22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Erdoğan'ın Amed ziyaretinden 'çözüm' çıkmaz

AKP ve Erdoğan'dan bir "demokrat" yaratarak başta Kürt halkı olmak üzere faşizmin zulmüne uğrayanları yanıltmak isteyen başkaları da var elbette. Vahap Coşkun bu konuda tek değil.

Erdoğan, 9 Temmuz günü Amed'e yaptığı ziyaret sırasında, "2005 yılında ne dediysek bugün de aynı yerdeyiz" dedi. BBC Türkçe'ye konuşan Vahap Coşkun'a göre, Erdoğan bu açıklaması ile "çözüm sürecine sahip çıktı." Vahap Coşkun'un bu söylemi saf bir "siyasi iyimserlik" değil elbette. "Güvenlikçi politikalar" diye tanımladığı Türk devletinin sömürgeci işgal politikalarının "Kürt seçmende bir duygusal yıkıma" yol açtığı eleştirisini de yapıyor. Ancak PR çalışması yapar gibi, "Belki son beş yıl içinde ilk defa Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecini sahiplenen bir ifade kullandı" sözleriyle özellikle Kürdistan'da ipliği pazara çıkmış Erdoğan'ı parlatmak istiyor.

AKP ve Erdoğan'dan bir "demokrat" yaratarak başta Kürt halkı olmak üzere faşizmin zulmüne uğrayanları yanıltmak isteyen başkaları da var elbette. Vahap Coşkun bu konuda tek değil. Erdoğan'a ilişkin böylesi bir algının yaratıldığı dönemde, iktidar Kürt halkına karşı neleri reva görmüş? Hızlıca birkaç konuyu hatırlayalım.

Güney Kürdistan'da Türk devletinin işgal saldırıları devam ediyor. Bu işgalciliğe karşı Kürt gerillası tarihi bir direniş sergiliyor.

Hapishanelerde PKK ve PAJK'lı tutsakların İmralı tecridine karşı 27 Kasım'da başlattığı açlık grevi bugün itibariyle 231. gününde. 8. ayını tamamlamak üzere. Tutsaklar, eylemlerini 5'er günlük dönüşümlüden 15'er günlük dönüşümlüye çevirdi.

Mehmet Emin Özkan'ın ismini duymuş olmalısınız. Askerlerin arasında hastaneye sevk edilirken çekilen görüntüleri sosyal medyada paylaşılmıştı. 83 yaşındaki hasta bir insana yaşatılanlar, iktidarın Kürt politikasının en sarih örneklerinden biri. Mehmet Emin Özkan'ın yürüyemez halde olduğunu dünya âlem gördü. Vicdanı olan herkesin kalbini ağrıtan o görüntülere rağmen, bu iktidarın kurumlarından biri olan Adli Tıp Kurumu, "Hapishanede kalabilir" raporu verdi. Tedavi hakkının ötesinde çeyrek asrı aşan bir süredir ayrı kaldığı ailesi ve sevdikleri ile vedalaşmak için kendisine bir zaman tanınması gerekirken, hapishanede yalnızlığa, tek başına ölüme terk edildi. Üstelik M. Emin Özkan, iki itirafçının yalan beyanlarıyla 26 yıldır tutsak ediliyor. Devletin kontra güçlerinin gerçekleştirdiği Lice Katliamı ve Bahtiyar Aydın cinayeti, tüm deliller aksini gösterirken Özkan'ın üzerine yıkılmıştı.

9 Temmuz günü, Demokratik İslam Kongresi ve Din Alimleri Derneği üyelerinin gözaltında tutulmalarının 7. günüydü. Daha sonra 9 din alimi tutuklandı. Nedeni ise; Kürtçe vaaz vermek.

Erdoğan'ın Diyarbakır'da konuştuğu gün, Ağrı Doğubeyazıt'ta 15 yaşındaki Hamit, hastanede tedavi görüyordu. Çünkü, 6 Temmuz günü operasyona çıkan askerlerin açtığı ateş sonucu bacağından yaralanmıştı.

Konya'da yaşayan bir Kürt aileye ise, "Biz ülkücüyüz, sizi burada yaşatmayacağız" diyen 60 kişilik faşist bir grup saldırdı. Saldırıda ağır yaralanan 7 kişinin fotoğraflarını görmüşsünüzdür. Nasıl bir düşmanlık! Nasıl bir vahşet! Sonra ne oluyor? Faşist saldırganlar kısa bir süre tutuklu kaldıktan serbest bırakılıyor, üstelik devlet tarafından koruma tahsis ediliyor.

Kürt halkına iktidarın düşmanlığını gösteren sayısız başkaca örnek var elbette. Ancak bu kadarı yeter.

Erdoğan, Diyarbakır ziyareti sırasında "OHAL'i biz kaldırdık" diye övündü. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tüm memleketi OHAL ile yönetti. Resmi OHAL döneminde çıkarılan ve daha sonra yasa haline getirilen KHK'ların yanı sıra, 300'den fazla yasada yapılan değişiklik ile OHAL uygulamalarına yasallık kazandırıldı. Ancak bu da yetmedi. İktidar OHAL uygulamasını süreklileştirmek için yeni bir yasa hazırladı. O yasa tasarısı da Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi. Değişiklik en temel hali ile şöyle: "Gözaltı sürelerinin, bazı suçlarla ilgili olarak yeniden düzenlenmesine ve ek gözaltı süreleri getirilmesine ilişkin hükümlerin uygulaması 31 Temmuz 2021'den itibaren 3 yıl uzatılacak." Bu, iktidarın 3 yılı daha OHAL ile yöneteceği anlamına geliyor. Seçim süreci de bu 3 yıl içine dahil.

İktidarın her adımı, faşizmi tahkim etmeye yönelik. Sadece yasal düzenlemeler ile değil. Faşist Sedat Peker'in açıklamaları ile de bir kez daha gördük ki, AKP, tabanını silahlandırmış. "Kayıp" denilen silahlarla aslında kendileri silahlanmışlar.

Erdoğan'ın bitirdiği çözüm sürecinde de görüldü ki, iktidarın niyeti, Kürt sorununa demokratik bir çözüm değildi. Yıllardır savaş halinde olan Kürt halkı, haklı olarak bir "barış ve çözüm ihtimalini" değerlendirmek istedi. Ancak olmadı. İktidarın tüm o süreç boyunca bütün hazırlıkları, 20 Temmuz Suruç katliamı ile başlattıkları yeni savaşa ilişkindi. Erdoğan'ın ve AKP'nin elinde, savaşı sürdürmekten başka seçenek yok. Demokratik bir yola girecek bir genetik kod muhtevasında yok. Ancak bu iktidar aşılırsa, Kürt sorunu için çözüm yolu da açılır.