Arzu Demir yazdı | Devlet Suruç katliamı davasından kurtulmak istiyor
Ahmet Davutoğlu'nun "Öfkeli çocuklar" olarak koruyup kolladığı IŞİD'in hem Rojava, hem de Türkiye ve Kuzey Kürdistan kentlerinde gerçekleştirdiği tüm katliamların ortağı AKP-MHP iktidarıdır. Davutoğlu'nun "Konuşursam nefesleri kesilir" diyerek iktidar savaşına malzeme yaptığı katliam ortaklığıdır.
Devlet, fail olduğu tüm davalar gibi, Suruç Katliamı davasından da hızlıca kurtulmak istiyor.
Hatırlarsanız dava, Suruç Aileleri İnisiyatifi, SGDF, Suruç yaralı ve tanıklarının ısrarlı adalet mücadelesi sonucunda katliamın 21. ayında açılmıştı. Saray yargısı neredeyse "Fail de zaten öldü" diyerek dava bile açmamak niyetindeydi. Bu planı "Suruç için adalet, herkes için adalet" sloganıyla mücadele yürütenler bozdu.
Hilvan'daki bir cezaevi kompleksi içinde, gözlerden ırak tutulmaya çalışılan davada tek sanık yargılanıyor. Yakup Şahin, aynı zamanda Ankara Katliamı davasının da faillerinden biri ve tutuklu.
Bugüne kadar ailelerin ve avukatların tüm taleplerine rağmen, duruşma salonuna bir kez bile getirilmedi. SEGBİS'le katıldığı duruşmalarda, mahkeme heyetinin koruyucu kanatları altında canı istediği zaman konuştu, canı istemediği zaman "Bugün konuşmayacağım" dedi.
Bir süre önce faillerden birinin daha ismi zikredildi. İçişleri Bakanlığı, Suruç ve Ankara katliamına bomba temin eden Süleyman El Aggal adlı IŞİD'linin yakalandığını duyurdu. Ancak bu kişi hala Suruç katliamı dosyasına dahil edilmiş değil.
Katliam günü halkın yakaladığı imam Abdullah Ömer Aslan da dosyaya dahil edilmedi. İsmi her duruşmada gündeme getirilen bu IŞİD'linin ifadesi bile alınmadan takipsizlikle ödüllendirildi…
Özetle Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen duruşma, kuralına uygun olarak katliamın hiçbir bağlantısı araştırılmadan eldeki tek sanığa ceza verilerek kapatılmak isteniyor.
Anayasa Mahkemesi'nden gelen son bir karar da devlet-IŞİD işbirliğiyle gerçekleşen katliamın üzerini örtme niyetiyle alındı. Katliamın ardından polis, asker ve sivil yetkililer hakkında da şikayet başvuruları yapılmıştı.
20 Temmuz'da Suruç İlçe Emniyet Müdürü olan Mehmet Yapalıal hakkında "görevi ihmal" suçlamasıyla açılan dava, taksitle ödeyeceği 7 bin 500 liralık para cezası ile sonuçlandı.
Bu sonuca karşı aileler ve katliama tanık olanlar Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme ise "Ortada herhangi delil yok" diyerek polis müdürü Mehmet Yapalıal'ın 33 kişinin yaşam hakkının ihlalinden sorumlu olmadığını öne sürdü.
Dosyada üzerindeki bombayı patlatan Abdurrahman Alagöz ile ilgili olarak yer alan belgelere ilişkin AYM'nin kararı şu şekilde özetlenebilir: Terör nitelikli kayıp şahıs başvurusu var. Radikal grupların kamplarına katılabilir, ancak tehlikeli değildir.
Anayasa Mahkemesi'nin görmezden geldiği belgeler
Urfa Emniyet Müdürlüğü, katliamdan 3 gün önce 17 Temmuz'da İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne Suruç'ta canlı bomba saldırısı olabileceği yönünde bir yazı gönderdi. Bu belge Mehmet Yapalıal'ın yargılandığı davanın dosyasında da yer aldı. İlgili bölüm şöyle:
"... Suruç ilçesinde yaşanması muhtemel olayların önlenmesi, müessif bir olayın yaşanmaması amacıyla 19 Temmuz 2015 tarihinden itibaren ikinci bir emre kadar aldırılan emniyet tedbirleri aşağıda çıkartılmıştır. (...) Görev alan tüm personel meydana gelebilecek canlı bomba saldırıları vb. konulara karşı görev yerlerinde dikkatli duyarlı ve müteyakkız bulunacaktır."
İddianamede, 8 Temmuz 2015- 8 Ağustos 2015 tarihleri arasında önleme araması yapılması kararı alındığı, ancak dönemin Suruç İlçe Polis Müdürü Yapalıal'ın önleme aramasını yapmadığı da belirtildi.
Sadece bu iki bilgi bile ortada ihmali aşan bir kastın, başka bir ifade ile katliamcılarla işbirliğini net bir şekilde gösteriyor. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Öfkeli çocuklar" olarak koruyup kolladığı IŞİD'in hem Rojava, hem de Türkiye ve Kuzey Kürdistan kentlerinde gerçekleştirdiği tüm katliamların ortağı AKP-MHP iktidarıdır. Davutoğlu'nun "Konuşursam nefesleri kesilir" diyerek iktidar savaşına malzeme yaptığı katliam ortaklığıdır.
Suruç'un katillerinin yargılanması için yürütülen adalet mücadelesinin küçük bir bölümünü burjuva mahkemelerdeki yargılamalar oluşturuyor. Bu mücadeleyi aileler, yaralılar, tanıklar, 6 yıldır sokakta, Saray faşizmine karşı birleşik direnişin bir parçası olarak sürdürüyor.
7 yıl önce bu günlerde Kobanê'de Rojava devriminin varlık yokluk savaşı yaşanıyordu. Türk devletinin ortağı DAİŞ çeteleri, Kobanê'nin yüzde 80'ini işgal etmişti. Eğer o gün yüzde 20'lik bölüm de işgal edilmiş olsaydı, bugün belki de Rojava devriminden bahsetmek mümkün olmayacaktı.
Ancak gökyüzünü fethe çıkan Komünarlar'ı hatırlatan, Kobanê savaşçılarına eşlik eden Kobanê serhildanı tüm planları bozmuştu. Çünkü isyanın, sokağın gücü devreye girmişti.
20 Temmuz günü Suruç'taki Amara Kültür Merkezi'nin bahçesinde katledilenler sokağın iradesinin farkında olan sosyalist gençlerdi.
Gezi direnişine öncülük etmiş, Kobanê serhildanına katılmışlardı. Aynı bilinçle, "Artık devrimciler konuşacak" diyerek adalet arayışını, faşizmi yenme mücadelesi olarak sürdürüyorlar.