31 Ekim 2024 Perşembe

Arzu Demir yazdı | CHP ve Özgür Özel de bildiğiniz gibi!

Özgür Özel'in bu yaklaşımı da Bahçeli'nin "silah bırakma çağrısı yap" açıklaması kadar ucuz ve hiçbir çözüm emaresi taşımayan bir yaklaşım. İmralı mutlak tecrit sisteminin, sayın Öcalan'ın esareti ya da özgürlüğünün Kürt halkı ve Türkiye'nin demokratikleştirilmesi bakımından ne anlama geldiğini görmek istemeyen, sömürgecilikte ısrar eden bir devlet tutumu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, önce Edirne F Tipi Hapishanesine gitti, Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı ile görüştü. Hapishane çıkışında yaptığı açıklamada, iki siyasetçinin hapishanede tutulmalarının yanlış ve hukuksuz olduğunu söyledi. Demirtaş'ın kendisine ilettiği "erkeklikle yüzleşme" metnine de yanıt verdi. Ertesi gün gittiği Amed'de ilk olarak kadın örgütleriyle bir araya geldi. Uzun uzun, iktidarın kadın düşmanı politikalarını eleştirdi. Ardından da "Kürtler 'sorunum kalmadı' diyene kadar sorun vardır, çözülmesi gerekir" dedi.

Kürt sorununun dünyasallaşması ve Kürt halkının varlığının Rojava'da bir statü kazanması gibi gelişmelerin ardından "Kürt sorunu vardır" sözünde bir ilericilik bulacak mıyız? 

Hadi, bu kez bulalım.

Özgür Özel, her fırsatta "CHP barışa giden yola engel olmayacak" diyor, ancak pratiği hiç de öyle değil. Pratikten öte, bir sonraki sözü de bu "barışsever" havasıyla çelişiyor. Örneğin, "Terörün varlığı tüm Türkiye'nin sorunudur" sözleri, 101. yılını kutlayan "Türkiye Cumhuriyeti devleti"nin kodlarına işaret ediyor, en az 40 yıllık bir devlet teranesini tekrarlıyor. Barışa bu yoldan varılmıyor. Bu deneyimlendi, görüldü.

Bunu da geçelim.

Amed'deki konuşmasında, "Kürtlerin yaşadığı sorunlar sadece bir kişinin Meclis'te konuşmasıyla değil, 86 milyonun temsilcilerinin parlamentoda oturup, konuşulmasıyla çözülecektir. Kurulacak masaya 86 milyonun oturmasıyla çözülecektir" dedi. 

"Kürt sorunu vardır", "yaldızlı" cümlesinin gölgesinde kalan bu cümlede kast ettiği şeyin ne olduğunu, Ankara'ya gidince daha net ifade etti. Baklayı, Ankara'da ağzından çıkardı. Zaten biliyorsunuz, bu bir gelenek. Amed'e gidince Kürt sorununu hatırlayıverirler, Ankara'ya dönünce unuturlar.

Özgür Özel'in o cümlesi çözüm iradesi taşıyormuş gibi görünüyor. Ancak kesinlikle değil. Neden? Birincisi, "Bir kişinin Meclis'te konuşması" dediği kişi, Kürt halkının "iradem, önderim" dediği sayın Öcalan. Bu ifade, sayın Öcalan şahsında Kürt halkına karşı uygulanan ve İmralı'da simgeleşen tecrit gerçekliğini yok sayıyor ya da önemsiz görüyor.

İkincisi, Özgür Özel'in ağzından çıkan bakla. TUSAŞ'a yönelik eylemin ardından Kürdistan ziyaretini yarıda bıraktı. Önce, Amed'de yaptığı açıklamada saldırıyı kınadı, "terörü lanetledi" vs. vs.

Ankara'ya varır varmaz da soluğu TUSAŞ'da aldı. Kürt halkına karşı yürütülen soykırım savaşının önemli silah merkezlerinden biri olan kurum için, "Türkiye'nin gözbebeği bir kurum" dedi. Bilindik güvenlik zafiyeti konusuna değindi. Buradan iktidarı eleştirdi vs.

Baklayı çıkardığı yer TUSAŞ oldu. Faşist Devlet Bahçeli'nin "Öcalan gelsin Meclis'ten çağrı yapsın" sözleri o gün kendisine soruldu. Önce; "Biz şehit ailelerinin ve gazilerin de yüzüne bakamayacağımız hiçbir sürecin içinde olmayız" dedi. Ardından, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın Meclis'e götürülmesi fikrinin sahibinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olduğunu hatırlattı, "Bizim öyle bir fikrimiz yok. Öcalan konuşacak diye illa o kürsüye gelmek zorunda değil. Öcalan bulunduğu yerden imkan verilir, o çağrısını yapar" dedi.

Bu açıklama da şu anlama geliyor: İmralı mutlak tecrit sistemi aslında aynen devam etsin, sayın Öcalan da faşist şeflik rejiminin ihtiyaç duyduğu açıklamayı yapsın!

Özgür Özel'in bu yaklaşımı da Bahçeli'nin "silah bırakma çağrısı yap" açıklaması kadar ucuz ve hiçbir çözüm emaresi taşımayan bir yaklaşım. İmralı mutlak tecrit sisteminin, sayın Öcalan'ın esareti ya da özgürlüğünün Kürt halkı ve Türkiye'nin demokratikleştirilmesi bakımından ne anlama geldiğini görmek istemeyen, sömürgecilikte ısrar eden bir devlet tutumu.

Ayrıca dikkat ederseniz, Özgür Özel, Bahçeli'nin bir siyasi şantaj olarak gündeme getirdiği "umut hakkı"na da karşı. 29 Ekim'de Ankara'da yaptığı konuşmada bu konudaki tutumunu da çok net deklare etti. "Bir kişi için bir anayasa değişikliği hesap edenlere karşı ya da bir kişinin geleceği için, sözde bir kişinin umut hakkı için bu memleketin umutlarını tüketenlere karşı; Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmaya ihtiyacımız var" dedi.

Özgür Özel, İmralı tecrit sistemi orada dururken, sayın Öcalan'a yönelik tecrit devam ettirilirken, hala "terör" edebiyatı yaparken, Kürt sorununu nasıl çözecek acaba?

Elbette, bir çözme iradesi yok.

Kürt halkının hiçbir ulusal, kolektif hakkı tanınmadan, "evinizde kendi aranızda Kürtçe konuşun" yaklaşımı, Türk sömürgeciliğinin güncellenmiş versiyonundan başka bir şey değil.

O nedenle, CHP, kurucu bir parti olarak, Türk burjuva devletinin bekçisidir. Önceliği bu sömürgeci devletin bekasıdır. Diyaloğa açık tavırlar sergileyen Özgür Özel ise "çözüm oyunu"nun aktörüdür.