın sözünü kesen, hazımsızlığı çehresine vuran Tamer Karadağlı, cinsiyetçiliğine gelen tepkiler üzerine milliyetçiliğini de konuşturdu. Neymiş, vatanını, polisini seven Türk'müş! Burada kalsa yine iyi. Daha da ileri gitti, Nihal Yalçın'ı hedef gösterdi. Hem de en bilindik ve en pespaye saray yöntemini kullanarak yaptı bunu. Neymiş, Nihal Yalçın'a Pervin Buldan, Canan Kaftancıoğlu sahip çıkmış. Burada bir iş varmış! Nihal Yalçın, "Son kez tweet atacak olsanız hangi tweet'i atarsınız?" sorusuna "Selahattin Demirtaş'a özgürlük" yanıtını vermiş. Cumartesi gününden bu yana bu minvalde konuşan Tamer Karadağlı, çok açık ki bundan sonra Nihal Yalçın'a yönelik gelişebilecek herhangi bir saldırının da müsebbiplerinden biridir.
Faşizm o kadar sıradan hale geldi ki, bu tip açıklamalardan vazife çıkaran çok memlekette. Örneğin Erdoğan'ın takdir ettiği Furkan Şimşek adlı bir resim öğretmeni, olaydan vazife çıkartarak, Tamer Karadağlı'yı Nihal Yalçın'a şiddet uygularken çizdi. Sarayın bahçesi Devlet Bahçeli de bizzat arayarak tebrik ettiğine göre başkaca "devletçik" ve "tayyipçik"ler ortaya çıkacaktır.
Bir kadın oyuncunun başarısı, cesareti, mutluluğu, heyecanı ve İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkma tutumu karşısında günlerdir maruz kaldığımız bu cinsiyetçilik, faşistlik ve bayağılığın gösterdiği birkaç önemli noktaya işaret etmek istiyorum.
Gördük ki, cinsiyetçilik ile ırkçılık/milliyetçilik/militaristlik yan yana gidiyor. Biri diğerini güçlendiriyor. Tamer Karadağlı'nın şovu tam da bu gerçeğin göstergesi.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı faşist rejimlerin ideolojik temellerinden biri, varoluş zemininin bir boyutu. Biri olmadan diğeri var olamaz. Aralarındaki bağlantı yapısal.
Faşist parti ve rejimlerin, özel bir cinsel politika yürüttüklerinin somut örneği de AKP'nin 20 yıldır yürüttüğü kadın düşmanı politikalarıdır. Her gün en az 3-4 kadının canının erkekler tarafından alındığı, başka bir ifadeyle kadın cinsine karşı şiddetli bir savaşın yürütüldüğü bir zamanda İstanbul Sözleşmesi'ni ortadan kaldırmak, kadınları erkek şiddeti karşısında savunmasız, bir başına bırakma amaçlı bir saldırıydı. Faşist şef Erdoğan, gece yarısı çıkardığı "oldu bitti" genelgesi ile bu meselesinin kapandığını düşünebilir. Ancak Nihal Yalçın'ın ödül töreninde verdiği "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" mesajından da görüldüğü gibi bu konudaki mücadele çeşitli biçimlerde sürüyor. Çünkü kadınlar vazgeçmiş değil.
Tamer Karadağlı'nın daha sonra aldığı tutumun da birçok kadın katliamı davalarında fail erkeklerin aldıkları tutumla örtüşmesi de tesadüf değil. Aynı "mağdur" edilmiş erkek dilinin yaydığı hedef gösterme, düşmanlaştırma tarzı. Örneğin, Pınar Gültekin davasında katil erkek ve avukatları, kadınların dava etrafında yürüttükleri dayanışmayı hedef alıyor. Ankara'da tecavüz edildikten sonra bir plazadan atılarak intihar süsü verilen Şule Çet davasında da, avukatları, katilleri suçtan kurtarmak için üşenmemiş, davayı sahiplenen kadın örgütleri ve kadın aktivistler hakkında istihbarat raporu hazırlayarak Meclise göndermişti. Tamer Karadağlı'nın ki de aynı bilindik bir tutum.
Tamer Karadağlı'da döneme özgü iki nokta daha var; dalkavukluk ve ihbarcılık. Hem cinsiyetçi hem milliyetçi hem de saray rejimine yaranmak istiyor. Görüyoruz ki, kariyerine ihbarcılığı eklemiş bir de. Taş fırın ihbarcı erkek! Bu ihbarcılık, Nihal Yalçın'ın politik tutumundan öte saray rejimi karşısında "Bakın ben sizdenim, O ise o taraftan" şeklinde bir ihbarcılık.
İşte bu tipler, faşist şeflik rejiminin, hayatımızın her alanında yarattığı küçük erdoğancıklar ve de devletçikler. Bu politik tutumun yanı sıra bir karakter haline de geldi. Ruhsal kölelik! Ödül töreni sırasında sahnedeki cinsiyetçi tutumu öfkemizi artırıyor. Ancak sonraki tutumundaki sınırsız düzeysizlik hali de tiksindirici açıkçası. Bir taraftan da bu halet-i ruhiye, bir acizlik örneğinin işareti. Nasıl ki diktatör Erdoğan, her sıkıştığında her yanda "terör belası" görüyor, işte bu erdoğancıklar ve devletçikler de kendilerini savunmak için aynı zırha bürünüyor.
Korkunun ecele faydası yok. Faşist şeflik rejimi ile birlikte bu erdoğancıklar da devletçikler de yok olup gidecek. Biz de HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın grup toplantısındaki konuşmasında söylediği gibi "kapak olsun" diyeceğiz. Çünkü kadın özgürlük mücadelesi, kadın dayanışması ve kadın yoldaşlığı var. Dünyayı değiştirecek olan bu kadın iradesi, aklı ve eylemi. Kadın cins ayaklanmasına erkek egemenliğinin yanıtı sert. Ancak ok yaydan çıktı. Sarayından evdekine kadar her türlü erkek egemenliği için cehennemin kapıları çoktan açıldı. O cehennemde faşist şefler kadar taklitleri de yanacak.