22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Gezi/Haziran ayaklanması onurdur

Taksim Komünü'nün dağıtıldığı ana kadar, ezilenler, yoksullar, kadınlar, LGBTİ+'lar, "başka bir dünya"yı 15 gün boyunca Gezi Parkı'nda yaşama imkanı buldu. Taksim Komünü, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşamın mümkün olduğunu kanıtladı.

Osman Kavala'nın yıllardır rehin tutulmasının ardından 25 Nisan'da görülen Gezi davası duruşmasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması ve Mücella Yapıcı ile Can Atalay'ın içinde olduğu Taksim Dayanışması gönüllülerinin 18 yıl hapis cezası verilerek hapsedilmesi, iktidarın Gezi direnişine ve direnişçilerine karşı duyduğu nefretin, öfkenin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Faşist şeflik rejiminin iki büyük ve unutulmaz korkulu rüyası var; Gezi/Haziran ayaklanması ve Kobanê serhildanı. Her halk eyleminde bu iki direniş gözlerinin önüne geliyor. Çünkü ezilenlerin bu iki isyanı, iktidara yolun sonunu göstermişti. Korku ve nefretlerinin kaynağı da işte tam olarak bu.

Ezilenlerin onur ve özgürlük isyanı, Taksim Gezi Parkı'nın kışla yapılarak yok edilmek istenmesiyle başladı. Mesele hem "tek bir ağaç"tı, hem de "çok daha fazlası"ydı. Gezi, hem faşist şeflik rejiminin, halkın toplu kullanımına açık olması gereken meydanları, binaları, sokakları, ranta açarak talan etmesine itirazdı hem de ezilenler üzerinde yıllardır kurduğu baskıya itirazdı.

Gezi direnişinin yükseldiği dinamikler kadınların, gençlerin, Alevilerin ve Kürt halkının direnişiydi. Kadınlar, emeklerini, bedenlerini, ruhlarını teslim alarak köleleştirmek isteyen iktidarı "kürtaj hakkı eylemleri" ile uyarmıştı. Aleviler, "İktidarın Alevisi olmayacağız" diyerek Gezi direnişinin öngününde meydanları doldurmuştu. Gençler ise "dindar ve kindar nesil olmayacağız" diyerek sokakları mesken eylemişti. Kürt halkı ise sömürgeci devlete biat etmemişti.  

2013 yılının 27 Mayıs günü belediyenin yıkım ekipleri, çevik kuvvet eşliğinde Gezi Parkı'na girdiğinde hepimizin hikayesi başladı. 31 Mayıs'ta ise kurulan barikatlar ve o barikatların başında saatlerce süren direniş "halkın kıyameti"nin koptuğunun işaretiydi.

İktidarın 1977 1 Mayıs Katliamı'nın ardından halka yasakladığı Taksim Meydanı, direniş ve barikatlarla zapt edilmişti.

Taksim özgürdü ve güneşli, harika bir gündü!

Ezilenler ve yoksullar, kent ve gelecekleri ile biriken tüm sorun ve taleplerini, fiili ve meşru eylem yapma özgürlüğünü kullanarak dile getirdi.

Ayaklanmanın merkez üssü Taksim Komünü oldu. Gezi Parkı, paranın anlamını yitirdiği, devletin ve polisinin olmadığı, günlük yaşamın kolektif kararlarla örgütlendiği bir yaşam alanıydı. Düşün gerçek kılındığı yerdi.

Kütüphane, her şeyin ücretsiz olduğu ve halkın sınırsız paylaşım ve dayanışmasına dayanan devrim market, ortak mutfak ve revir ile ortak yaşamın temelleri atılmıştı.

Taksim Komünü'nün dağıtıldığı ana kadar, ezilenler, yoksullar, kadınlar, LGBTİ+'lar, "başka bir dünya"yı 15 gün boyunca Gezi Parkı'nda yaşama imkanı buldu. Taksim Komünü, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşamın mümkün olduğunu kanıtladı.

Gezi Direnişi, ayaklanmalar yüzyılı 21. yüzyılın ayaklanmasıdır. Bu anlamıyla devlet-halk, emek-sermaye, doğa-kapitalizm ve cins çelişkilerini kapsayan ve derinleştiren kapitalizmin varoluşsal krizi bu ayaklanmanın nesnel zeminidir. Bu zemin üzerinde ezilenler kendi gerçeğini bütün somutluğu, zenginliği, renkliliği ile ortaya koydu.

Zamanın ruhuna uygun olarak çok çeşitli araçları, yeni ve yaratıcı bir biçimde kullandı. Örneğin, duvar yazıları, panolar ve günlükleriyle kendine büyük bir direniş külliyatı yarattı. Mizah, direnişçilerin elinde önemli bir politik araçtı. Neşesi bol bir direnişti Gezi. İktidarın her ideolojik saldırısına savunma ile değil karşı saldırı ile yanıt verdi. "Çapulcu bunlar" diyen iktidarın karşısına "Evet, hepimiz çapulcuyuz" diye çıktı. Böylece her saldırı argümanını boşa düşürdü.

Bu isyan Bayburt dışında kalan 80 ilin tamamına yayıldı. Resmi verilere göre toplam 5 bin 532 eylem ya da etkinlik yapıldı. Bu eylemlere 3 milyon 500 bin civarında kişi katıldı.

Bu yıl direnişin üzerinden 9 yıl geçmiş olacak. Bize kalan ise iktidarın ağır hapis cezaları ve yalanları ile yok edemediği ve bundan sonra da yok edemeyeceği bir gerçek; onur ve özgürlük isyanı!

Umutsuzluğu, güvensizliği yerle bir eden, geleceğimizin kendi ellerimizde olduğunu hatırlatan bir isyan!

İşte bu gerçek, Gezi gerçeği bize "yine yapabiliriz"i hatırlatmaya devam edecek. Çünkü, bu daha başlangıç, mücadeleye devam!