22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Devlet, Erdoğan rejimidir ve oradadır

Asıl gerçek; faşist şeflik rejiminin, depremin ilk gününden itibaren halkın üzerinde bir zor aygıtı olarak "devlet" olmanın gereklerini yerine getirdiğidir.

Devlet, deprem bölgesinde kendini bir kez daha tüm "heybeti"yle gösterdi.

Plakasız araçların cirit attığı Antakya'da toplumsal dayanışma ve örgütlenmenin önüne geçmek için silahlı gücünü devreye soktu. Önce Kaldıraç ve Toplumsal Özgürlük Partisi üyelerinin çalışmalarının karşısına PÖH çıktı. Amed'den Adıyaman'a dayanışma için giden 5 genç polis tarafından kaçırıldı, işkence yapıldı, çırılçıplak soyularak ıssız bir yere bırakıldı. Ardından da dayanışma çadırları ile depremzedelerin çadırlarının bulunduğu Sevgi Parkı'nı boşaltmak istedi. Bu amaçla parka giden faşist şeflik rejiminin silahlı güçleri, depremzedeleri "Akşam sana gününü göstereceğim" diye tehdit etti. Faşist Devlet Bahçeli, Elbistan'da da depremzedelere "Sessizlik olacak" diyerek parmak salladı. Sadece deprem bölgesinde değil, İstanbul, Ankara gibi kentlerde de deprem gerçeklerini halka anlatarak hesap soran devrimcilerin de karşısına polis gücü çıkartıldı.

Faşist iktidar, 15 Şubat günü de HDP'nin Maraş Pazarcık'taki Kriz Koordinasyon Merkezi'nde kayyum politikası olarak arz-ı endam etmişti.

Faşist şef Erdoğan OHAL'i boşuna ilan etmedi. Devletin, sadece yalanı, dolanı, talanı, şovuyla değil, şiddetiyle de depremzede halkın karşısına daha sık ve yoğun olarak çıkacağından kimsenin şüphesi yok.

Tribünlerden yükselen "Hükümet istifa" sloganlarının karşısında aldıkları tutum ortada. Faşist Devlet Bahçeli, tehditlerini birbiri ardına sıraladı. Kod adı SS olan Süleyman Soylu da, "Burada bizim bu deprem meselesine gömüldüğümüzü zannedenler, güvenlik meselesinde kalkanlarımızı kaldırmayacağımızı zannetmesinler" sözleriyle devletin gücünü hatırlattı. Belli ki hiç unutamadıkları Gezi/Haziran ayaklanması gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçmiş.

Deprem yardımlarının gasp edilmesi, halklar arasında oluşturulan toplumsal dayanışma ve kardeşleşmenin silah zoruyla engellenmesi, depremzedelerin "devlet nerede" haykırışının karşısına polisin, askerin, çetelerin çıkartılması, her gün halka parmak sallanması, halk "çadır, çadır" diye inlerken Kızılay'ın çadırları satarak ticaret yapması, cenazelerin toplu mezarlara gömülmesi, enkaz altındaki cansız bedenlere hafriyat muamelesi yapılması, sığınmacıların hedef gösterilmesi, halkın göçe zorlanması, yıkılan kentlerin yeniden inşasının sermaye sınıfının iştahını kabartması, faşist şefin çocuklara para atması...

Depremin 25 günlük özeti olan tüm bu halk düşmanlığı, faşist devletin olağan halidir.

İşte bu nedenle aman dikkat!

CHP'sinden İYİP'ine burjuva muhalefetin tüm kesimlerinin ortaklaştığı, faşist şeflik rejiminin, Kızılay, AFAD, ordu gibi kurumlarının içini boşaltarak yarattığı tahribatın deprem yıkımını ağırlaştırdığı değerlendirmesine inanmayın. Burjuva muhalefet tarafından devletin AKP'den önce işleyen sistemlerinin faşist şeflik rejimince zayıf düşürülmesinin, sorunun esas kaynağı olduğu bilinçlere kazınmaya çalışılıyor. Bu politika, devlet ile halk arasında derinleşen çelişkiyi giderme, kırılan fayları onarma amacından başka bir şey değildir. Burada da devletin bekası için halk ihmal edilebilir bir detaydır. AKP'nin 20 yıldır devletin kimi kurumlarını sattığı, içini boşalttığı gerçeğin küçük bir kısmıdır. Asıl gerçek ise faşist şeflik rejiminin, depremin ilk gününden itibaren halkın üzerinde bir zor aygıtı olarak "devlet" olmanın gereklerini yerine getirdiğidir.

Günlerdir halklara yaşatılanların devletin olağan hali olduğu gerçeğini unutursak, "Hükümet istifa" sloganı ile tüm muhalefetin sınırlarını da belirlemiş oluruz.

Faşist şef, 27 Şubat'ta Adıyaman'da yaptığı konuşmada, "Bizim de eksikliklerimiz oldu" dedi, helallik istedi. Resmi açıklamalara göre 45 binin üzerinde insanın ölümünü, kentlerin, anılarıyla, insanlarıyla, tarihleriyle birlikte yok olmasını "eksiklik" olarak tanımlayarak, gelen tepkilerin de önüne geçmeye çalışıyor. Halkın olası tepkisinin önüne geçmek için göstermelik olarak kimi bürokratların istifası da gündeme gelir. Ancak böylesi bir durum kimin yarasına merhem olacak? Halkın günlerdir yıkımla, çaresizlikle terbiye edilmek istenmesinin tek sorumlusu vardır, o da faşist şeflik rejimidir. Bu rejimin "istifa" kurumu ile değiştirilemeyeceğini, 20 yılda birçok kez deneyimlemiş olduk. 6'lı masanın "parlamenter demokrasisi"nin de kurtaramayacağı derin bir yıkım bu. Bugün Erdoğan liderliğindeki faşist şeflik rejimi yıkılmadıkça, halkların, ezilenlerin gün yüzü görmeyeceği ortada.